ADNAN ZİYALAR da VEFAT ETTİ

M. Kerem Doksat      25 Ocak 2016 Pazartesi      9412



Hocayı ilk defa asistanlık senelerimde yakinen tanımıştım ama aslında kendisi de uzun süre hocalığımı yaptı.

Adnan Ziyalar Hocamız 1932’de Kalkandelen’de dünyaya gelmişti.

İlk ve orta tahsilini İstanbul okullarında tamamladı. 1950 -1956 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi’nde (Çapa) okumuş ve oradan da mezun olmuştu.


 

1956 - 1958 yılları arasında tabip teğmen olarak vatanî görevini tamamlamıştı… Ben daha yeni doğuyormuşum demek ki.

***

1959 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa Psikiyatri Kürsüsünde psikiyatri asistanı olarak göreve başlamıştı. 1962 yılında nöropsikiyatri uzmanlık dalı imtihanında başarılı olarak aynı kürsüde uzman asistan olarak göreve başlamıştı.

Rivayet edilir ki,  ilaç mümessili iken bir gün Cerrahpaşa’ya uğramış. O zamanlar Doçent olan Merhum Ayhan Songar da kendisini şöyle bir süzüp “siz belli ki başarılı bir tabipsiniz, neden bizimle çalışmıyorsunuz” demiş.

O da bu daveti tabii ki reddetmemiş ve ikisi kolları sıvayarak kurmuşlar eski kliniğimi. Biri evden yemek taşırmış, öbürü hastaların çamaşırlarını yıkatırmış. Tam bir işbirliğiyle, hâlen de yerinde duran o iki buçuk katlı köşkü ıslah edip, tam bir bilim yuvasına çevirmişler. Kolay günler değilmiş.

***

Profesör olduktan Ayhan Bey bir yandan arabaları elektrik aksamını da tamir edip ek gelir sağlar, öte yandan muayenehanesine ve Adlî Tıp Kurumu’na koşuştururdu. O zamanları çok iyi hatırlıyorum. İlginç bir ekipti: Dinamik psikiyatriyi pek seven ve Balint gruplarında ara sıra kandırılan Prof. Dr. Koptagel Hanım, onunla neredeyse simbiyotik yaşayan Doç. Dr. Ömer Tunçer (sonradan lentoma geçirdi ama şifa buldu), bir dönem ziyarete sık sık gidip ailece görüşmemize rağmen, kliniğe kabul etmemeyi tercih ettiği Merhum Babam Doç. Dr. Recep Doksat, daha sonra bir dönem Anabilim dalı Başkalığı yapan Merhum Ağabeyim Prof. Dr. Ertaç İlkay, sonradan Profesör olan Müfit Uğur, Prof. Dr. Ruhi Yavuz, 

genç yaşta prostatektomi geçiren Prof. Dr. Turan Ertan, Doğramacı’nın dâhiliye tabipliğini yaptıktan sonra nokta tayiniyle gelen Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu

***

Engin Eker Hoca’nın da hâlâ tam bilemediğim sebeplerle kliniğe geri alındığı günlerdi. Bindir zahmetle Gero-Psikiyatri Bilim dalını kurmuştu. Şimdi gene faal, Nişantaşı’ndaki muayenehanesinde çalışıyor ve kongre düzenliyor.

Kıdemli asistanım ve sınav gözetmenim olan Levent Kayaalp de şimdi muayenehanesinde çalışıyor ve Profesör; Psikanalizle iştigal ediyor.

***

Gene Aziz Dostum ve Meslektaşım Prof. Dr. Reha Bayar da kıdemlimdi.

Vizitleri beraber yapardık. Şimdi hepsi de Profesör olan Neşe Pekpak Kocabaşoğlu, Mine Özmen ve ben Ağrı ve Akupunktur Polikliniğini yürütmüştük 8 sene.

Sonradan epey süte Kliniğin vaka tartışmalarını sürdürdüm; Adlî Tıp Kurumu’nda görev almak istemedim ama Adlî Tıp Enstitüsü’nde iki sene ders verdim. O dönemde KENT TV’de programa çıkıyorduk. En unutamadıklarım arasında da Şafak Pavey’le yaptığımız Parola Şafak programlarıydı: Prof. Dr. Uğur Alacakaptan da, Prof. Dr. Celâl Şengör de, Prof. Dr. Beyazıt Çırakoğlu da, Prof. Dr. Acar Baltaş da… Hep konuğumuz olmuştu.

***

KENT TV kapanınca, bu sefer Çankaya tepelerindeki bir yerden işe devam ettik. Sevgili Tuna Serim hem TV hem de radyo programları yapardı. O dönem Sevgili Dostum, DBE (Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucusu) Emre Konuk da gelmişti. Emre’nin sakin ve şakacı, zaman zaman muzip davranışları da hiç değişmemiştir. Hiç unutmam, Almanya’da felsefe okuduğunu iddia eden ama Almanca bilmeyen bir TV yöneticisi vardı.

Sevgili Beyazıt Çırakoğlu şöyle bir bakıp, gülmemek için kendini tutmuştu. Programdaki sorum “beni klonlayabilir misin” olmuştu. Gülüp, "şimdilik bunun için erken olduğunu" anlatmıştı. Emre de “abi, burada tuvalet nerede yaa” diyerek inceden ve tam medenice şekilde gırgırını geçmişti. Hep de öyledir ve çok iyi ve candan bir adamdır. Karısı Emire ile güzel bir çift oluştururlar.

***

Tabii ki yönetmenimiz de çocukluk arkadaşım, can dostum Banu Zorlutuna idi.

/e

Hatta bir düğünde tanışmışlar sanırım ve Ayhan Bey de, Reyhan Hanım’ıRecep, ona iyi bak, ileride karım olacak” demiş. Babam da emanete ihanet etmemiş ve çok iyi muhafaza etmiş. Sonradan da evlenmişler. Tam bir Çerkez güzeliydi…

***

Babam da iki seve fahrî asistanlık yapmış ve bana süt parası yetiştirebilmek için s. Recep Doksat diye gazete köşelerinde makaleler yazmış. Merhume validem ise o dönemlerde Sümerbank’ta çalışır ve içinde ukde olarak kolan Tıbbiye ve Hukuk Fakültesi hülyasını bırakıp, koşuşturur dururdu. O zamanlar on yaş civarıydım ve çok iyi hatırlıyorum. Sonradan bin bir mücadeleyle profesör oldu ama stres, puro ve sigara onu bitirdi, elimde vefat etti!

***

Dönelim dün rahmete kavuşan Adnan Ziyalar’a

Adnan Ziyalar, Kısa bir süre sonra hocası Dr. Ayhan Songar ile beraber yeni kurulmakta olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin bünyesine katıldı.

1968 yılında aynı bilim dalında, Afazi Şizofrenide Konuşma ve Düşünme Bozukluğunun Hanfmann-Kasanin Test Metodu ile Tetkiki başlıklı teziyle, üniversite doçenti unvanlını aldı.

1973 yılında profesörlüğe yükseltildi.

1999 yılına kadar bu görevini sürdürdü ve yaş hâddinden emekli oldu.

41 senelik görev süresinin 17 yılını, bir yandan da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Üniversitesi Edebiyat Psikoloji Bölümü öğrencilerine Adlî Psikiyatri ve Psikoloji dersleri vererek geçirdi.

25 yıl boyunca Adlî Tıp Kurumu Gözlem Dairesinde psikiyatri uzmanı olarak görev yaptı; o dönemlerde kendisiyle çok daha yakınlaştık ve ne kadar mütevazı ama bir o derecede keskin tıbbî birikimi olan bir insan olduğunu müşahede ettim.

***

Yeri geldiğinde, Ayhan Hoca’ya dahi muhalefet edebilen bir onu, bir de gene seneler önce kaybettiğimi Aziz Hocam Nedim Zenbilci’yi bilirim. Doçent olduktan sonra vefat eden ve pek çok edebî esere imza atan Doç Dr.Kriton Dinçmen de o dönemde Adlî Tıp Enstitüsü’nde idi. Şair, edip ve çok velut bir insandı. O da vefat etti çoktan!

***

O zamanlardaki Adlî Tıp Enstitüsü’nün başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy’du ve orayı tam bir Alman disipliniyle yönetiyordu. O dönem verdiğim Cinsel Sapmalar dersine pek çok müracaat oldu. Mert Savrun henüz doçentti ama istikbal vaat ediyordu.

 

Sevil Hoca ve güzel kızı, eskiden paniklerdi ama simdi çok sağlıklı.

Neylan ve sonradan Adlî Tıp Profesörü olacak ama psikiyatriyi de iyi bilen Sevgili Dostum Gökhan Oral da vardı.

Alternatif Sorular diye askıya asılan belgeye hemen herkes epey gülmüştü. Sonra doğrusunu verip, herkesin en az 70 puanla (Neylan 100 almıştı sanırım) geçmesini sağlamıştım.

***

Şimdilerdeki Adlî Tıp Kurumu Başkanı da kadim bir dostum: Prof. Dr. Dursun Kırbaş. Orada da aynı dersi anlattın geçen ay.

***

O aralar, Kadim dostum Profesör Oğuz Polat beni aradı ve “cinsel sapmalar” dersini vermemi istedi. Eh, zaten Cerrahpaşa’da Doçent olduktan sonra en çok anlattığım derslerden birisiydi. Aslında o dönemlerde joker gibiydim. Mesela sonradan Profesör olan Ruhi Yavuz veya hâlâ da vefa ile aradığım pek çok öğretim üyesi oradadır.

Hangisinin dersi boş, Ayşe’ye sorar ve hiç düşünmeden girer, tamamen doğaçlama olarak anlatırdım.

***

Adnan Hoca, nöropsikiyatrideki uzmanlık çalışmasına başlamadan önce, 2 sene süreyle Prof. Dr. Besim Turan’ın yanında İstanbul Üniversitesi Patolojik Anatomi kürsüsünde fahrî asistan olarak çalıştı. Sanırım artık tek nöropsikiyatr olarak Haydar Dümen kaldı!

***

Maltepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde 2001 yılında başladığı görevini 2007 yılına kadar sürdürdü. Burada yüksek lisans öğrencilerine senelerce Erişkin Psikopatolojisi dersi vermişti.

30 yılı aşkın bir süre Symposium ve Yeni Symposium dergisinin sorumlu müdürlüğünü üstlenmişti.

Şimdilerde bu bayrağı ben Literaür Symposium’un editörü olarak üstlendim; bana tevdi eden de Muhterem lâkaplı Prof. Dr. Fevzi Samuk hocamız olmuştur.

1960 - 1967 yılları arasında Prof. Dr. Ayhan Songar ile beraber Yeşilay dergisinin yayımını sağlamıştır.

Radyo, televizyon ve yazılı basında toplumu ilgilendiren sağlık konularında çok sayıda konuşma yapmış, makale yazmış ve seminerlere katılmıştır. İstanbul ağırlıklı olmak üzere ülke genelinde alkol ve madde bağımlılıkları, öğrenme psikolojisi konularında seminerler; aile içi ilişkiler ve ebeveyn evlat ilişkilerini düzenleme amaçlı konferanslar vermiştir.

Maalesef bunların çoğu kayıtlı değil.

***

Prof. Dr. Adnan Ziyalar 45 yıllık evli, iki çocuk ve iki torun sahibiydi, İngilizce ve Almanca bilmekteydi.

Ben girdiğimde Kliniğe haftada iki veya üç gün uğrar, bir saatte en az 5 ilâ on hasta görür, tekrar muayenehanesine giderdi. Ben de bu sürate şaşardım.

Geriye eserleri kaldı. Kliniğin “sol” tarafının temsilcisiydi ve Ayhan Bey’in biraz dozunu aşan şakalarına he sükunetle ve suhuletle mukabele ederdi.

Allah rahmet eylesin.

***

ESERLERİ

Sosyal Psikiyatri (1999)

Psikiyatrik Semiyoloji ve Medikal Psikoloji (1999)

Psikiyatri Lügati (1981)

Stress ve Depresyon (1986)

Anorexia Nevrosa (1976)

Cinsel Davranış Bozuklukları (2000)

Dilimiz ve Düşüncemiz

Sokma Akıl Para Etmez (2001)

Erişkin Psikopatolojisi (2006)

İşte ölümsüzlük; eserlerinin tamamına yakını evimdeki kütüphanede mevcut…

Son zamanlarda kafama takılan bir şey var…

Ola ki bir gün ben de “boyut değiştirirsem”, bu kadar kitap kim(ler)e yarar diye.

***

Ayrıca, Kızı Neylan da, Ayhan Hoca’nın tek evladı olan Neslihan da çok eski arkadaşızdır. Adeta kopmaz bir üçlüydük eskiden: Neylan, Neslihan ve ben… Çocukluğumuzda hep beraberdik.  

Aradan kaç sene geçti, hiç sormayın!

Altın Yunus Tesisleri’ndeki bir tatilde epey eğlenmiştik. Reyhan Hanım, gözlerini hiç üzerimizden ayırmazdı. Daima kocasını destekleyen ama önüne geçmeyen fakat güçlü kişilikli bir kadın olarak yaşamıştır.  

Buradan, başta Fevzi Hocam olmak üzere, ilgilenen herkese bir davetim var.

Fevzi Hoca bana “Hz. İsa’yla ilgili makale yaz” derdi de, pek anlam veremezdim. Psikiyatrinin bu mevzularla ne alakası ola ki diye tefekkür ederdim…

Ne ileri görüşlüymüş meğer…

İçinde bütün dinî, mistik ve tabii ki bilimsel, epistemolojik bilgileri içeren bir Kişilik Bozuklukları kitabı yazmaktayım. İçinde hemen her şey var: Ezoterizm, din, psikoloji, parapsikoloji, mistisizm vs.

Evrimsel Psikiyatri ve Psikoloji de sırada.

Herkesten yardım istiyorum…

Akşamüstü, Adana’dan Kadim Dostum ve Meslektaşım Prof. Dr. Canan Ersöz’ü aradım. Fırsat bulabilirsem gideceğim.

Neslim de refakat eder mi bilemiyorum çünkü şu aralar bir hayli canı sıkkın.

Ben de üzülüyorum tabii ki.

Unutmayalım…

Her nefis ölümü tadacaktır; mutlaka.

":"300

":"300

Yeter ki Karmik dengeler ve Kader arasında tenakuz olmasın.

Adreslerim: keremdoksat@gmail.com, doksat@superonline.com. Her türlü katkıya açığım çünkü oldukça yalnızım…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 25 Ocak 2016 Pazartesi

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©