M. Kerem Doksat | 30 Ağustos 2006 Çarşamba | 5578 |
Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir bölgesinden geliyor olarak idrak edilen nâhoş bir duyusal ve duygusal yaşantıdır.
Akut ağrının organizmayı tehlikelerden koruyucu ve ikaz edici önemli bir işlevi vardır.
Kronik ağrı ise süre ve şiddet açısından amacını aşan, adaptif özelliğini kaybetmiş her türlü ağrı sendromu için kullanılan bir terimdir. Başlangıcı enfeksiyöz, enflamatuar, neoplastik, travmatik veya primer ağrı şeklinde olabilir.
Kronik ağrı sendromlarının tam bir tavuk yumurta ilişkisi hâlinde kaçınılmaz ve göz ardı edilemez psikiyatrik komponenti vardır. Kronik ağrı hastaları çoğu zaman hekimi de, yakınlarını da bıktıran, kendilerindeki öfkeyi çevrelerine de bulaştıran, doktor doktor dolaşan ama asla tatmin edilemeyen, zor vak'alardır.
Somatizasyon ve somatotimi bu hastaların ekserisinin ortak yönüdür. Çoğunlukla banal analjeziklere ve konvansiyonel başa çıkma yöntemlerine cevap vermezler; bâzen de gereksiz ve riskli diyagnostik yâhut terapötik müdahalelerle tablo iyice karmaşıklaşır.
Bu noktada çok güzel bir Çin Atasözü akla geliyor: "Ağrı hânede tâze misafirken kovunuz".
Yâni bir ağrı sendromu, etiyopatogenezi ne olursa olsun, en kısa zamanda mültidisipliner bir yaklaşımla başarıyla tedavi edilmezse ve kronik ağrı sendromuna dönüşürse, başa çıkılması o derecede güçleşir.
Ağrısız yaşayabilmek için hem kişisel bâzı becerilerin geliştirilmesi hem de çok yönlü, mültidisipliner bir yaklaşımla problemlerin ele alınması şarttır. Burada da psikiyatriye önemli rol düşmektedir.
Diğer dallardan hekimlerin kronik ağrı hastalarında psikiyatrik konsültasyon ve liyezona önem vermeleri gerekmektedir.
Nice ağrısız günlere.
Mehmet Kerem Doksat - Her zaman ve her yerde.