M. Kerem Doksat | 22 Temmuz 2015 Çarşamba | 7603 |
Türkiye’de iş çığırından çıkış durumda ama ben bun değinmeyeceğim. Allah’tan bütün şehitlere rahmet ve kalanlarına baş sağlığı diliyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu'nu kendi verdiği cep telefonundan aradım ama cevap veremedi, sanırım çok meşgul..
***
***
Cerrahpaşa’daki anılarıma devam edeceğim ve paylaşımlarımı sürdüreceğim.
Çukurova Tıp Fakültesini bitirdikten sonra nedense Cerrahpaşa çok gözümde büyümüştü ve orada da ilk gittiğim yer Nöroloji rotasyonuydu.
***
Gider gitmez karizmatik, beyaz saçlı, yakışıklı bir Nöroloji Hocası Bekliyordu: Nedim Zenbilci.
Oradayken birtakım ilginç şeyler cereyan etti. Klinikteki Bora Telaferli ve diğer asistanlar Sev-Genç havasındaydılar ve Organik psikiyatriye pek önem vermezlerdi. Caner Amik’ti sanırım; o da Adler’e benzerdi ve kendine göre icatları, keşifleri vardı.
***
Ben bu yeni ortama uyum sağlamakta zorluk çekiyordum. Nörolojidekiler solcu, Psikiyatridekiler sağcı olarak tanınıyordu ve Hayrünnisa Denktaş Hoca (hâlen hayattadır) Nedim Hoca vefat edince onun yerini almıştı ve benim de kabakulak olacağım tutmuştu. Ayhan Hoca'nın bir de solculuk dönemi olmuştur ama benimle beraber mezara gidecektir, yazamam.
***
Bunun üzerine birkaç hafta istirahat ettim, o dönem çok ilginç şeyler oldu.
***
Ayhan Hoca’nın nüfuzuyla Bakırköy’ün başhekimliğine getirilen bir kişi vardı: Salih Yaşar özden. Hemen Herkese bağıran, uzun boylu ve zor bir adamdı. Doçentti o zamanlar. Herhalde sağcıdır.
Bir süre Reha Bayar’la benim süpervizörlüğümüzü yaptı ama nedense EKT konusunda anlaşamıyorduk. Kendisine bunu anlatınca, herhâlde Ayhan Hoca’ya nakletmiş. Bir süre kendi başımıza kaldık. Hiç unutmam, Babamın ricası üzerine yatırdığım 50 küsur yaşlarında bir kadın şizofrenisi vakası vardı ve günde 80 mg haloperidole cevap veriyordu. Doz azaltamıyorduk ve yanında ayrıca Akineton'a da (biberiden) gerek kalmıyordu.
***
Daha sonra süpervizörümüz olan Doç. Dr. Engin Eker "biz tecrübeye hürmet ederiz Kerem" dedi.
Salih Bey, Ayhan Hoca'nın nüfuzuyla ve gücüyle Bakırköy’e Başhekim olarak tayin edilmişti.
İyi de, orada da fazla dayanmadı ve birkaç hafta sonra bir gazeteden beni aradılar.
-Hocam. EKT’nin normal bir insana yapılmasının mahzuru var mıdır?
Ben de düşündüm ve “olmaz ama neden ki acaba” diye durdum ve “bir zararı yoktur ama neden veya kime yapılmış ki” diye sordum.
***
O dönemde EKT’yi kafamıza geldiği gibi, herkese uygulayabiliyorduk ama durduk yerde yapılmazdı ki…
“Ufak tefek hafıza sorunları veya unutkanlıklar olabilir ama geçer” demiştim.
Meğer Salih Bey bir askere, ceza olarak EKT yaptırmış. Gazetelere sürmanşetten düştü.
***
Aslında EKT hâlâ çok etkili bir yöntemdir ama normal bir insanda bunun ne yeri, ne de gereği bulunabilirdi. Orada sonradan bir ceza aldı mı bilemiyorum ama daha sonra uzun süre Servis şefi olarak kaldı. Psikanalistlere göre ise EKT hâlâ bir ceza yöntemidir!
***
Daha sonra benim eski asistanlarımdan Aslı Bostancı onun asistanı oldu -ki nikâh şâhitliğini yapmıştım, Mood Disorders diye bir çeviri kitap yayımladığını anlatmıştı bana.
Okumamıştım çünkü Mood için ya duygudurum ya da Duygudurum kullanılmalıydı.
Asabi bir adamdı ve sanırım hâlâ da özel üniversitelerde çalışmakta.
En son gene bir Adlî Tıp Kitabı yayımlamış, onu alıp okuyacağım çünkü her kitap önemlidir.
***
İste o dönem iki dâhiyle tanıştım: Meral ve Güneş Kızıltan, Aksel de GATA’dan gelip ekibe eklenmişti.
Güneş pek az konuşan, mütevazı ama çok zeki bir adamdır. Meral’le de Nöroloji AD’da buluşup tanışmışlardı. Bir de kızları vardır. Muayenehane işleri ne oldu tam bilemiyorum ama o kadar titiz ve kılı kırk yararak hasta muayene ederler ki, hastalar bir saatten önce çıkamaz. O zamanlar Uzman olan Yasef Özsarfati de canavar gibi eserdi.
Rivayete göre, bilemem ve vakanüvis değilim, Fevzi Hoca ona azıcık çektirmişti kendisine. Yasef’le de geçenlerde, Berti Dostumun bir davetinde karşılaştık epey sene sonra; o da epey kilo almış. Çok iyi ve kaliteli bir nörologdur.
***
Aksel de sıkıntıdaydı, Psikolog olan Ayşe’den ayrılmıştı ve Eğiticilerin Eğitimi kursları döneminde kısa bir süre sonra ikinci izdivacını Zeynep Oşar’la yapacaktı.
***
Adnan Ziyalar da ilginç bir hocaydı, kliniğe girip çıkması bir olurdu. Merhum Ayhan Hoca ona nâhoş şakalar yapardı ama (karısıyla kızı da (Neylan) ileride Adlî Tıp Kurumunda öğrencim olacaktı) bunu hep hoş görürlerdi. Adnan Ziyalar da hâlâ hayatta. Onu pek tanıyamadım. Kliniğe girip çıkması bir olurdu ve 1 saat zarfında 5-10 hasta görürdü. Çantasını taşımak bir şerefti. Kendisi de Adlî Tıp Kurumundaki görevine öncelik verirdi.
***
Prof. Dr. Oğuz Polat’la beraber Adlî Tıp Kurumunda da bir süre çalıştık.
Oğuz çok pimpirikliydi ve içerideki ekranlardan her tarafı gözlemleyerek, kuş uçurtulmamacasına çalışıyordu. Arada uğradığımda bile hep gözleri ekranlardaydı.
Onun öncesinde Prof. Dr. Sevil Atasoy da Adlî Tıp Kurumunun Başkanlığını bir süre için yürütmüştü.
***
O dönem Murat, Reha, Murat Dokur ayrılmaz bir üçlüydük ama kader bizi farklı yönlere çekecekti.
Murat ABD’ye gidip eğiğim alıp dönecek ve kongreler düzenlemeye başlayacaktı; o da boşanacaktı.
Güneş bir gün beni kenara çekti ve “dostum, sen burada kalmak istiyor musun” diye sordu”. “Tabii dedim, neden”?
“Herkesin gözlerine bak ve tepkilerine göre harekete et, o takdirde işler yoluna girer. Yoksa sıkıntı çekersin”.
Haklıydı… Nurcuların, her Cuma namaza gidenlerin hoca olduğu (Koptagel ve grubu hâriç), asistanların arasında ise uzmanlık kutlamalarında kafa çekeninden, dünyayı takmayanının da bulunduğu bir yerdeydim.
***
Meselâ Dr. Serdar Serdaroğlu tipik bir solcuduydu, sigara ve pipo filan içerdi. Levent Kayaalp –ki o da Ayça Gürdal ile evlenip Psikanalist olacaktı ile araları çok iyiydi. Ayça’nın da ilk kocası Levent Küey’di (o da İzmir’de idi ama şimdi epey yükseldi, İstanbul’da muayenehanesi var. Derler ki Ayça’nın ailesi de sağcıymış ve kliniğe girişi o sayede olmuş.
Mansur Beyazyürek de Ayhan Hoca’nın talebesi olup BRRSH’ne geçenlerdendir, o da muayenehanesinde çalışıyor.
***
Haklıydı çünkü klinikte Musa Tosun Ağabeyim dışında pek anlaşabildiğim kişi yoktu; Fevzi Samuk Hoca, Neşe Pekpak Kocabaşoğlu ve Mine Özmen de öyle anlaşabildiklerimden birisiydi. Mine de ikinci evliliğinde saadeti yakalayacak ve o da ABD’de eğitim alacaktı. Nöroloji’deki –o zamanlar doçent olan- Naci Karaağaç ise pek hızlı hasta görürdü.
Koptagel İlal ve Ömer Tunçer de iyiydiler ama odalarında halvet olur, saatlerce ana oğul gibi sohbet ederlerdi. Kritik oylamanın yapılacağı gün yaklaşıyordu ve Gökhan Oral da klinikteydi…
***
Gene o dönem Ankara’dan nokta tayiniyle ilginç bir Doçent geldi: İbrahim Balcıoğlu.
Kendisine Psikiyatri öğreten Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı Doğan’a “beyaz” derdi ve şükranlarını korurdu. Ne gariptir ki Yıldırım Ağabey de daha sonra bir beyin damar hastalığı atlatacaktı…
Bulancaklıydı, köy kökenliydi, İhsan Doğramacı’nın özel dâhiliyeciliğini yapmıştı. İnsanları Beyaz, Zenci, Değerli, Değersiz, Önemli Önemsiz diye gruplara ayırırdı. Herkesin Nabzına göre şerbet verirdi.
Ayhan Hoca’nın koruması vardı ve gene Adlî Tıp Kurumunda, hem de Anabilim Dalında çalışırdı…
Hoca’nın favorisi Uzman Dr. Zekeriya Kökrek’ti ve hâlâ Ayhan Songar Akademisi olarak orayı muayenehane olarak kullanmakta.
Bu dönemde İsviçre’den dönen Tarık Yılmaz da bir üniversiteye girdi ve muayenehanesini açtı. Tarık kardeşim kadar çok sevdiğim bir adamdır; bir ABD seyahatinde karısıyla beraber gelip beni ağırlamışlardı. O zamanlar yeni boşanmışlık dönemlerimdi ve epey yalnızdım.
***
Mine, İsmet Karacan’ın yanında çalışmıştı. Çok büyük bir bilim adamıydı ve NPT tekniğinin mucidiydi. Kendisi de Manik Depresifti (Bipolar) ama tedavi kabul etmiyor, ilaç kullanmamakta ısrar ediyordu ama arada bir Uyku Yoksunluğu Terapisi yaptığını bize Mine anlatırdı. Mine Özmen de ikinci evliliğini yaptı ve Psikanalize de önem veriyor. Çok şekerdir. Oğlu bir gün bacağını tutup “kadınım benim” dediğinde 6 yaşında filandı. Gel de Freud’a hak verme…
***
Onun da, İsmet Hoca’nın da trajikomik bir hikâyesi vardır: İsmet Hoca, çok önemli bir şey olan gece erkeklik organının sertleşmesini ölçme yöntemini geliştiren adamdı. Rahle-i tedrisinden Hakan Kaynak, Erbil Gözükırmızı ve niceleri geçmişti.
ABD’den dönmüştü ve o dönem NP Hospital’den teklif almıştı ama kararsızdı ve lenslerini de takmıştı.
Yâni dünya çapındaki psikiyatrı genç ve güzel bir bankacı kandırmış ve intihar etmişti.
***
En son Mersin’deki bir kongrede gördüm kendisini, pek neşeliydi, muhtemelen de Manik Fazdaydı.
Dünya çapındaki bilim adamı kendini asmıştı ve geri dönmemecesine gitmişti.
***
Sonra bir gün Nedim Hoca’nın vefatının haberini aldım.
Ne Aksel’de, ne de Acar Baltaş ağabeyimde ondan bir görsel kalmış.
***
Daha sonra Alaattin Duran Anabilim Dalı Başkanı oldu ve imam kökenlidir. İyi bir insandır. Sabah gider, gece döner kliniğe.
Ben ayrıldığımda Prof. Dr. Müfit Uğur AB başkanıydı. Bir gün yanlışlıkla alkol içmiş ve epilepsi statusuna girmişti. Robert College’lidir ama çok koyu dindardır ve EKT’yi de çok sever.
Ayrıca anlatırım ileride…
Ayaklarında nalınla kliniği dolaştığı günü unutamıyorum.
***
Ağrı ve Psikiyatri deyince, karşıma iki dev çıktı: Dr. Serdar Erdine ve Aksel Siva.
Serdar Ağabey Çapa’nın algolojisinin mimarıdır ve iddialı, girişimci, Atatürkçü bir aydındır. Kızını da pek severim. Hilton’daki düğününe çağırmıştı.
***
Bu arada karşıma Işık Aydınlı çıkacaktı. Diyarbakır’dayken de, İstanbul’dayken de, emekli olduktan sonra da hep aradığımda onu karşımda buldum.
Çok mütevazı ama bir o kadar aydın bir insandır, hep gülümser. Kocası da, bilhassa onkolojik kanserlerin piri olan Kılıç Aydınlı’dır.
O da az ama öz konuşan bir bilim adamıdır.
***
Geçenlerde öğrendim ki Işık Hanım emekli olmuş.
En son rica ettiğimde annemin anestezisinde yardımcı olmuş ve gene davetim üzerine, şimdi profesör olan Numan Konuk’un Karaelmas Üniversitesindeki konferansına iştirak etmişti.
Numan, eski hocasına ödül verirken...
Algolojiyi anlatmış, ben de Rektörü dâhil, oradaki herkese toplu hipnoz uygulamıştım.
Sonra beni arabamla dönmüştük ve Kılıç Bey karısını en az beş kere aramıştı.
Ben buna aşk derim işte.
"300
***
Meğer Işık Hanım, ablası da hematoloji profesörüdür (Yıldız), bir Karadenizli adam bulup rica etmiş ve bütün AD’nı inşa ettirmiş.
***
Geçen gün telefon ettim, emekliye ayrılmış!
Bu çok büyük bir kayıptır.
Bu kadar genç yaşta ve aydın insanlar emekli olmamalı.
İnşallah Güneş ve Meral’in de muayenehaneleri vardır.
***
Nedim Hoca’nın beraber çalıştığı dönemde, International Hospital’de tanıştığım, “Özal’ın Doktoru” olarak da ünlenen Cengiz Aslan’dan bahsetmek isterim.
***
Cengiz Ağabey istese profesör de olurdu ama tenezzül etmedi, olarak hayatına devam etmekte.
***
O da kendi oğlunun ameliyatını yapma travmasını yaşadı. En son Güneş Taner Bey’in evinde karşılaştık.
***
Birazdan Tahir ve Figen Sümer gelecek.
Haydi, iyi günler şimdilik...
Mehmet Kerem Doksat – Çeşme - 22 Temmuz 2015 Çarşamba