M. Kerem Doksat | 30 Aralık 2018 Pazar | 2099 |
Sevgili Mekâncılar.
AŞK NEDİR?
Adolph Hitler Adındaki, aslında Polonya doğumlu, yani Alman bile olmayan Diktatörün iktidarda olduğu zamanlar…
***
Şimdiki Psikiyatrik tanı sistemlerine göre ağır Narsisistik Kişilik Bozukluğu veya Sınırda Kişilik Bozukluğu konabilecek olan Eşcinsel Yaveri Gobbels’le beraber o zamanki imkânlarla hoparlörlerden bağırılmaktadır.
Zaten sonun da ağır bir sanrısal (hezeyanlı) Bozukluk tanısı (Teşhisi konabilecek) bir akıl hastası olarak, metresi Eva Braun’la beraber intihar eden ama cesedi bulunmasın diye de üzerine tonlarca bezin döktürerek intihar ettiği dönem.
Avrupa’da kan gövdeyi götürmektedir.
***
Nazilerin sırf akıl hastası, Çingene veya işlerine gelmedikleri için altı Milyon Yahudi’yi gaz odalarında soykırımdan geçirdikleri gönlerden söz ediyorum
İşte, bu tarihin yüz karası olan dönemlerde bir dâhinin evine, Naziler bir adet sarı zarf gönderirler, Dr. Eugene Miznkowsy’e (1885-1972).
***
Sıradan bir insan için pek de önemli olmayacak bu hadiseden sonra Dr. Eagugen Minkowsky “acaba beni ve ailemi hapse mi atacaklar, diğerleri gibi sabun mu yapacaklar Holocaust (Yahudi Soykırımı) mağduru olacağım’ diye ciddi derecede kaygı yani endişe yaşadığı günlerdir.
***
Hoparlörlerden yükselen sesle milyonlarca Alman adeta hipnotize edilmiştir ve Âri ırk yaratacağım diye bir kollektif hezeyana da kapılmışlardır.
Üstelik Adolf Hitler “Agartha” diye bir örgütün de üyesidir ve Güneş’te canlılar yaşadığını düşünmektedir.
***
İşte bu çok karanlık zamanlarda dâhi bir psikiyatr olan Dr. Eagugen Minkowsky’e dönemin iktidarı tarafından sarı bir zarf gönderilir. “Dr. Eagugen Minkowsky” “acaba beni de diğerleri gibi gaz odalarına tıkıp katledecekler mi” diye evhamlanır sabaha kadar uyuyamaz. Eduyum yapıyorum da, ben de gözümü kırpmadan sabahı ederdim.
***
Psikiyatr Dr. E Eagugen Minkowsky sabah, karısı Françoise’ye sarılıp uyandığında, aslında uzak bir akrabasından oldukça yüksek meblağlı bir miras kaldığını örenir ve divanına uzanır.
Kendisi de Alman-Polonya kökenli Fransız psikiyatr olan bu dâhi psikiyatr çok endişelenir ve sabaha kadar uyuyamaz.
***
Daha sonra epey düşünür, telâşını yener ve ben ne geçirdim diye kendisine sorar.
***
Aslında Karısı Francoise’ye âşık olduğunu olan fark etmiştir aşkının nişanesi olarak da ona bir demet kırmızı gül alır.
***
İşte, o zamandan beri aşkı normal olmayan, pre-paranoyak yani deliliğe benzeyen ama aslında her insanın hayatında en az bir kere yaşadığı bir deneyim olduğunu anlar.
***
Gerçekten de aşk sıra dışı ve aslında herkesin özellikle mevsim dönümlerinde yaşadığı bir duygudurumdur.
***
Bunun üzerine aşkı söyle tanımlar: Aşk hastalıklı olmayan ama insanın kendisini aşmasında da rol oynayan müstesna bir ruh hâli yani duygu selidir.
***
Tabii ki bu örüntünün beyinsel bir karşılığı da söz konusudur.
Bizi insan yapan beynimizi hipofiz denen salgı bezinden bol miktarda oksitosin de ifraz edilmektedir…
***
Özetle, aşk insanın kendisini aşmasını ve daha da mutlu olmasın sağlayan bir süreçtir.
***
Ne güzel şey değil mi âşık olup, maşukuna sarılabilmek ve değerini bilmektir ve ömür boyu mutluluk içinde yaşayabilmek.
Mehmet Kerem Doksat – Basel – 30. 12. 2018