M. Kerem Doksat | 29 Aralık 2017 Cuma | 2561 |
Sevgili Mekâncılar
Diktatörlük, otokratik bir hükûmet biçiminde, yönetimin diktatör tek bir birey tarafından yönetilmesi türüdür.
Genellikle üç anlamda kullanılır.
Mesela MÖ 2. yüzyılda yaşayan Romalı General Lucious Cornelius Sulla buna bir örnek olarak gösterilebilir.
Hükûmet yönetimindeki tek bir kişi veya küçük bir grup tarafından denetlenebilen insanlar böyle anılırlar.
Bu durum zor kullanılarak veya miras yoluyla edinilmiş olabilir.
Bu tür diktatörler halklarını özgürlüğe kavuşturmaya çalışmış veya kavuşturmuş olabilir.
Günümüzdeki kullanımında ise diktatörlük, yasal olarak anayasalarda veya devlet içerisindeki diğer politik ya da sosyal faktörler tarafından sınırsız bir liderlik imkânları kazanan, otokraside mutlak üstünlüğü bulunan yöneticilerdir.
20. yüzyıl ve erken 21. Yüzyılda aile diktatörlüğü aile nispeten bir şekilde kalmıştır.
Bazılarına göre ise totalitarizm türündeki bir yönetim biçiminde hükûmete veya yöneticilere diktatörlük kaynağının nereden geldiği, o diktatörlüğün tanımlanmasına kaynak oluşturmaktadır.
Bütün anlamlarda diktatörler, toplumdaki insanların rızaları olmadan; birden fazla hayat tarzı ve görüşü sağlamayarak çoğulcu bir yapıda bulunuyor olabilir, insanların hayatını her yönüyle denetliyor ediyor olabilir, tamamen tek bir insandan gelen güç doğrultusunda tezat bir yönetim sağlıyor olabilir, hedeflerine ulaşmak için her türlü meşru veya gayri meşru yöntemleri kullanıyor veya savunuyor olabilirler.
Diktatör kelimesi Latince’de emir veren, dikte eden anlamına gelir.
İdeolojik
Devlet içindeki bütün yetkileri kendi elinde tutup en üst düzeyde bulunan yöneticidir. Bu kişi aynı zamanda partisinde mutlak lideri olup dışişleri bakanlığı ve orduda başkomutanlık yapabilir.
Tek parti rejimi söz konudur.
Bu tür diktatörlüklerde demokrasiden söz edilemez. Katı bir liderlik ilkesi vardır.
Bu diktatörlük çeşidi daha çok benzer sistemler olan Nazizim ve Faşizmde görülmüş olup bu diktatörlük çeşidinde en çok ünlenmiş olan kişi Adolf Hitler’dir.
Otoriter bir liderin sadece kendi kişisel çıkarına veya nüfusun sadece küçük bir bölümünün yararına değil de toplumun bütününün faydasına bir politika izlediği hükûmet şeklidir.
Müşfik ve hayırsever bir diktatör, referandumlar yoluyla bazı demokratik kararların alınmasına izin verebilir. Çoğu diktatör rejim kendini daima hayırsever olarak gösterir ve demokratik rejimleri sürekli olarak dağınık, verimsiz ve bozuk olarak gösterme eğilimi içerisindedirler.
Tek parti diktatörlüğü
Tek parti diktatörlüğü de kişi diktatörlüğü içerisinde ele alınmaktadır.
Devletin idaresinin ve her türlü yetkinin tek bir parti elinde bulunmasıdır. Tek parti rejimi söz konusudur.
Bu diktatörlük çeşidinde de demokrasiden söz edilemez.
Partinin başında otoriter bir lider olabileceğinden kişi diktatörlüğüne benzeyebilir, bu konuda Sovyetler Birliği'nin Gürcü dönemi lideri sapkın Stalin örnek gösterilebilir.
Askerî
Devlet idaresinin orduda bulunmasıdır. Bu tür yönetimlere cunta adı verilir. Siyasi partiler bulunmaz, bulunsa bile ordu kontrolünde varlığını sürdürür.
Askerî yönetimlerin başına geçmiş kişiler genellikle yönetime darbe yoluyla gelmiştir.
Bu diktatörlük çeşidini uygulayan en ünlü kişilere Franco ve ABD’lilerin itibarsızlaştırarak katlettikleri örnek Kaddafi, Saddam gibi liderler örnek olarak verilebilir.
Atatürk ise onarıcı, yapıcı ve ilke ve inkılâplarıyla modern Türkiye’yi kurmuş büyük bir dâhi ve ulu bir önderdi.
Başka hiç kimse onun ilke ve inkılâplarını gerçekleştiremezdi.
Dünyanın en haklı İstiklâl Harbini kazanmıştı; en son olarak da, sıtmalı haliyle Hatay’ı ilhak etmişti.
Bu bakımdan, Ulu önder bir diktatör değil, yapıcı ve onarıcı bir liderdi.
Yunanistan’da olaylara geçmişe bakarak düşündüğümde, kendisini şükran ve minnetle yâd ediyorum.
Ne mutlu Türk’üm diyene ve diyebilene.
Mehmet Kerem Doksat
29 Aralık 2017 – Atina – 29 Aralık 2017 Cuma