M. Kerem Doksat | 15 Haziran 2008 Pazar | 4537 |
29 Ocak 2007'deki makalemde Avni Anıl Üstâd için şöyle yazmıştım: Tıpkı yeri doldurulamayacak icrâ üstâdı Bekir Sıdkı Sezgin gibi, bu beste üstâdı da sessiz sedâsız yaşar, öyle de göçüp gider bu dünyâdan. 1928'de doğmuşAvni Bey, Allah çok daha uzun ömür versin diye dua ediyorum.
Bekir Sıdkı Sezgin
Onlar asla şatafata, şaşaaya, şan ve şöhrete tenezzül etmezler. Boyalı medyada onları göremezsiniz. Mesâilerine "edep yâhû" diye başlayıp, herkese hakkını verdikten sonra Allah'a şükrederek uykuya dalarlar. Âşıktılar Hakk'a, halka, Türk Musikîsi'ne. Yorgunluk kahvesini içmek için gittiği kahvehânede ellerini öper 50 senelik ağabeyinin, hiç böbürlenmez.
Gitara "ağla, çal" diye haykıracak kadar Garb'a da âşina olduğunu bize fark ettiren, hâttâ rest çeken bestesi tebessümüme tebessüm katıyor. Kendisinden 28 sene önce doğan ve 1981'de bizleri mahzun ve mahsun bırakan Rahmetli Münir Nurettin Selçuk'ta da aynı rest vardı: Ole!
Batı, kiliseye benzer; ufkî bir zenginlikle uzanır. Zenginliğini polifoniye borçludur ve bunu yaparken çeyrek sesleri harcamak zorunda kalmıştır. Bizim musıkîmiz ise monofoniktir ve bir tam sesi dokuza bölerek çıkışta başkasını, inişte başkasını kullanır melodi hazinesinin. Bu hususiyetiyle de câminin minâresine benzer; ilâhî bir güzellikle göklere uzanır.
Büyük Üstâd Avni Anıl'ın elinden düşürmediği cigarası canımı sıkıyor biraz; ne diyeyim. Allah geçinden versin. Avni Anıllar pek kalmadı artık!
*
Gitti işte.
Nedense gözlerimde birer damla yaş var.
Yitip giden harsımızın bir mümtaz siması daha terk etti bu âlemi.
Üf!
Neyse, bu da geçer yâhu.
Mehmet Kerem Doksat - İstanbul - 15 Haziran 2008 Pazar