BEBEK YÜZLÜ AMOK

M. Kerem Doksat      17 Aralık 2012 Pazartesi      6875





ABD’nin Connecticut eyaletindeki Newtown’daki Sandy Hook ilkokulunu hedef alan silâhlı saldırıda, bildirilen son rakamlara göre 22’si çocuk, 28 yetişkinin hayatını kaybettiği katliamın “kahramanının” 20 yaşındaki Adam Lanza olduğunu öğrendik.

 

ABD’de tarihin en büyük katliamlarından birini yapan bu gencin intihar etmeden önce Newtown’da öldürdüğü kişilerin arasında annesi Nancy Lanza da bulunuyordu. Yakınları, onu “sağlıksız, iyi değil, farklı, rahatsız, başkalarıyla bağlantı kuramayan” gibi ifâdelerle tanımladılar. New Jersey’de yaşayan 24 yaşındaki Ağabeyi Ryan Lanza ise, “adam bir otistik” dedi ve “Asperger Sendromu + Antisosyal Kişilik Vak’ası” olduğunu ifâde etti.

Ryan Lanza’nın, üç yıl kadar önce annesinden boşanan babası Peter Lanza’nın çalıştığı ünlü Ernst & Young Şirketi’nde vergi uzmanlığı yaptığı, eski karısıyla ve oğluyla pek ilgilenmediği söylendi. Yâni Baba Peter Lanza, anneden ayrıydı, 52 yaşındaydı, vergi uzmanı eski bir akademisyendi. Şimdi General Electric’te başkan yardımcılığı yapan üst düzey bir yöneticiydi. Dört yıl önce boşanmışlardı.

ABD’nin en zengin eyaletlerinden biri olan Connecticut’ta büyüyen Adam Lanza, saldırıdan önce IBM, Pepsi gibi şirketlerde çalışan üst düzey yöneticilerin oturduğu zengin bir mahâllede, yüzme havuzlu bir malikânede, 54 yaşındaki annesi Nancy Lanza ile birlikte yaşıyordu.

Adam Lanza, mahâllede kimsenin şikâyetçi olmadığı, genelde hep mesafeli, sıradan bir gençti. Facebook hesabı yoktu. Tek bilinen, gelir durumu oldukça iyi olan anne Nancy Lanza’nın dört yatak odalı, havuzlu müstakil malikânede, zaman zaman arkadaşlarıyla şans oyunları oynadığı ve onun da annesine katıldığı.

Adam Lanza’yı merak ediyorsanız, şimdiye kadar ABD’li gazetecilerin bütün bulabildikleri bunlardan ibâret. Newtown’daki ilkokul katliamında polis sâdece tek bir kişinin yaralandığını açıkladı. Çünkü karşısına çıkan 20 çocuk ve altı yetişkini elindeki silâhlarla vuran Lanza, ateş ettiği herkesi büyük maharetle öldürmüştü. İki ayrı sınıfta sıkıştırdığı çocukların kurşun yaralarından kurtulmaları zâten imkânsızdı ama katlettiği altı yetişkini de öldürünceye kadar vurmuştu.

ABD’nin artık kanıksadığı bu tür olaylarda, herkes kaatilin insanları rastgele seçip öldürmesine de alıştı ama bu sefer öyle bir olay ki, bırakın sebebi, ortada bir bağ da yok. Ortada görülen tek ilişki, anne Nancy’nin bir süre öncesine kadar Sandy Hook’ta öğretmenlik yapması. Adam’ın da onu tanıyan okul yöneticileri tarafından o sâyede binaya alınması. Ama Adam’ın evde annesini öldürdükten sonra okulda konuştuğu herkesi katledip sonra da intihar etmesinden, dolaysıyla ortada bir şâhit bırakmamasından dolayı, genç adamın okulda ne aradığı da asla tam olarak bilinmeyecek. Bâzı komşular ise Adam’ın sosyal ilişki kurma zorluğu içeren Asperger Sendromu olduğunu söylendi ya, şimdiye kadar bunun da bir delili ortaya çıkmış değil. Amerikan basınında bütün hikâye yine ister istemez bir akıl hastasının katliamına dönüştü.

Herkesin birbirini tanıdığı, herkesin birbirinin evini, otomobilini bildiği kasaba, şimdi zihinlerden kazınması imkânsız o korkunç olayın ardından tarihinin en acı Noel tatiline hazırlanıyor. 28 bin nüfuslu Newtown’da insanlar bir araya gelip dua ediyor, yas tutuyor. Gazeteciler sordukça, geriye dönüp olayın fâili Adam’ı düşünerek katliama giden bir ipucu bulmaya çalışıyorlar: “Çok kabaydı”, “her zaman ürkütücü bir hâli vardı”, “beysbol takımındayken düştüğü zaman acı hissetmezdi”, “okula sırt çantasıyla değil siyah bir Bond çantayla gelirdi” vesaire…

Bunu gerekirse kendilerini zorlayarak yapıyorlar. Çünkü hikâyenin tamamen sebepsiz ve anlamsız olması, katledilen o çocukları düşündükçe her şeyi daha da korkutucu kılıyor. Çünkü tıpkı onlar gibi normâl, zengin bir âilede büyümüş, tıpkı herkes gibi silâha kolayca erişimi olan birinin ortada tek ama tek bir sebep bile yokken böylesi bir vahşete sebep olmasının, kafalarındaki güven duygusunu sonsuza kadar yok etmesinden korkuyorlar. Öyle bir ülke ki, “burada herkes istediği silâha istediği şekilde ulaşabilir ve kafası bozulduğunda da böyle bir katliam gerçekleştirebilir” demek o kadar yıkıcı ki, bunu dememek için şimdi bir sebep arıyorlar.

“Akıl hastasıydı”, “annesine kızdı”, “okulu cezalandırdı”, “pedofildi, kendini bastırınca böyle oldu”, “okuldaki öğretmenlerden birine âşık oldu, karşılık göremeyince kendini kaybetti”… Ama mutlaka bir sebep bulunacak. O sebep şimdiye kadar çıkmadı. Herkesin öldüğü bir olayda da eğer varsa nasıl ortaya çıkacak, bilinmiyor. “Silâh erişimi” demeyecekleri için bir sebepte karar kılacaklar. Dünyâ da buna “inanacak”.

Bir “küçük” ayrıntı daha vardı: Annesi bir silâh kolleksiyoncusu idi ve çocuklarını da alarak atış tâlimlerine gidiyordu.

 *

Şimdi biraz psikiyatriden bahsedelim

Amok: (Malezyaca, gözü kara, hiddetle saldıran ve öldüren; amuk: kontrol edilemeyen öfke duyan) Malezya kültüründe katletmeye yönelik çılgınlık durumunu tanımlar. Filipinler'de juramentado olarak bilinir. Cinnet hâlinde olma, sonuçlarını hesap edemeden şiddet kullanma durumudur. Hindistan'da da görülebilmektedir.

Psikiyatride, derin bir düşünce döneminin sonrasında gelen şiddet ve bâzen cinayet ile sonuçlanan epizodların görüldüğü dissosiyatif bir tablo olarak tanımlanır. Durum erkekler arasında yaygın ve bir hakaret sonrasında başlama eğilimindedir. Bireyde kötülüğe uğradığına veya uğrayacağına dâir hezeyanlar bulunmaktadır. Psikiyatride ender görülen kültüre özgü sendromlar arasında geçen "Amok" durumunun Malezya kültürüne özel olabileceği ve kültüre özgü sendromlara örnek gösterilebileceği ifâde edilmektedir. Bâzı kaynaklar ise günümüz toplumu ve “Amok” durumunun tarihî ilişkisini tartışarak, modern endüstri toplumunda da benzer bir tablonun görülebileceğini ileri sürmektedir.

Amok koşucusu da, bugün dünyânın her yerinde benzer cinnet olaylarında fâili tanımlamak için kullanılır. Aslen Malezya’ya özgü tarihî ve kültürel unsurlardan kaynaklanır. Kökeni bir çesit intihar komandosu geleneğine dayanır. Amok koşucusu sonuna kadar savaşıp, nihâyette de ölmektedir. Böylece düşmanın arasına dalan küçük bir grup seçkin asker, yaşamak için savaşan düşman askerine psikolojik olarak büyük zarar verebilir.

Avusturyalı yazar Stefan Zweig'ın 1922 tarihli Amok isimli kitabı Türkçe "Amok Koşucusu" adıyla basılmıştır.

*

Şimdi bir de Anders Behring Breivik’i hatırlayalım; hani şu tarihe 2011 Norveç saldırıları olarak geçen, 77 kişinin hayatını kaybettiği, 242 kişinin ise yaralandığı terör eylemlerinin fâilini…


O çok farklı idi; muhteşem bir zekâ mahsulü olan Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi-2083 başlıklı 1516 sayfalık bir manifesto da yazmış ve kendini Mâbediyyun Şövalyeleri’nin yerine koymuştu (Knights Templar)!


Çok ciddi ve acımasız bir sosyopattı ve o da bebek yüzlüydü. 1979 doğumluydu ve mason dahi olmuştu. Çocukken babasının Türk’lerden dayak yediğini söylemişti ifâdesinde!

Adam Lanza da öyle ama farklar var: Çok daha genç, ciddi âile travmaları var; tamamen asosyal, çok zeki ve beraberinde mezara götürdüğü kim bilir neler yaşamış… Önce annesini, daha sonra da en yakını olanları katledip, sonunda bir rivâyete göre polis sirenlerini işitince korkudan, başka bir rivâyete göre isteyerek kendini öldürüyor!

Yâni Breivik bir sosyopat, Lanza ise bir Amok ve hiç kuşkunuz olmasın ki psikotik (akıl hastası).

Ortak özellikleri ise, günümüzdeki DSM ve ICD sistemlerinde Yaygın Gelişimsel Bozuklular arasında ve Otistik Spektrum Yelpazesi (Spektrumu) içinde görülüyor.

Vaktiniz olursa http://www.keremdoksat.com/index.php/entry/asperger-bozuklugu makalemi bir okuyun lûtfen.

Ve tefekkür edelim…

Bu yelpazeye hangi faktör eklenince karşımıza bunlar çıkar?

Darwiniyen eğitim veya Sosyal Darwinizm denen ve ne olduğunu bilmediğim şey mi bunun sebebi?

Yoksa Batı Âlemi’nin içine düştüğü aşırı bireyselleşmenin (individualization) getirdiği yalnızlık mı?

Tabii ki bunu sağlıklı bir gelişim evresi olan bireyleşmeden (personification yâhut individuation) ayırt etmek lâzım.

Yâni insanın insandan uzaklaşması ve üstteki iddianın tam aksine, kültürel evrimin biyolojik olanın arasındaki çatışma ve uzlaşamama mı?

   Bence ikincisi.

      Eğer toplum-merkezci ve insancıl bir ortamda yaşıyor olsaydı, Lanza’nın trajedisi yaşanır mıydı?

         Üzerinde düşünülmeye değer…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 17 Aralık 2012 Pazartesi

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©