M. Kerem Doksat | 26 Temmuz 2012 Perşembe | 4803 |
Hay Allah râzı olsun, henüz vefat etmeden evvel onun hayatını anlatan enfes bir VCD hazırlamışlar. Kim mi o?
Üstâd Bekir Sıdkı Sezgin.
Bir musİkî âbidesi, nûru, pîri. Seyredip dinlerken her seferinde gözlerim doluyor, gizlemeye gayret ediyordum ki, meğer can kızım Ayşe Cânan zâten keşfetmiş hâlet-i rûhiyemi! "Babacığım" diyor cin gibi ve hassas gözleriyle beni süzerek, "biliyorum ki sen duygulandın gene".
Ne garip, hemen aynı teessürü Japon viyolonist Midori'nin 16. doğum gününde Carnegy Hall'daki muhteşem konserinin laser-disc'ini her seyredişimde de yaşarım. Chopin'in Rubinstein transkripsiyonunu müteâkip Ravel'in Tzigan'ını (Çigan: Çingene) bitirdiğinde de hep gözlerim dolar. Tıpkı büyük üstâd Andrs Segovia'nın Alhambra Sarayı'ndaki hârikulâde resitalini her seyredişimde olduğu gibi.
]
Musikî.
Evrensel, ilâhî, mistik, beşerî ve insanî musikî.
Hakikat musikîdir, bilgi değil.
Bilgi musikîyi süsler ancak!
Kendime bakıyorum şöyle bir: Giriftzen Âsım Bey''n torunuyum, Musa Süreyya Bey dayım, Nihâl Erkutun teyzem ve anne tarafım silme san'atçı dolu.
Fakıyra da bulaşmış, biri Adana tarihinin ilk klâsik gitar resitali olmak üzere dört konser vermişim, iki sene Adana Musikî Cemiyeti'ne devam edip korist olarak konserlere iştirak etmişim. Şark'ı da, Garb'ı da özümsemişim.
Bana bu ufku açan, sağlayan, teşvik eden rahmetli babama, emânet anama ve kadere şükrediyorum. Hem millî hem de cihanşümûl olmayı bana temin ettikleri, imkân bahşettikleri için.
Ve.
Yaş 45, özlüyorum pederi.
Hayatta olsaydı da, şu fâni âlemin mes'elelerini konuşsaydık biraz. Ulusaldan evrensele uzanarak, yedi âlemi kucaklayarak
Üstâd Bekir Sıdkı, VCD'sinde şunları söylüyor: "Vahdeti hissetmeden musikî meşk edilebilir mi ki! Ben hep aşk ile yaşadım". Gözlerindeki o vakur ama mistik duygulanışla.
Ve sessizce göçüp gidiyor Ebedî Şark'a, tevâzu ile, sessizce.
Nice kayıp giden yıldızlar gibi, onlar asla ölmezler.
Sâdece sönerler ama gören gözler için nûr bâki kalır.