M. Kerem Doksat | 6 Haziran 2015 Cumartesi | 4101 |
Sevgili Mekâncılar,
Bakın çok kritik bir seçim yaklaşıyor ve gene büyük olaylar cereyan etmekte…
Bu işin böyle gitmeyeceğini, gidemeyeceğini ve eninde sonunda bir Millî Mutabakat Hükumeti kurularak, bu aziz vatanın sorunlarının ancak çözülebileceğini her ortamda yazdım, söyledim, duyurdum.
Bugün, kendimin ne olup olmadığımı bir özetlemek isterim, öncelikle bir Türk’üm ama safkan atlar gibi değil, Atatürk’ün tanımladığı şekilde: Kendimi Türk hissediyorum, hepsi bu.
Yoksa anneannem Çerkez’miş, Merhum Pederimin babası, yani büyükbabam Doksat’tan göç eden ve bir Türk’müş, anne tarafımdan (bir tevatüre göre) Arnavutluk da bulaşmış (emin değilim) vs.
Acaba dünyada saf ırk, etnik veya kültürel bir birlik kaldı mı ki?
Sanmam, belki Avustralya’da, Afrika’da veya diğer Kıt’alarda mevcuttur.
Bu bloğun ilk hâlinden bu yana fikirlerimde değişen bir şey de olmadı.
Hâlâ Türklüğümle gurur duyuyorum ama ırkçı olarak değil.
Dinlerin çoğunu tetkik ettim, sizlerle de paylaşıyorum zaman zaman. Hepsinde “ötekileştirme ve dışlama” var ve insan eliyle yazılmamış hiçbir metin yok!
***
Marks’ı sevdim, Bakunin’den hazzettim. Mao, Lenin, Brejnev kadar, Hitler, Mussolini ve İdi Âmin gibi liderlerden de hazzetmedim. Bunların hepsi de hastalıklı adamlardı.
Peyami Safa’dan, Necip Fâzıl’dan feyiz aldım ve Cemil Meriç’in sofrasını paylaştım.
Zamanında Halvetî Cerrahî Tekkesine gittiğim de oldu, bir sufiyle uzun uzun mektuplaştığım da, Ahmet Özhan’ı da tanıdım, Merhum Şeyhlerini de…
Çınar da hâlâ İzmir’de ama sanırım ya bana, ya da dünyaya küs. Açmıyor telefonunu. Uğur Dündar da artık orada ama telefonla ulaşamadım bir türlü, muhtemelen fazla dolaşıyorlar.
Komünist olamadım ama bir sosyal demokrasi düzeninin, yâni kimsenin diğerinin artık değerini sömüremeyeceği bir ütopyaya da hep inanmak istedim ama gelin görün ki, ne İslâm ülkelerinde, ne de dünyanın başka bir yerinde bu var, rastlayamadım.
***
Pek çok seyahat ettim, bu yakınlarda gene bir Almanya, yurt içinde de Mardin var ufukta. Oradaki Kadim Süryani Kilisesindeki dünyanın bilinen en eski İncil’ini elimle tuttum ve irkildim. Mistik bir hazdı hissettiğim, dinî değil. Kutsal olanla birleşme veya ona ulaşma gibi bir duyguydu.
Ama daha o zamanda bile PKK’lılar, bölgedeki Süryani azınlığa soykırım yapabilmek için katliam yapmaktaydılar…
Tekrar yaşamak görmek istiyorum oraları.
Belki de gene bir Diyarbakır, neden olmasın? Hâlâ arada bir belirtilerini yaşadığım Travma Sonrası Stres Bozukluğu belirtilerime de iyi gelir sanırım…
Orası hâlâ Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içerisinde değil mi?
***
Neyse, epey genç yaşta evrimle tanıştım, o zaman çok daha popüler olan Tekâmül ile… Evimizde Fransızca olarak Darwin’in Türlerin Kökeni kitabı vardı ve lügat kullanarak bir şeyler anlamaya çalıştım ve paradigmamı daha Delikanlılık Çağını yaşarken keşfetmiştim. Düsturum EVRİM olacaktı.
Aslında daha Rahmetli Pederim’le yaptığımız seyahatlerde ve onunla katıldığımız pek çok panelde tekâmül konusunu tetkik edip, aramızda tartışmıştık.
Dostu ve Hocam Merhum Ayhan Songar’dan daha geniş ufku vardı. Ayhan Bey’in kitabında her şey anlatılır ama iş Darwin’e gelince, “sen git maymunlara bak, onun nesebini gör” diye kızardı. Ben de tahammül ve edeple sükût ederdim, öyle terbiye almıştık o zamanlar. Hoca denince sanki yarı-tanrı gibiydiler (onlar) ve ayağa kalkmamak, çanta taşımamak ve vizitte hazırda beklememek ayıptı.
...
Nedim Zenbilci zâten tam bir bilim adamıydı ve konunun aleyhinde tek kelime sarf ettiğini duymadım. Bilakis, bâzı Merkezî Sinir Sistemi tümörlerin “negatif evrimle” orta çıkabileceğini dahi düşünürdü. Politika ve gitar da onunla paylaştıklarımız arasındaydı. Eskiden araları gerginken, son dönemde araları sıcacık yerli kahve gibi olmuştu ve Peder, Nedim Hoca’ya göz dibi muayenesi için hasta yollardı; öğrenememişti bir türlü. Ben de inat edip çok iyi bellemişimdir konuyu ve hâlâ de icap ettiğinde bakarım.
Bir gün sormuştum: “Babacığım, neden bu tekâmül hep daha basitten daha mürekkebe (karmaşığa), neden ve niçin daha muhafazası kolay olandan, daha karmaşık ve anlaşılması güz, karmaşık, rafine ve bir o derecede de muhafazası güç olana cereyan etmiş ve etmekte” diye.
Bana “bunları bir kâğıda yaz, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Spor Enstitülerinde vereceğim konferanslarda bahsedeyim” diyebilecek kadar uzun görüşlüydü.
Sonra Aksel ve ekibiyle Kanyon Otelinde sırf Evrim tartıştık senelerce, nice konuk ve bilim adamı, konuk iştirak etti bunlara. Yer içer, sonra ciddiyetle konuk her kimse onu dinler, tatlılarımızı yerken de tartışırdı.
***
Celâl Bayar’ın Köşkü’ne girer çıkardım ama tanımadım yüz yüze. Neslihan da oradan koşar gelir, sohbet ederdik. 40 küsur senelik dostluk, dile kolay.
***
Turgut Özal askerdeyken kalkıp tek taraflı AB Antlaşması imzaladı, konfederasyondan bahsetti ve Papatyaları vardı.
Karısı da hayatta hâlen…
Fahri Korutürk’ü hiç tanımadım ama masaların altına gizlendiği anlatılırdı, herhâlde şüpheci bir tablo veya bunama hâli gelişmişti.
Kenan Evren konusunda kafam net artık: Kursağından haram lokma geçmemişti ama elinde Kur’ân’la dolaşarak bugünleri hazırları; vebali çoktur. Şahinkaya için iyi şeyler söylenmez…
Ben “hayır” reyi kullanmıştım hattâ. Ama işkence odalarında nasıl sağcıların solculara, solcuların da sağcılara işkence ettirildiklerini dün gibi hatırlarım. Alevileri Sünnilere, Sünnileri Alevilere düşürmüştü. Yâni barış bu yolla olamayacaktı, olmadı da!
İsmet İnönü Kürt kökenliydi ama namazını da kılan ve Atatürk’le azıcık itibar yarıştıran bir insandı.
Ne zaman ki Ulu Önder vefat etti, kendi suretini bastırttı paraların üzerine…
Abdullah Gül bir başka fenomen adamdı, sıyırdı kendini.
Bu seçimlerden koalisyon çıkacağı artık net!
Devletlû ve ekibini zor günler bekliyor.
***
Aradaki pek çok kimseyi geçiyorum…
Son dönemlerde ise Celâl Şengör, İlber Ortaylı, Selçuk Erez, Atâ Sakmar gibi hocalarla muhabbet etmekteyiz.
***
Celâl Ateist’tir ve 30.000 kitabı gözümle gördüm ben.
24 Mart 1955’te İstanbul’da doğmuş. 1973 yılında Robert Kolej’i bitirmiş. 1978’de State University of New York at Albany’den Jeolog olarak mezun olmuş ve aynı üniversiteden 1979’da yüksek lisansını bitirmiş.
1981’de İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji kürsüsünde asistan olarak görev yapmaya başlamış. 1982’de de State University of New York at Albany’den doktora almış.
1984 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti’nin Başkanlık Ödülü’nü, 1986’da TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü aldı.
İngilizce, Türkçe, Almanca seller sular gibidir, diğerlerini tam bilemiyorum.
Aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalında Doçent oldu. 1988'de Neuchâtel Üniversitesi Fen Fakültesi’nden Şeref Bilim Doktoru (Docteur ès sciences honoris causa) pâyesi aldı. Academia Europaea'ya 1990 yılında kabul edildi ve cemiyetin ilk Türk üyesi oldu. Aynı yıl Avusturya Jeoloji Servisi muhabir üyesi, 1991 yılında ise Avusturya Jeoloji Derneği şeref üyesi oldu. Yine 1991 yılında Kültür Bakanlığı’nın Bilgi Çağı Ödülünü kazandı.
1992 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı’nda profesörlüğe yükseltildi. 1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’nin en genç kurucu üyesi oldu ve Akademi konseyine seçildi. Aynı yıl TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyesi oldu.
1994 yılında Rusya Doğa Bilimleri Akademisi üyeliğine, Fransız ve Amerikan Jeoloji Dernekleri şeref üyeliğine seçildi. Ayrıca kendisine Fransız Fizik Cemiyeti ve cole Normale Suprieure Vakfı tarafından Rammal Madalyası verildi.
Şengör, 1997 yılında, Fransız Bilimler Akademisi tarafından yerbilimleri dalında büyük ödül (Lutaud Ödülü) ile taltif edildi. 1998 Mayıs ayı içerisinde, Collège de France'da misafir profesör olarak bir kürsü işgal etti. Burada “XIX. Yüzyılda Tektoniğin Gelişmesine Fransız Jeologlarının Katkısı” konulu bir ders verdi ve 28 Mayıs 1998'de Collège de France'ın madalyasını aldı. 1999’da, Londra Jeoloji Cemiyeti, kendisine Bigsby Madalyası'nı tevcih etti. 2000 yılının Nisan ayında Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi yabancı üyeliğine seçilen ilk Türk oldu. Rus Bilimler Akademisi’ne Fuad Köprülü’den sonra seçilen ikinci Türk’tür.
Ayrıca, 2013 yılında Leopoldina Doğa Araştırıcıları Akademisi üyeliğine seçilmiştir. Şengör, jeolojide bilhassa yapısal yerbilim ve tektonik dallarındaki çalışmaları ile ün yapmıştır. Şerit kıt'aların dağ kuşaklarının yapısına etkisini ortaya koymuş ve Kimmer Kıt’ası adını verdiği bir şerit kıt’a keşfetmiştir. Orta Asya’nın jeolojik yapısını ortaya çıkarmış, Kıt’a-kıt’a çarpışmasının ön ülkeleri nasıl etkilediği meselesini çözmüştür.
Yücel Yılmaz ile birlikte, Levha tektoniği içinde Türkiye’nin yerini değerlendiren ve atıf klasiği hâline gelen bir makale yazmıştır. Jeoloji ve tektonik konularında 6 kitap, 175 bilimsel makale, 137 tebliğ özeti, pek çok popüler bilim makalesi, tarih ve felsefe ile ilgili de iki kitap ve 300’e yakın deneme yazısı yayınlamıştır.
86 ülkenin Bilimler Akademisine üye olan Şengör'ün yayınlanmış 1826 makalesi vardır ve bu makalelere 12658 atıf yapılmıştır. Bunların 1997-1998 yılları arasında Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki “Zümrütten Akisler” köşesinde çıkmış olanları Yapı Kredi Yayınları tarafından 1999'da “Zümrütnâme” başlığı altında kitaplaştırılmıştır.
Fransa, İngiltere, Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde misafir öğretim üyesi olarak çalışmalarda bulunan Şengör, Collège de France dışında İngiltere'de Oxford (Royal Society Araştırıcı bursuyla), ABD'de California Institute of Technology (Moore Distinguished Scholar olarak) ve Avusturya'da Salzburg Lodron-Paris Üniversitesi’nde misafir profesörlük yapmıştır. Ayrıca pek çok uluslararası dergide editör, yardımcı editör ve yayın kurulu üyeliği yapmıştır ve yapmaktadır. Jeolojiye olan merakının nasıl başladığı, “Bir Bilim Adamının Serüveni” adlı kitapta (bende de mevcut, hem de ithaflı; gururla muhafaza ediyorum ve Asım’ın, Mozart’ın kafatasını ellemiş olduğunu oradan öğrendim),
Celâl’in “ben jeolojiyi küçük yaştan yâni Jules Verne’in Arzın Merkezine Seyahat kitabını okuduğum günden itibaren sevmeye başladım. Hemen arkasından Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’ı okudum. Onu da okuduktan sonra kendi kendime, ‘Adam olmak demek, Jules Verne’in tarif ettiği gibi olmak demektir’ diye düşündüm. Bana jeolojiyi Jules Verne sevdirdi...” şeklindeki ifadeleriyle anlatılmıştır. Bir röportajında kendisine ait kütüphanesinde 30.000'in üzerinde kitabı olduğunu söylemiştir. Şengör 1986 yılında Oya Maltepe ile evlenmiştir. Tek çocuğu olan oğlu H. C. Asım Şengör 1989 yılında dünyaya gelmiştir. “Şengör Gayrimenkul Yatırım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” adlı bir şirketi de vardır.
Bizleri tanıştıran da, ortak dostumuz Dr. Ayhan Tokgöz’dür.
***
İlber Hoca’nın Hayat Hikâyesi de şöyle:
1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni ve Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin tarih bölümünü bitirdi. Viyana Üniversitesi Slavistik ve Orientalistik Bölümü’nde öğrenim gördü. Yüksek lisans çalışmasını Şikago Üniversitesi’nde Prof. Dr. Halil İnalcık ile yaptı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Tanzimat Sonrası Mahallî İdareler” adlı tezi ile 1974 yılında Doktor, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfûzu” adlı çalışmasıyla 1979'da doçent oldu. 1982 yılında devletin akademik politikalarına tepki olarak görevinden istifa etti. Bu dönemde Viyana, Berlin, Paris, Princeton, Moskova, Roma, Münih, Strazburg, Yanya, Sofya, Kiel, Cambridge, Oxford ve Tunus Üniversitelerinde misafir öğretim üyeliği yaptı, buralarda seminerler ve konferanslar verdi.
1989’da Türkiye'ye dönerek profesör oldu ve 1989-2002 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde İdare Tarihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı. Yerli ve yabancı bilimsel dergilerde 16. ile 19. Yüzyıllar arası Osmanlı ve Rus tarihi ile ilgili makaleleri yayınlandı. 2002 yılında Galatasaray Üniversitesi’ne, iki yıl sonra ise Bilkent Üniversitesi’ne konuk öğretim üyesi olarak geçti. Şu anda Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Türk Hukuk Tarihi derslerini vermektedir.Galatasaray Üniversitesi Senato üyesidir. Ayrıca İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı Kapadokya Meslek Yüksekokulu Mütevelli Heyeti üyesidir. 2005 yılında Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı oldu. 7 yıl bu görevde kalan İlber Ortaylı, 2012 yılında yaş haddinden emekli oldu ve görevi Ayasofya Müzesi başkanı Haluk Dursun’a devretti. Ortaylı, Uluslararası Osmanlı Etütleri Komitesi yönetim kurulu üyesi ile Avrupa İranoloji Cemiyeti ve Avusturya-Türk Bilimler Forumu üyesidir.
0","height":"300
Tarih Vakfı ve Âfet İnan ailesinin işbirliğiyle iki yılda bir verilen Âfet İnan Tarih Araştırmaları Ödülü’nün 2004 yılındaki sahipleri Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın da içinde bulunduğu jüri tarafından belirlenmiştir. 2009 yılında İzmir Kitap Fuarı’na katılmıştır. Millî Saraylar Daire Başkanlığı’nın Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği “Vefatının 150. Yılında I. Abdülmecit ve Dönemi Uluslararası Sempozyumu”’nda açılış ve kapanış oturumlarına katılmıştır.
Türkçe, ileri seviyede Almanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Rusça; orta seviyede KırımTatarca, Slovakça, Rumence, Arapça, Farsça, Latince, İbranice, Antik Yunanca ve Yunanca bilmektedir.
Katıldığı bir televizyon programında bilgisayar kullanmadığını, başkalarının yanlış bilgilerle biyografisini yazdığını ve bundan büyük rahatsızlık duyduğunu dile getirmiştir.
Orta seviyede Sırpça, Hırvatça, Boşnakça, bildiği iddialarına, yine aynı televizyon programında bu üç dili bilmediğini sert bir dille yalanlamıştır.
1981 yılında Mersin Eski Senatörü Dr. Talip Özdolay’ın kızı Ayşe Özdolay ile evlendi ve bu evlilikten Tuna adında bir kızı oldu. Daha sonra 1999 yılında eşinden boşandı.
Ortaylı, bilgisayar ve internet kullanmayı sevmemektedir. Herhangi bir sosyal medya sitesinde adına açılmış hesapların hiçbiri kendisinin değildir.İlber Ortaylı’nın ayrıca çocukluğundan beri büyük bir tutku ve özenle biriktirdiği minyatür otomobillerden oluşan büyük bir koleksiyonu vardır. 2004 yılında TRT 2’de başlayıp TRT Türk’te hafta sonları yayınlanan “İlber Ortaylı ile” adlı belgeseli sunmuştur.
NTV’de “İlber Ortaylı ile Tarih Dersleri” adında bir program yapmıştır. Bloomberg HT kanalında da “İlber Ortaylı ile Zaman Kaybolmaz” adlı bir program yapmıştır. Yeniden NTV’de 5 Kasım 2012 - 11 Mart 2013 arasında Gazeteci-Yazar Mehmet Barlas ile birlikte “Her Zaman” isimli bir tarih programı yapmıştır. 2000 yılından beri Pazar günleri Milliyet gazetesinde, aylık Atlas Tarih ve üç aylık Doğu Batı dergilerinde makaleler yazmaktadır. Bir dönem yayınlanan Popüler Tarih ve Tarih ve Toplum dergilerinde ve Habertürk gazetesinin Habertürk Tarih ekinde de makaleleri yayınlanmıştır. Hâlen Doğu Batı ve NTV Tarih dergilerinin danışma kurulu üyesidir. İlber Ortaylı, Milliyet Sanat’a verdiği bir röportajında, kitaplığında 30.000 civarında kitabı olduğunu ve bunların 5.000’ini Galatasaray Üniversitesi'ne bağışladığını ifade etmiştir.
tWLvd6c","width":"400","height":"300