BİPOLARİTE ve YARATICIK

M. Kerem Doksat      26 Kasım 2015 Perşembe      4712

Kapadokyalı Arataeus’un olarak tanımladığı Bipolar Bozukluk yani Manik Depresif Hastalık karşımıza pek çok belirtilerle kendini gösterebilir. Ciddi duygusal bozukluklar, normal dışı düşünce ve davranış süreçleriyle nöbetler halinde ortaya çıkan bir ruh hastalığıdır.

***

Bunun Tip 1 denen dönemindeyken, Şizofreniyle karışır. Hezeyanlı Bozukluklar (paranoid tablolar) da işin içine girebilir.

Konuyla ilgili en güzel kitaplardan biri Nancy Adreasen'in CreativityMadness isimli eseridir. 

Ondan önce Mani ve Melankoli hastalıkları ayrı şeylerdir diye biliniyordu. Ancak, bu hastalıkta Mani ve Depresyon iki ayrı hastalık şeklinde değil, aynı hastalıktır. Yalnızca hastalığın farklı dönemlerini yansıtır.

***

Alman Psikiyatr Emil Kraepelin, 1986 yılında bu hastalığa Manik depresif Psikoz adını vermiştir.

Mani nöbeti geçiren bir hasta aşırı derecede hareketli ve neşelidir.

Hastada uykusuzluk artar, hızlı konuşma başlar, dikkat dağınıklığı görülür; kendisine çok fazla güvenir, aşırı süslenir, çok para harcar. Bu davranışları eleştirildiğinde aşırı öfkelenip şiddet ve saldırganlık uygulayabilir. Bazıları kendilerini Allah veya peygamber bile zannedebilir ama aslında içgörüsünü kaybetmiş hastalardır. Bu gibi hastalara günümüzde de bütün aklı hastanelerin depo servislinde rastlanabilir.

***

Cerrahpaşa’da, hiç unutmam, bir dönem iki peygamber, bir de Allah vardı ve tavla onayarak bütün hastaları toplayıp, gülmekten kırıp geçiriyorlardı (böyle hastalarla asla dalga geçilmez çünkü raptus denen ani saldırganlıklar sergileyebilirler).

***

Ben de Allah olduğu zanneden hasta her şeyi karıştırıyordu ki kahkaha atarak “ben Muhammedim, İsa’yım, Musa’yım” diye sık sık fikir değiştiriyordu (ikirciklik: ambivalans).

Ben de o zamanlar bütün servisi kapsayan vizitler yapardım.

Rica ettim ve hangisi bu Allah ile peygamberi bir araya toplamıştım.

***

Üç hasta da 40 yaşlarında erkeklerdi. Üst katta da, babamın tavassutuyla yatırdığımız bir kadın peygamber(!) yatardı ve sadece 30 mg/gün Norodol’a (haloperidol) cevap verirdi; hiç ekstra piramidal yan etki de çıkmazdı. O da Teslise inanıyor ve kendisinin Tanrı olduğu hezeyanı içindeydi. Kafasının içinde üç kişinin kendisiyle konuştuğuna inanıyordu. Hepsine Şizofreni derdik, halbuki bence çoğu Psikotik Bipolardı.

***

Bu hastalar bazen hallüsinasyon görebilir. Mani durumu 4 ilâ 6 ay sürebilir. Bunun aksi durumu olan Depresyon döneminde ise, oldukça üzgün ve çökmüştür. Ölüm düşüncesine saplanıp intihara teşebbüs edebilir. Hareketler çok yavaşlamıştır, karamsardır. Kendisinin değersiz olduğunu düşünür, suçluluk hisseder.

Depresyon dönemi, 3-4 ay sürebilir. Bazen Mani ve Depresyon nöbetleri iç içe olabilir.

Hasta fark edilmeyecek kadar hızlı bir durumda diğerine geçebilir.

Toplumda görülme oranı %2 civarındadır.

Kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla rastlanır.

Kalıtımsal olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır ama hormonlar, travmalar, çevre etkisi ve sosyo-ekonomik sebepler gibi çeşitli sebepler vardır.

Hastalığın ortaya çıkış nedenlerinden biri de beyin hücreleri arasında iletiyi sağlayan noradrenalin, dopamin ve serotinin gibi maddelerin yoğunluğundaki dengesizliktir.

Özellikle görev ve sorumluluk duyguları güçlü olan kişilerde kendine saygının azalması veya yok olması depresyona yahut isyana sebep olabilir, Mani nöbetlelerine yol açabilir.

İlaç olarak öncelikle Lityum karbonat ve çeşitli antidepresanlar, verilir. Bunların yetersiz olduğu durumlarda EKT de uygulanır.

***

Depresyon ve Mani kavramlarının tarihçesi antik Yunan ve Roma dönemlerine kadar uzanmaktadır.

Homeros’un kitaplarında Depresif karakterler günümüzün bilimsel gerçekliğine yakın ölçüde tarif edilmektedir.

Hipokrat ise Melankoli terimini ortaya atarak melankoliyi yemeklerden nefret etme, umutsuzluk, uykusuzluk, asabiyet ve huzursuzluk olarak tarif etmiştir.

Hipokrat döneminde yaşayan Cornelius Celcus dalaktan salgılanan kara safranın beyni etkileyerek melankoli belirtilerini oluşturduğunu savunmuştur (MS.100).

Galenius ise (MS 131-201) Melankoliyi korku, endişe, depresyon, bütün insanlardan nefret etme olarak tanımlamış ve bu belirtilerin uzun süreli yaşanmasını şart koşmuştur.

Romalı Aurelianus, melankolide saldırganlığın önemine dikkat çekmiş ve saldırganlığın intihar ile ilişkisini ortaya koymuştur.

Melankoli süreci içinde birtakım hezeyanlı belirtilerin görülebileceğini bildirmiştir.

O dönemlerde melankolinin karanlık mizacın hâkim olduğu kişilik özelliklerinden kaynaklandığı belirtilerek yapısal eğilimlerin katkısı, aynı zamanda aşırı şarap içme, aşk gibi aşırı tutkulardan dolayı ruhun alt üst olması ve uyku düzensizlikleri gibi çevresel-dış etkenlerin de rolü tarif edilmiştir.

Melankolinin en fazla sonbahar mevsiminde ortaya çıktığı kayıtlara girmiştir. İbn-i Sina öfke, huzursuzluk ve şiddet eğiliminin melankoliden maniye geçişe işaret ettiğini söylemiştir.

İshak İbn İmran özellikle genetik faktörlerin önemine değinmiş, uyku-uyanıklık ritmine dikkat çekmiştir.

Modern tıbbın ilerlemesiyle Fransız Psikiyatr Jean-Philippe Esquirol (1772-1840) duygudurumdaki birincil bozuklukların depresyonun bazı formlarının ve onlarla ilişkili paranoid psikozların altında yatan neden olabileceğini ileri süren ilk bilim adamı olmuştur.

Esquirol, hezeyanların ve Manik belirtinin tek olduğunu ve bunların düşünce ve mantık süreçlerindeki bozukluklardan ziyade duygudurumdaki bozukluklara bağlı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Bütün bu gelişmelerden sonra, Henry Maudsley (1835-1918) affektif bozukluklar terimini literatüre sokmuştur.

Mani ile melankoli arasındaki ilişki Antik Yunan dönemlerinden beri bilinmekte olup, Soranus aynı atak sırasında hem Manik, hem Melankolik durumların birlikte görülebileceğini gözlemlemiştir. Soranus'un sürekli uyanıklık, değişen ve dalgalanan hiddet ve neşe dönemleri ve bazen keder, bazen boşluk hissi yaşama duyguları günümüzde DSM-IV’te tanımlanan mikst (karma) epizoda uymaktadır.

Kapadokyalı Aretaeus (MS.150) “melankoli bir başlangıçtır ve maninin bir parçasıdır” diyerek bugünde kabul edilen belirtileri tanımlamıştır.

Eğer Mani, neşe ile birlikte ise hasta gülebilir, oynayabilir, büyük bir mutluluk hissedebilir. Hastanın fikirleri sınırsızdır, onlar siyaset, şairlik, astronomi, felsefe gibi her konuda uzmandırlar.

***

Hasta çabuk heyecanlanabilir, şüpheci ve asabidir, duyuşu keskindir. Bazıları kulaklarında sesler veya çınlamalar duyarlar,  nadiren görsel hallüsinasyonlar da olabilir. Kötü rüyalar görebilirler.

Kızdırılırlarsa tamamen çıldırabilirler ve durmaksızın koşabilirler. Aşırı cömert ve savurgan olabilirler.

Emil Kraepelin (1856-1926) depresyonu modern anlamda ruh halinde düşme, fiziksel ve zihinsel işlevlerde yavaşlama olarak tanımlamıştır. Adolf Meyer (1866-1950) psikobiyoloji terimini ortaya atarak ruhsal bozuklukların oluşumunda psikolojik ve biyolojik faktörlerin birlikte etkili olabileceklerini ifade etmiştir.

***

Sigismund Freud, Mani ve depresyonun bir çeşit enerji fazlalığının değişik yollardan boşalma şekli olduğunu söylemiştir.

Binlerce yıldır gözlemlenen, çoğu zaman günümüzdeki bilgilere yakın tariflenen Mani ve Depresyonun bugünkü tanımlarını yaparsak, Majör Depresif Atak hemen her gün yaklaşık gün boyu süren, kendini üzgün veya boşlukta hissetme veya başkalarının gözlemlerine göre ağlamaklı, üzgün görünme gibi çökkün duygudurum olur.

Hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren günlük faaliyetlere karşı belirsiz ilgi azalması veya bunlardan eskisi kadar zevk alamama görülür.

Diyet yapmazken önemli derecede kilo kaybı,  hemen her gün uykusuzluk (insomnia) veya aşırı uyku hâli (hipersomnia) görülebilir. Bu da Âdet Öncesi Sendromu (Premenstrüel Disforik Bozukluk) ile uyumludur. Ne ilginçtir ki, böyle vakalarda tek ilaç (fluoksetin), kanamadan 3 gün önce verilip, 4 gün sonra kesilirse ekticili olabiliyor. Milnasipram da Majör Depresif Ataklarda etkili olabilir. Hemen her gün aşırı derecede değersizlik, suçluluk duyguları hissetme konusunda etkili.

***

Düşüncelerini herhangi bir konuya yoğunlaştıramama ve kararsızlık Yorgunluk, bitkinlik hissi, enerji kaybı bulunur. Tekrarlayan ölüm düşünceleri, intihar girişimi veya intihara yönelik özgül bir tasarının olmasına Parasüisid denir. Mutlaka ciddiye alınmalıdır.

***

Hemen her gün başkalarınca da gözlenen huzursuzluk, ağırlık hissi gibi psikomotor ajitasyon veya rötardasyon duyguları olur.  Yukarıdaki belirtilerin en az 2 hafta süreyle ve 5 tanesinin bulunmasıyla Depresyon teşhisi konur. Depresyon teşhisi için bu belirtilerin aynı zamanda bireysel, toplumsal ve mesleki işlevsellikte de bozulmaya yol açması, herhangi bir ilaç ve uyuşturucu madde kullanımına ve hipotiroidi, adrenal yetmezlik gibi fizyolojik bir rahatsızlığa bağlı olmaması ve yas gibi durumlarla bağlantılı olmaması gerekir. Bu sebeple, gelen hemen her hastamdan ayrıntılı laboratuar tetkikleri isterim.

***

Manik Atak benlik saygısında abartılı artma veya grandiyözite olabilir. Uyku ihtiyacında azalma, fazla konuşkan olma (lögore: ishal-ü kelam) veya konuşmaya tutma sıktır.

Böyle hastalar için bir deyiş vardır: Muayenehaneye girdikten beş dakika sonra, hekim de hasta da gülüyorsa, bu Manidir. Yani keyifleri bulaşıcıdır.

***

Bahsettiğim peygamberler de öyleydi ve âdeta grup psikoterapisi yapıyor, bir yandan da aşırı sigara içiyorlardı.  

Fikir uçuşmaları veya düşüncelerin sanki yarışıyor gibi birbirlerinin peşi sıra gelmesi tipiktir. Bazıları sadece kendilerinin anlayabileceği bir lisan dahi uydurabilir (neolojizm).

Dikkat dağınıklılığı (distraktibilite) belirgindir ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ile karıştırılır.

Burada dikkatin önemsiz veya ilgisiz bir dış uyarana kolaylıkla çekilmesi söz konusudur.

 

***

Amaca yönelik faaliyette kışkırtıcılık, hareketlerde artma (iş hayatı, okul hayatı, cinsellik gibi) veya psikomotor ajitasyon kötü sonuçlar doğurma ihtimali yüksek, zevk veren faaliyetlere aşırı katılma (elindeki bütün parayı alışverişte harcama, güvenli olmayan cinsel ilişki gibi) görülebilir.

Bu belirtilerden en az üçünün bulunması ve olağandışı taşkın, kabarmış duygudurum hâlinin en az bir hafta sürmesi MANİK ATAK tanısı koydurur.

Hipertiroidi gibi metabolik hastalıklar ve ilaç, madde kullanımı ekarte edilmiş olmalıdır.

Depresif nöbette ökkün duygudurum, ilgisizlik Haz alamama Enerji azlığı, çabuk yorulma, etkinliklerin azalması tipiktir.

Dikkatin azalması ve dikkati toplayamama Benlik saygısını yitirme ve özgüven azalması olabilir.

Suçluluk ve değersizlik düşünceleri, geleceğe ilişkin karamsarlık ve güvensizlik, kendine zarar verme veya intihar düşünceleri yahut eylemleri olabilir.

Şiddetli iştahsızlık, kilo kaybı (son 1 ayda %5 kilo kaybı), cinsel istek kaybı olur.

Normalde zevk verecek çevresel şartlar ve olaylara karşı duygusal küntlük gbörülebilir.

Sabahları her zamankinden en az iki saat erken uyanma veya aşırı uyku Belirgin psikomotor yavaşlama söz konusudur. Duygudurumdaki çökkünlük günden güne değişmez, süreklidir. Sıklıkla çevresel etkilere cevap vermez, buna karşılık gün içinde sabah akşam değişim gösterebilir.

Manik Nöbette Kaygısız bir coşkudan denetlenemeyen taşkınlık haline kadar değişebilen duygudurumda kalıcı bir coşku hâli olur.

Enerji ve faliyette artma belirgin bir iyilik duygusu Fiziksel ve zihinsel verimlilikte artmayla sonuçlanır.

Toplumsal ilişkilerde artma, aşırı konuşkanlık, herkesle senli benli olma, cinsel istek ve enerjide artma olur.

Uyku ihtiyacında azalma olabilir...

Kendini beğenmişlik, kaba davranışlar.

Bazen sinirlilik Dikkat dağınıklığı, kendine güvende artma, büyüklük fikirleri, aşırı iyimser düşünceler, renklere aşırı duyarlılık olur.

Yüzey ve dokuların ince ayrıntılarıyla aşırı uğraşma, savurganlık, işlevsel ve verimli olmayan işlere girişme görülür. Kredi kartlarını tüketebilir.

Duyma keskinliğinde artma, şakacılık eğilimi, büyüklük hezeyanları, perseküsyon: itisafi fikirler, kötülük görme (perseküsyon hezeyanları) iç içe girebilir.

Bazen tedirginlik, kuşkuculuk, saldırganlık Dinsel hezeyanlar Fikir uçuşmaları görülmektedir.

Depresyon tedavisinde günümüzde imipramin, amitriptilin, opipramol, klomipramin gibi trisiklik antidepresanlardan, essitalopram, fluoksetin, paroksetin, sertralin, fluvoksamin, sitalopram gibi selektif serotonin gerialım inhibitörlerine, moklobemid, fenelzin, selejilin gibi monoamin oksidaz inhibitörlerinden bupropion, maprotilin, mianserin, reboksetin, tianeptin, trazodon, nefazodon gibi atipik antidepresanlara ve venlafaksin, duloksetin, milnasipran gibi serotonin-noradrenalin gerialım inhibitörlerine kadar geniş bir yelpazede çok çeşitli ve etkili ilaç tedavileri uygulanabilmektedir.

 

***

İlaç tedavilerinin dışında özellikle depresyonlarda psikoterapiler tedavinin bütünlüğü açısından önemli yer tutarlar.

Klasik psikanaliz bu hastalıkta işe yaramaz, destekleyici psikoterapiler, bilişsel davranışçı terapiler, kişilerarası tedavi yaklaşımları ve grup terapileri yaygın olarak kullanılmaktadır.

***

 

Manik ataklarda ise hem atak kontrolü hem de koruyucu tedavi önemlidir. Antipsikotik ilaçların yanında karbamazepin, gabapentin, lityum, valproat gibi duygudurum dengeleyicileri tedavide başarılı etkiler göstermektedir.

***

Amfetamin, kortikosteroid, levodopa, isotretinoin, beta blokerler ve merkezî etkili antihipertansif ilaçların depresyon neden olabildiğini gözden kaçırmamak gerekmektedir (rezerpin: rauwolfia serpentina depresyonları antidepresana pek cevap vermez çünkü keseciklerin (vezikül) içi boşalmıştır.

 

***

Bu sebeple, hastaların kullandıkları ilaçları doktorlarına bildirmeleri çok önemlidir. Depresyon ve mani hastalığı teşhis ve tedavisinde uzman doktorlarımız sizlere en iyi çözüm yöntemlerini sunacaktır.

Mesela Vincent Van Goch’un hastalığı pek muhtemelen Psikotik Bipolar Bozukluk’tu.  Epileptik psikoz veya Akut İntermittan Porfiria. Zamanın imkânları dolayısıyla kesin bir teşhis koymak imkansız olsa da, Van Gogh’un sahip olduğu temel zihinsel hastalığın bipolar bozukluk olduğu kabul ediliyor.

}

Nispeten günümüze yakın koyulan bu teşhisin temel dayanağı Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplar ve bu mektuplardaki sık ve fark edilir üslup, duygudurum değişimleri görülürdü.

Mektuplarda en çok dikkat çeken noktalar sanatçının anksiyetesi, fakirliği, hastalık, sanatında başarısız olma ve erken ölüm korkusunun yanında aşırı bir hoşnutluk, durdurulamaz bir fikir ve plan seli ve son olarak yazdıkça yazma eğilimi görülür (grafomani).

***

Van Gogh’un ailesinin tıbbi geçmişine bakıldığında zihinsel hastalıklara rastlamak mümkün. Dört kardeşinden Wilhelmina 30 yılını akıl hastanesinde geçirmiş, Theo sık sık depresif nöbetler yaşamış. Cornelius’un da intihar etmiş olması da muhtemel. Bipolar bozukluğun nesillere aktarılmasına Mendel’in çaprazlama yasasını bire bir uygulamak mümkün olmasa da hastalığın poligenik özellik taşıdığı söylenebilir (poligenik birden fazla genin meydana getirdiği ürünü tanımlar). 

Bu özelliğe örnek olarak fenotipinde fazlaca gen ve faktörün rol oynadığı ten rengimizi verebiliriz. Günümüzde mevcut olan farmakolojik tedavilerin veya psikoterapilerin Van Gogh’un hayatına ve sanatına etkisini tahmin etmemiz mümkün değil.

***

Ancak van Gogh’un bipolar olduğunu kabul ederek bunun sanatçının psikolojisine ve dolayısıyla kendini ifade ediş biçimine etkisini de kabul etmiş oluyoruz. Bipolar bireylerin mani epizotlarında coşku tavan yaparken, depresyona geçişlerinde ümitsiz bir kendini ifade açlığı doğuyor.

***

Van Gogh’un kanvastaki intihar mektubu olarak da anılan Buğday Tarlası ve Kargalar tablosunda maniden depresyona geçişi görmek mümkündür.

Resim fırça darbelerine odaklanıp incelendiğinde manzaranın resmen hareketli olduğunu görülebilir. Buğdayların toprakta, bulutların gökte süzüldüğü bu tabloda Van Gogh’a doğru veya ondan uzağa uçan kargalar tehlike veya umutsuzluğu sembolize ediyor. Kendisine verilen digoksin sebebiyle de bütün dünyayı sarı görüyormuş.

***

Kulağını kestiğinde, muhtemelen Rembrant’a duyduğu latent homoseksüel aşkın yarattığı hüsran söz konusuydu.

Picasso kadın düşmanı, narsisist ve muhtemelen de Manik Depresifti.

Aynı şekilde ön planda olan yolların sanatçının hayatıyla ilgili yapabileceği tercihleri veya düzensiz hayatını ve belirsiz geleceğini temsil ettiği düşünülüyor.

Sonuçta karamsar ama bir o kadar da içine çeken bir tablo olduğu açık. Yazı biraz dağınık oldu ve havada kalan şeyler var sanki. Onun da sebebi kanımca yüzde yüz emin olmadığım ama geçerliliğinin de olabileceğine inandığım bir fikir üzerine yazmam. Savunduğum tabi ki de Bipolarların yaratıcı, yaratıcıların da bipolar olduğu değil. Ancak yaratıcılık dediğimiz de en nihayetinde bir ürün aracılığıyla kanaatimize sunuluyorsa, o ürünün sahibinin ruh hali de önemli bir etken olsa gerek.

Peki, bütün yaratıcı sanatçılar akıl hastası mıdır?

Etrafınızdaki gerçek yaratıcı sanatçılara bir bakın, normal olanı var mı?

Sağlıcakla kalın.

Mehmet Kerem Doksat – Antalya – 26 Kasım 2015 Perşembe

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©