BİR ANI

M. Kerem Doksat      11 Temmuz 2015 Cumartesi      4007

Cerrahpaşa’da öğretim üyeliği yaptığım ve fırtına gibi estiğim seneler…

Cerrahpaşa Şizofreni Günleri 2’yi düzenlemek için koşturmaktayım.

Birincisi 22 sene önce yapılmış ve Anabilim Dalı Başkanımız da Merhum Ertaç Hoca ve çok sigara içiyor. Engin Eker’le de aralarından su sızmıyor. Çok kafa dengiler o zamanlar.

***

Rektörlükle Anabilim Dalı arasında koşuşturuyorum ama tek başına çabalarım yetersiz kalıyor.

Bir İlaç Firmasının elemanları gelip gidiyorlar ama 1000 TL’lik stant alanı ücretini ödememekte ısrar ediyorlar. Tepem atıyor ve “şu 1000 TL’yi ben vereyim de bari ikramı destekleyin” diyorum.

Başlarındaki hatun kişinin canı sıkılıyor ve “bazen ters konuşuyorsunuz” diyor, oralı olmuyorum çünkü düzenleyen firma VISITUR ve Operasyon Müdürlüğünde de Siyavuş Ağabeyim, yardımcılığında Maral Hancı var.

***

Lilly Firması imdadıma yetişiyor ve Almanya’dan Manfred Spitzer’i getiriyor. Bir bilim şöleni gerçekleşecek. Stantlerini kuruyorlar ve ikram bol.

 

Psikiyatri e-grubunda duyuruyorum ve aralarında şimdi rahmete kavuşmuş pek çok bilim adamı ve asistanı iştirak edecek. Şahap Erkoç’un adını sehven Şaap diye yazınca, o zamanlar hayatta olan Hüray Fidaner ikaz ediyor.

Ne Güzel İnsandınız Hüray Hocam

Bu arada her şeyi tek başıma üstlenip koşuşturmaktan canım çıkıyor ama iç baş düşmüş bir kere ve İngilizce Tıp Bölümündeki bir dersime yetişemiyorum.

***

Kesinlikle ihmal söz konusu değil, tek başıma bir oraya, bir buraya gitmekten perişan olmuşum.

Sürekli aksilikler çıkıyor ve altımda arabamla Rektör Bey’in makamıyla Dekanlık arasında koşturuyorum.

***

İki Günlük Sypmposium da 1.5 saat geç başlıyor çünkü Ankara uçağı rötar yapıyor.

İki günlük toplantı gayet başarılı oluyor hattâ o zamanlar çömez olan Ali Saffet Gönül “Ağabey, yanınızda oturabilir miyim” diye soruyor. Ben “tabii ki, buyur evlat” diyorum herkese yaptığım ve yapacağım gibi…

Dekanlığın yanındaki Büyük Colloqium (Konferans salonu) ağzına kadar dolup taşıyor. Klinikten bir tek Prof. Dr. Fevzi Samuk iştirak ediyor onu AD Başkanı sananlar dahi çıkıyor.

Önüne gelen “Kerem Bey’in tanıdığıyız” diyerek içeri girdiği için kâr edilemiyor, hattâ azıcık içeri girilmiş ama bunu bana helâl etmişler…

Bu arada da, hep muhalif olduğum İngilizce Tıp Bölümünden birileri beni şikâyet etmiş: “Derse girmedi” diye dilekçe vermişler!

Sonradan beni konferansa çağıran gençler de bu bölümdendi ama eminim ki farklı çocuklardı...

***

Esat Eşkazan muhakkik tayin ediliyor.

İlginç bir insandır kendisi. Farmakoloji ve epileptolojide üstattır ve ne hikmetse, Nöroloji Anabilim Dalında yer bulamamış ve Farmakolojide yer almıştı. Dekanlarda bu nevi soruşturmaları hep ona yönlendirirlerdi. Spor yapan, özel teknesi olan bir solcudur ve çok da zekidir.

Huzura çıkıyorum, hemen tanıyor: “Gel bakalım Doksat, ne oldu gene” diyor!

İçimden “ne genesi, bugüne kadar ne olmuş ki, gene diyor” diye geçiriyorum” Hiçbir cezam veya vukuatım olmamış ki bana “gene” diye hitap ediyor!

***

İzah ediyorum hali pürmelâlimi ve nasıl koşuşturduğumu, hep son anda bir şey çıkması hasebiyle dersi 30 dakikayla kaçırmışım; “ishal oldum desem” yırtacağım ama doğru neyse onu ifade tutanağına geçiriyor Esat Hoca. O arada birkaç hastasının ilaçlarını ayarlıyor telefonda.

Bana da “üzülme Doksat, bundan bir şey çıkmaz diyor”…

Ben başlıyorum sarmaya… Bana niçin “Kerem” demez bu belli kişiler ve somut bir şikâyetten nasıl olup da bir şey çıkmayacakmış?

***

Bu arada, Cerrahpaşa’daki İngilizce tedrisat Prof. Dr. Uğur Derman’ın icadıdır. Kendisiyle hiç görüşmedim bugüne kadar.

profesör uğur derman ile ilgili görsel sonucu

Ben yabancı lisanda öğretim ve eğitime hep muhalif olduğumdan, derslerimi ya Turkglish bir çorba hâlinde, ya da (hiç Türkçe bilen yoksa) Amerikan İngilizcesiyle anlatırdım.

Hâlen Beykent’te de önemli kavramların İngilizce karşılıklarını izah ediyorum.

***

Neyse, birkaç gün sonra iki mânidar hadise cereyan ediyor: Ertaç Hocam (Ağabeyim) bana “her devrim mutlaka cezasını bulur ama yırttın bakalım” diyor ve akabinde bir fenalaşma geçiriyor; bunu takip eden iki gün sonra da kapımda sarı zarfı buluyorum. Öfke ve tedirginlikle açıyorum: Uyarı Cezası almışım!

Bu arada Gala Yemeği da çok başarılı geçiyor, isteyen rakısını şarabını, arzu eden de Cola’sını içiyor Baltalimanı Tesisleri’nde. Şimdi alkol yasağı gelmiş meğer…

***

Gene arabama atlayıp Rektör Bey’in huzuruna (Kemal Alemdaroğlu) çıkıyorum, bekletmeden kabul ediyor ve “Hocam, bu benim sicilime geçiyormuş. Yetkiniz var, affederseniz pek makbule geçer. Eğer yalan söyleseydim böyle olmayacaktı” diyorum.

***

Bir lahza için olsun düşünüyor ve “arkadaşlar arasındaki dengeyi bozamam, boş ver, kaynar gider” diyor.

Ben de hak vermekten başka çare bulamıyorum.

Meşhur Çin atasözü vardır: “Yapılan hiçbir iyilik cezasız kalmaz” derler.

Sanırım bu da öyle bir şeydi.

***

Daha sonra Ertaç Hocam, Ağabeyim o sigaralardan olacak, Akciğer kanserinden vefat ediyor.

Kemal Alemdaroğlu Ergenekon’dan dolayı hapse giriyor ama sağ ve hayatta.

***

Şoförümüz İbrahim Bey Kafasındaki direniyle tekrar döndü aramıza, şükran borçluyuz.

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 11 Temmuz 2015 Cumartesi 

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©