BUGÜN 23 NİSAN, EN BÜYÜK BAYRAMDIR

M. Kerem Doksat      23 Nisan 2014 Çarşamba      3538



EY TÜRK GENÇLİĞİ!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hâttâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hâttâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

***

Atatürk’ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir.

Kendisi de bilmiyordu. Gregoryen takvimi 26 Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicrî ve Rumî takvimin ortak noktaları, Atatürk'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296’nın yanında hicrî veya rumî olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı olarak, 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak bulunmasını zor hâle getirmiştir. 

Faik Reşit Ünat’ın araştırmaları sırasında, Zübeyde Hanım'ın Selânik’teki komşularını ziyaret etmiş ve bu konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bâzı komşular Atatürk'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bâzı komşular ise kış günü (Ocak veya Şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Atatürk'ün kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız kardeşi Makbule Atadan ise, annesinin ona Mustafa Kemal’in fırtınalı bir gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. 

Enver Benhan Şapolyo, Zübeyde Hanım’ın 23 Kânunievvel 1296'da doğduğunu söylediğini belirterek, Atatürk’ün de 23 Aralık 1880’de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya Aydemir ise, bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli Atatürk Müzesi'nde gösterimde bulunan Atatürk’ün son nüfus cüzdanının üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir hâldedir. 1882 doğumlu olan Ali Fuat Cebesoy, Şişli’deki evinde kendisinin "Rauf Bey’le ben senin ağabeyin sayılırız. Çünkü ikimiz de senden birer yaş büyüğüz” diye konuşmasını kaynak göstererek “1881 tevellütlü” olduğunu yazmıştır.

Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabûl edilen 19 Mayıs tarihinin Atatürk’ün doğum günü olarak kabulü ise, tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir jestinin sonucudur.

Atabinen'in milletin doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Atatürk'ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü için Atatürk'ün doğum gününü sorması üzerine Atatürk tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı teklif etmiştir. 

Tevfik Rüştü Aras, Atatürk ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. Atatürk, bu araştırmadan sonra, “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir.

Bu tarih resmî olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir.

Ancak, bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır: 1881 yılının 19 Mayıs günü, Rumî takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak Atatürk'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Atatürk’ün doğum tarihini Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir.

Gregoryen 13 Mart 1881, Rumî 1 Mart 1297’ye denktir, Atatürk’ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.

Atatürk’ün Rumî 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır.

Atatürk'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk geliyor olabilir.

Nihayette ve bidayette, doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk İstiklâl Hârbi’nin başlangıcı olması sebebiyle de önem verdiği bir gündür. 

***

Bu güzel kız, bugünlerde bizi kovmak isteyenlere hâdlerini bildirmişti...


Şimdilerde bu ülke Diyarbakır karpuzu gibi bölünüyor.

Vefat edenlerin sayısı elli bin olarak belirtiliyor ve canlı yayından Türklük, Türk Milleti suçlanıyor!

"Sayın Öcalan" diyen kadın, "ademi-i merkeziyetçilikle" "âdem-i merkeziyetçilik" farkını dahi bilmiyor. Hz. Âdem herhâlde...

Şimdi de Halkların Demokrasi Partisi Başkanı Ertuğrul Kürkçü çıktı.

Bu adam Kürt mü? Değil; peki, orada ne işi var? Yabancılaşmış, aslını unutmuş ve "Cumhuriyetçi Ütopya" diyor ve her şey bir yanılsamadır diye döktürüyor.

Amaç belli: Mustaka Kemal bir bir faşistti, korporatistti ve aslında vatanına ihanet etmiş bir İngiliz ajanıydı.

Nitekim bunların önderi de Yarı Kürt'ttür, Kürtçe bilmez ama yakında Nobel'i kapacak...

Ha, bu arada, barajlarda 8.5 günlük su kaldı... Belki ilgi çekici olabilir. Fazla su, un, gıda ve elektrik tüketmeyi; sifonu idareli kullanın ve pilli radyo edinin!

Şimdi kadim muhibimiz Murat Bardakçı sahneye çıkacak ve bir tarihî belgeyi açıklayacak: Misak-ı Millî!

Çoktan aşırıldığı için çok kızmış bermutat ama varak ortada ("karşılıklı mübadele" ve "aynısı"dedi de):


Metin şöyle:

Misak-ı Milli adı verilen bu belgenin altında, toplantıya katılan ve kararı oy birliği ile kabul eden 121 milletvekilinin imzaları vardı. “Çağdaş Türkiye’nin kuruluş belgesi”, “varoluş senedi” ve “Türkiye’nin Magna Carta’sı” diye nitelenen Misak-ı Millî’nin metni sonraki senelerde defalarca yayınlandı ama dokuz sayfalık belgenin orijinalinin görüntüleri şimdiye kadar hiçbir yerde çıkmadı.

İŞTE 94 YIL SONRA İLK DEFA YAYINLANAN GÜNÜMÜZ DİLİ İLE MİSAK-I MİLLÎ

Birinci Madde: Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunluğun yaşadığı ve 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin kabulünde düşman orduları işgali altında kalan kısımlarının geleceğinin, halkının serbestçe beyân edecekleri oylara uygun olarak tayin edilmesi gerekir.

Sözü edilen mütareke hattının içinde ve dışında din, ırk ve ülkü birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve fedakârlık duyguları besleyen, ırk ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin şartlarına saygı gösteren Osmanlı-İslâm çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tamamı, ister bir eylem ve ister bir hükümle olsun birbirlerinden ayrılamayacak bir bütündür.

İkinci Madde: Halkı özgürlüğe kavuşunca oylarıyla anavatana katılmış olan üç sancak (Kars, Ardahan ve Batum) için gerektiğinde yeniden halkın serbest oylarına müracaatı kabul ederiz.

Üçüncü Madde: Batı Trakya’nın Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen hukukî durumunun belirlenmesi işi de, halkının özgürce beyân edeceği oylara uygun şekilde yerine getirilmelidir.

Dördüncü Madde: İslam hilâfeti ile saltanatın merkezi ve Osmanlı hükümetinin başkenti olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü saldırıya karşı dokunulmaz olmalıdır.

Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın dünya ticaretine ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte diğer bütün ilgili devletlerin müteffiken verecekleri karar geçerlidir.

Beşinci Madde: İtilâf Devletleri ile düşmanları ve bâzı ortakları arasında yapılan antlaşmaların esasları çerçevesinde, azınlıkların hakları komşu memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı haklardan istifade etmeleri ümidi içerisinde tarafımızca benimsenip güvence altına alınacaktır.

Altıncı Madde: Millî ve iktisadî gelişmemizin imkânlarını elde etmek ve işlerin daha çağdaş ve muntazam bir yönetim ile yürütmesini başarabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin şartlarının sağlanmasında tam bir özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız, varlığımızın ve geleceğimizin ana ilkesidir.

***

Antalya'daki kongreden bir enfes resim:


Gençler Futbol Turnuvası için gelmişlerdi...

Peki, bundan sonrası?

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©