M. Kerem Doksat | 1 Mart 2008 Cumartesi | 4378 |
Bu başlığa bakarak gayrı ciddi, hâttâ lâubalice bir yazı klavyeye alacağımı zannedebilirsiniz.
Belki de öyle âddedilebilir ama hakikaten ciddiyim.
Önce işi bir psikiyatr olarak ele aldım. Bir transseksüelin (yeni moda ifâdesiyle trans-gender'ın) mevhum (vehmedilen) ve şimdilik ilmen gayrı mümkün olan oğlunu Güneydoğu'daki savaşa (Güneş Harekâtı'na) yollamayacağını söylemesi, gerekçe olarak da eski yiğitçe hârplere benzemeyen çirkince bir oyun olduğunu ifâde etmesi neye alâmet olabilir diye düşündüm; aklıma yakınlarda boşandığı kocası-oğlu karışımı çocuğa canlı yayınlarda nasıl davrandığı geldi. Homo sapiens sapiens'in bilhassa son asırlarda yaşadığı ve yaşattığı hiçbir hârp asilce ve yiğitçe değildir çünkü strateji, kurnazlık ve işbirliği gibi hileler oyunun kurallarıdır; yiğitler, kahramanlar hârp edenler arasından çıkar.
Yâni Bülent Hanım burada yanılıyor. Ebru Gündeş de ona tepki verip, oğlu olsa şerefle yollayacağını söylüyor; o da şov, "nereden biliyorsun" demeyin, bilirim. Bir tek Orhan Gencebay mutat beyefendiliğiyle sükût ediyor (susuyor değil, sükût ediyor).
Psikodinamik açıdan çok şey söylenebilir ama bu yaşanan hâdisenin vahim bir mesajı var. Daha önceki yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır: Halkta yılgınlık ve bıkkınlık başlaması kaçınılmazdır.
İlk kitlelere hitap eden firenin de bir transseksüelden çıkması hiç şaşırtıcı değil. Şimdi herkes Bülent Hanım'a saldırıyor, ben ise acıyorum ve birilerine de çok kızıyorum: Medya patronlarına. Reyting uğruna, ciddi bir kısmının tahsili, terbiyesi ve tâliminin dahi karanlık olduğu spektaküler ama câhil, altyapısı olmayan, dilini tutmayı bilmeyen, sonradan görme ve ego şişmesi içerisindeki acayip kişileri sürekli olarak memleketin münevverleriymiş gibi en çok seyredilen programlara jüri diye çıkarırsanız, onlar da havaya girer ve her konuda ahkâm keserler.
Türkiye'nin ve Türklüğün müdafaası ve muhafazası için yapılan çok hassas bir harekât için bile bağırıp çağırarak fikirlerini söylerler ve halk da etkilenir. TSK'nın askeri de o halkın çocuklarıdır; Bush "Türkler, Kürdistan'dan derhâl çıkın" dedi ve çıktık. Bu mesajdaki aleni isim çok daha karanlık günlere gittiğimizin de aleni ifâdesidir! 1/10 kayıpla şimdilik başarıyla bitirilen müdahalenin icap ettiğinde tekrarlanması için gereken politikaların hayata geçirilmesi zamanıyken bu yönde hiçbir eylem yok ama halkın demoralize edilmesi için her şey yapılmakta.
Mecburduk çıkmaya, çıkmayıp da ne yapacaktık? Bu hükûmetin sâyesinde artık iyice kucağına oturmuş vaziyette olduğumuz ABG desteğini kestiği anda askerimiz perişan oldu. Zafer için gidip hezimete mi uğrayacaktık? Bu işte hiç kusuru olmayan tek cenah TSK'dır. İktidarda oturup da muktedir olmayanlar ısrarla sefâleti, tırmanan terörü çözmek için hiçbir ciddi çaba göstermeyip, işlerini güçlerini türban mes'elesine odaklamalarını tarih affetmeyecektir. Bundan sonrası çok bilinmeyenli ve kurnazca oynanacak bir satranç maçı. Ne hazin ki, bunu yapması gerekenlerin aklı da, hesapları da farklı yönde! Atatürk'ün Ordusu nereye, ne kadar, nasıl yetişecek? Onlar oralarda şehit olurken, İnsan Hakları Derneği'ninHrant Dink suikastı için kullandığı "bu iş örgüt işi değil, milliyetçi duygularla yapılmış bir eylemdir lâflarından sonra hakkında suç duyurusunda bulunduğu (bıyığının devlet memurlarının kılık kıyafet yönetmeliklerine uyup uymadığını da pek merak ettiğim) Celalettin Cerrah'ın (Bakınız http://www.haberler.com/celalettin-cerrah/) İstanbulu'nda kan gövdeyi götürüyor, işçiler dövülüyor, otobüsler ve arabalar yakılıyor; acaba ne yapmaktadır kendisi?
Şimdi gelelim devedikenine.
*
Tatbik ettiği tedaviler ile George W. Bush'u sıhhatine kavuşturacakken, lâfını dinlemeyip yeteri kadar Alpha Lipoic Acid kullanmadığı için bu hâle geldiğini ifşa eden, Barack Hussein Obama'nın da aşırı derecede antioksidan kullandığı için her ân böbreklerinin iflâs edebileceğini bizlere anlatan Dr. Brazos Minshew, öfkenin bir hitabet san'atı olduğu ifâdesini dünya edebiyat ve mizah tarihine geçiren Devletlû'ya "yok, böyle yaparsan karaciğerin iflâs eder" demiş. Akabinde de devedikeni tavsiye etmiş.
Aman kendisini "Hippocrates Magazin Dergisi" tarafından 'Yılın Doktoru', Healthy Living Magazin Dergisi tarafından 'Milenyum'un Şifâcısı', New York Magazin Dergisi tarafından 'Yılın En İyi Doktoru', World Economic Forum tarafından 'Yarının Küresel Lideri' seçilen, aynı zamanda 1996 yılında 'Yılın Türk-Amerikalısı' şerefine lâyık görülen, adı 'Castle Connolly Almanağı'na' da geçen, 'For Healing from the Heart' kitabı ile "Books for a Better America Award'a lâyık görülen Mehmet Öz mucizesi zannetmeyin. O ayrı bir fenomen adam. Bu zat onun eski ve "gâvur" versiyonu; ABG'de 1997'de Yılın Doktoru ödülünü de almış bu fevk-ül beşer kişi (bu ödül nedir, kim verir bakmayın artık). Not olarak, Mehmet Hocam ondan genç ve üstelik günde beş kere ve hep de aynı karısıyla (tek-eşli ya) seks yaparak ancak hayatta kalabiliyor [zavallı kadıncağız, insaf be]. Dr. Brazos Minshew'in web mekânına bakıp iyice eğlenebilirsiniz: http://trivitaenergy.com/about.htm. Bu mucizevî çağdaş Hipokrat'ın mucidi olduğu Trivita Energy Now isimli çağın ilâcını da ısmarlayarak ölümsüzlüğe kavuşabilirsiniz!
Belli ki Dr. Brazos Minshew bizim Devletlû'ya şöyle bir bakınca "bu mümtaz beyefendiyi ne Alpha Lipoic Acid ne de Trivita Energy Now keser, olsa olsa devedikeni rahatlatır" diye düşünmüş.
Neden mi, vallahi de, billâhi de bilmem; hiç devedikeni yemedim, içmedim veya süpozituarını filân kullanmadım, kimseye de tavsiye etmedim.
Bakalım, Dr. Brazos Minshew'in vak'ası bundan sonra yumuşak başlı, güzel güzel konuşan, memleketi Batı'nın kucağından kaldırmak için çabalayan bir formata dönüşürse, biz de öfkeli hastalarımıza devedikeni yazarız.
Herkese iyi bir hafta sonu diliyorum.
Mehmet Kerem Doksat - İstinye - 01 Mart 2008 Cumartesi