M. Kerem Doksat | 5 Eylül 2015 Cumartesi | 5293 |
Bu sabah evden çıkarken telefonum çaldı, bir baktım kadim dostum, gitarist ve keman virtüözü Burhan Hüseyin.
Beni ta 40 sene önceye taşıdı adeta.
Kendisiyle Adana’da 6.5 Duraktaki evde otururken tanışmıştık ve tipik bir Yunan göçmeniydi. Apartmanda o zamanlar Çukurova Tıp Fakültesi’nin lojmanında ikamet etmek etmekteydik.
Evimizdeki tek Arçelik marka klima bağırırcasına çalışır, biz de evde oturup harıl harıl çalışırdık. Komşularımız arasında o dönemin Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü başkanı- ki Hacettepe kökenliydi, karısı (Çocuk Nörolojisi Doçentiydi) ve Merhum Beyin ve Omurilik Cerrahisi Hocası otururlardı. Ortopedistin karısı da Pediatrik Nöroloji Doçenti olan, pek muhteris, sarışın bir hatundu. Sık sık tartışırlardı ve iki erkek çocukları da apartmanın baş belasıydı diyebilirim. Balkondan aşağı sivri maddeler atarak eğlenirlerdi. Bir keresinde annem evlerine baskın yapınca, korkudan çocuklarını gizlemişlerdi.
***
Aşkın Karadayıda Anabilim Dalı Başkanıydı. İri yarı ve duygusal iniş çıkışları bol olduğundan, “Şaşkın Kabadayı” diye lakap takmıştık. Her gün Balcalı’daki kampüse gider gelirdik.
Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı İlter Bilgin’di. Pederle hiç geçinemezlerdi. Nedense hep çatışırlardı. Sonradan International Hospital’e geçti ve orada vefat etti. Yakın dostu Nefroloji Profesörü Ali Gürçay ise hayatta.
Prof. Dr. Mehmet Ünal henüz Adana’ya gelmemişti. Henüz Hacettepe’deydi; sonradan babamın selefi olacak ve bütün dosyalar teker teker indirilip, Prof. Dr. Orhan Öztürk’ün “kutsal” kitabına göre tekrar değerlendirilecekti ve ben de interni olacaktım. Pek keyifli günlerdi; hoca da birkaç kere evlendi. Prof. Dr. Bekir Aydın Levent Hocam ve ağabeyim de bir ara muayenehane açıp kapattı. Ciddi bir aort ameliyatı geçirdi; yakınlarda da annesi vefat etti. Çok severim. Babamın onda, onun da bende çok emeği vardır.
***
Oftalmoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Gülhan Slem’di ve pek zarif, nazik bir adamdı. Halen de görüşüyoruz gittiğimde. Bağırsak kanseri geçirip, incecik kalabilen nadir hocalardandır. Şimdilerde mütekait ama çok faal bir hayat yaşamakta…
***
Dr. Mustafa Övül ve Nihat Alpay Ağabey henüz asistandı. Bir de Süleyman Ağabey vardı ki, sonradan alkol sorunundan dolayı intihar etmişti.
Annem de, babam da sağdı. Balkonumuzda oturur dünya ve Türkiye meselelerini tartışırdık. Karşımızda bir Kurtarılmış Bölge dururdu. Oraya değişik sol gruplar saldırır, nümayiş gerçekleştirirlerdi. Ben hiçbir zaman bulaşmadım ama çok teklif geldi.
“Çocuklarımızın Amcası dediğimiz Cüneyt Bey” de Radyoloji bölümünün başındaydı. Mütevazı ve ürkek mizaçlı bir adamdı ve çok güzel, sarışın, pek hoş bir karısı vardı. Sonradan boşanmışlar, İstanbul’da karşılaştık.
Yakup Sarıca daha uzakta yaşardı ve pek de mütevazı bir adam değildi; Aksel’le pek anlaşırlar ve Başağrısı Günleri’nde birbirlerine asetat ve PPP malzemesi verirlerdi (Kapadokya, Pamukkale, Bodrum, Ölü Deniz... Pek çok yere giderdik )…
***
Henüz Aksel’le tanışmamıştık ama bu giriş iyi oldu sanırım. Henüz 12 Eylül felaketi başımıza gelmemişti ve Haluk Karamağralı, Beyhan Hanım, yeni boşanmış olan Esin Afşar evimizin müdavimleri arasındaydı.
Melek adında pek güzel bir sekreteri vardı; iki katlı muayenehanede iyi para kazanıyordu Peder. Ben de arada gidip yanına takılıyor, sonra Adana Tenis Dağcılığa gidip göle giriyordum. Orada Teoman Sarıaslan, merhum ağabeyi Taşkafa Cengiz ve Esma Tümsa gibi asistanlar da hep bir arada takılırdık. Ahmet Adar Ağabeyim de asistandı.
***
Tipitos lakaplı bir Çocuk Asistanı da, tıpkı Sadi gibi, bir dönem ev arkadaşım olmuştu. Sonra da orada uzman olarak kaldı.
Rektörümüz Prof. Dr. Can Özşahinoğlu’ydu ve pekiyi bir hekim, dost bir hocaydı. Talebeleriyle arkadaş gibiydi.
Kadim Dostum Profesör Canan Ersöz o zaman bekârdı ve AFS ile ABD’den yeni dönmüştü. Sonunda Oftalmolojiye gelin gitti ve Oftalmolog Prof. Dr. Reha Ersöz’le evlendi.
***
Metin Mürşitoğlu da henüz talebeydi. Lemi, Adil ve ben sık sık kantinde muhabbet ederdik. Şemi de pek efendi adamdır ama Lemi’nin annesi benim sigara merakımdan az çekmemiştir.
Dr. Faik Kuseyri de Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalında ihtisas yapacaktı sonradan. Bahçesinde Remzi ile oturur gitar çalardık.
***
Bir gün kapımız çaldı elinde kemanı ve gitarıyla mütevazı bir adam girdi içeri: Burhan Hüseyin. Parapsikoloji ve ruhaniyete meraklı, içki sigara filan kullanmayan, sevimli bir zattı. Yunan göçmeni olduğunu söylemişti ve iyi derecede keman, az seviyede klasik gitar çalıyordu. Pek hevesliydi ve besteler yapardı. Zaman zaman bunları beraberce icra ederdik.
Notaları alır ve tamamen doğaçlama ile takılırdık; bazen de eser geçerdik. Benim Adana Musiki Derneği’ne de devam ettiğim senelerdi. Bir yandan da Uz. Dr. Ürolog Atilla Gürel’in muayenehanesinde, ücretsiz dersler veriyordum; maalesef 2105’te vefat etmiş! Çok içerdi ve fazla duygusal bir adamdı. Arkadaşlarıyla beraber, Nurperi’yle olan düğünümüzü (Harbiye Orduevi’ndeki) şereflendirmişti. Allah rahmet etlesin.
***
O dönemde de ik Klasik Gitar Resitalimi vermiş, akabinde The British Council vasıtasıyla gelen Büyük Gitar Hocası Julian Byzantine ile tanışıp, Sular Semti’ndeki bir kebapçıda rakı, şalgam ve kebap takılmıştık.
Üstat içtikçe açıldı ve kendisinin aslında Ermeni kökenli olup, Adana’dan göçenlerden olduğunu anlattı ve bana Müzik Akademisi’nde asistanlık teklif etti!
Julian Byzantine
Büyük bir virtüöz değildi ama çok sağlam tekniği vardı ve bana ayaküstü pek çok şey öğretti. Rahmetli Kurtuluş’la tanıştıramadım maalesef.
***
Bana telefonda söyledikleri aynen şöyle: “Keremciğim, babanı rahmetle anıyoruz. Burada bir bando mızıka grubu kurdum ve onlara gitar ve keman eşliğinde konser eğitimi veriyorum. Bizler Atatürk’ün neferleriyiz. Adana’ya yolun düşerse mutlaka beklerim. Çalarken ilham gelip, öne arkaya sallanıyorum. Ne dersin, bu parapsikolojik bir vaka mı?”
“Ağabey, beyninizin bir oyunudur ama öyle olmadığı anlamına da gelmez. Ben epeydir boşlamıştım ama tekrar çalışmaya başlayacağım. İnşallah oraya ilk gelişimde bir şeyler tıngırdatırız”.
Fazla uzatmayayım; bir bardak çay içince dahi buram buram terleyen Burhan Ağabeyim, bayrağı taşıyormuş Adana’da.
Gözlerim doldu. O zamanları hatırladım.
Hayatta ıskaladıklarım geldi aklıma ve hüzünlendim.
Ve tabii ki İklil…
Ne diyeyim. Elbet görüşürüz ve İdil gene bana sarılır.
Neyse, Burhan Hüseyin Ağabeyin bir resmini bulamadım ama ilk fırsatta temin edeceğim.
Pek hakikatli adamdır.
Şimdi istirahat zamanıdır.
Gene yazarım.
e
Byzantine bulamadım, bunu ben de pek güzel çalardım... Benimki Segovia'ya perestişti...
Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 05 Eylül 2015 Cumartesi