DİN MÜESSESESİNİN SÛİİSTİMÂLİ

M. Kerem Doksat      13 Eylül 2012 Perşembe      9840



Klâsik teolojik ve semâvî-merkezli ifâdeyle, bir peygamber tarafından kurulan ve kitabı olan ilâhî kurumlara din denirse de, bu tanımın bilimsel tarafı yoktur.

Daha da açık konuşacak cesareti gösterirsek, saçı sakalına karışmış, denizleri yaran, elinde âsâsıyla yürürken çıktığı dağda Allah’la sohbet ve hâttâ pazarlık eden Musa,


Joseph isminde Yahudi bir marangozla evli ama bâkire olan Meryem’den babasız dünyâya gelen ve ölüleri dirilten mahcup, “sağ yanağına vurana sol yanağını uzat” diyecek kadar nârin, ürkek yapılı İsa,


hiç kahkaha attığı görülmeyen, zaman zaman çökkünlük ve sıkıntı hâlleri yaşayan, genellikle derin düşüncelere dalmış ve yere bakarak yürüyen, yıllarca bir dağa çıkıp mağarada tefekkür eden, kat be kat göğe uçup Allah’la halvet olan Muhammed gerçekten aklı başında insanlar idiyse, şimdikilere neden deli gözüyle bakıyoruz?

Kabûl etmemiz gerekir ki, mevcut dinlerin köktencileri de diğerlerini asla adam yerine koymazlar; henoteist (kabile Tanrı’sına inanan) Yahudiler Hristiyan’ları ve Müslüman’ları, Hristiyanlar onları ve Müslüman’ları sevmez (ki, onlar da İsa’yı Tanrılaştırarak henoteistleşmişlerdir), Müslümanlar da, dinlerini tahrif ettikleri ve esas hak dininin İslâm olduğunu ifâde ederek, hepsine kızarlar! Katolikler Protestanlar’la gırtlaklaşır, Şiâ Sünnîler’den nefret eder vs.

Sosyolojik açıdan ise din, genellikle metafizik bir öğreti hâlinde ortaya çıkan, kutsallık atfedilen bir liderinin bulunduğu, toplumları sürükleyici özelliğe sâhip her türlü ahlâk sistemine verilen isimdir.

Günümüzde daha da geniş bir perspektifle ele alırsak, bir gün ulaşılacak mutlak saadet ve huzuru müjdeleyen, karizmatik bir lider tarafından mitolojik bir hâdiseden veya tarihten de faydalanılarak kurumsallaştırılan, sübjektif bilgiye dayanan, memetik mutasyonla kolayca fraksiyonlara ayrılan ve dogmatik özellikli bütün sosyal öğretilere DİN denir.

Şimdi bir düşünelim bu târife uyan ve metafizik olmamak iddiasında başka neler var: Klâsik dinler, Marksizm, Komünizm, Diyalektik Materyalizm, Anarşizm, Psikanaliz…

Hepsi de bir şekilde cennet telkininde bulunur. Sınıfsız ve herkesin mutlu olacağı, devlet kurumunun ilga’ olacağı, buna ulaşmak için de her türlü fedakârlığa ulaşılacağına sorgusuz suâlsiz inanılır ve bu “kutsal” amaç için icâbında her şeyi, hâttâ kendi canını bile feda eder bu dinbazlar.

Meselâ Sultangazi Polis Merkezi girişinde kendisini patlatan İbrahim Çuhadar, 9 yıl hapis yatıp 2003’te tahliye olmuş, yasadışı gösterilerden dolayı sık sık gözaltına alınmış. Ölmeyi istiyor zâten!


Marşları vardır:

*

Peki, meselâ Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP C) nedir?

Hz. Google yardımıma koşuyor:

30 Mart 1994 tarihinde Devrimci-Sol örgütünün partileşme kararı alması ile kurulmuştur. Örgütün hedefi mevcut anayasal düzeni silâh zoruyla yıkarak yerine Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir sistem getirmektir. 1978’de Dursun Karataş tarafından Dev-Genç kadrolarından oluşan önceki THKP-C’nin devamcısı olma iddiasıyla kurulan Devrimci Yol’dan ayrılarak Devrimci Sol (veya Dev-Sol) adıyla kurulmuştur. Ayrılık nedeni olarak Dev-Yol’un silâhlı mücadeleyi tasfiye etmeye çalışması gösterilmiştir. Eylül 1993’te başını Bedri Yağan’ın çektiği, ağırlıkla örgütün Avrupa kadrosundan oluşan bir grup tarafından örgütün genel sekreteri Dursun Karataş’ın tutuklanması sûretiyle başarısız bir darbe girişimi yapıldı. Darbe gerekçesi olarak örgütün iyi yönetilmediğini ve örgüte yönelik yapılan polis operasyonlarını ileri süren grup iddialarını ispatlayamadığı için kitle tabanı bulamayarak süreç içerisinde dağıldı. Parti-Cephesi isminin anlamı şuradan gelir: “Parti” sivil kolu oluştururken, “Cephe” ise askerî faâliyetlerden sorumludur (Silâhlı eylemleri DHKC SPB [Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Silâhlı Propaganda Birlikleri] yapar).

*

Her zaman söylediğim gibi, din iki yüzü keskin bir kılıçtır.

Rasyonalitenin bittiği, büyüsel düşüncenin hâkim olduğu yerde duran, çoğunlukla da Hudutta-Paranoid Kişilik özellikleri sergileyen kişiler dünyevî veya uhrevî her cinsten “din” adına katliam da yaparlar, kendi evlâtlarını dahi öldürürler.

Bugün PKK adına, İslâm adına, Marksizm-Leninizm adına olsun fark etmez, bunları yapanların hepsi aynı hastalıklı zihniyete sâhiptir: Kutsal olduklarına inandıkları dava uğruna her şeyi yapmak ve vicdanî bir sıkıntı duymamak.

Bu tür kaatil militanlar yoğun bir beyin yıkama sürecinden geçirilerek bu eylemler için hazırlanırlar. O kadar kesin inançlıdırlar ki, emir gelinceye kadar uzun seneler sıradan vatandaş, iyi âile babası gibi dahi yaşayabilirler; çoluk çocuk sâhibi olabilirler.

Mısır’da ve Libya’da kanlı protestolara ve ABD’nin Libya Büyükelçisi’nin ölümüne sebep olan “Innocence of Muslims” (Müslümanların Mâsumiyeti) filmi nereden baksanız bir kepâzelik! Youtube’dan seyrettim, inanın midem bulandı. Kimse, "ötekileştirdiği" bir "düşmanı" için dahi böylesine iğrenç bir kışkırtma yapamaz. Özetleme düşüncesi dahi tiksinti veriyor!

İşin içerisindeki Papaz(!)Terry Jones, daha önce de ABG’deki Kur’ân yakma eylemiyle gündeme düşmüştü.


Dove World Outreach Center diye de anılan, Florida’daki bir kilisenin kurucusu. Hayatı yalan, dolan ve sapkınlıkla dolu!

Tam bir sosyopat; tıpkı Anders Behring Breivik gibi!

Bu makalemde hâdisenin konjonktürel ve siyasî yönüne, ABG seçimlerine ve Ortadoğu’daki destabilizasyon üzerindeki rolüne değinmeyeceğim; herkes bir şeyler yazıyor, çiziyor zâten. Sâdece biraz önce Fatih Altaylı canlı yayında “iyi ki Kürtler var, yoksa hâlimiz duman” dedi özetle. Yüzümde müstehzî (sarkastik demeyeyim de, ironik olsun) gülümsemeyle seyrettim. Bu ne muhteşem mantıktır, nasıl muhakemedir diye de derin derin düşündüm…

Sâdece psikopatolojisini anlatmak istedim böyle azmettiricilerin ve kaatillerin.

Böyle kişileri de her tür gizli örgüt ve CIA, MOSSAD gibi güçlü teşkilâtlar rahatlıkla kullanır (bizim MİT’in hiçbir faâliyeti veya etkililiği zâten kalmamış durumda).

Bu arada, Hasan Sabbah’ın hayatını da iyice bir tetkik edin.

*

Son olarak, şimdi epey entel-dantel türeyecektir: “Ne var ki, Batı’da İsa’yı gay, oğlancı gösteren ve kitapları, filmleri yok satan neler var” diyeceklerdir.

   Hâttâ bu konu yandaş medyaya da mâlzeme olacaktır.

      “Demedi” demeyin lûtfen.

         Neden lâiklik çok mühim, tekrar bir düşünelim…

            İyi Cumaertesiler…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 13 Eylül 2012 Perşembe

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©