M. Kerem Doksat | 2 Şubat 2013 Cumartesi | 5989 |
Büyükbabam Ahmet Bey'in Yunanistan'daki Türk soykırımı sırasında Türkiye'ye kaçabilen bir tütün eksperi olduğunu rahmetli pederimden öğrenmiştim. Her ne kadar mübadele dense de, bilhassa Bulgar çetecilerin o dönemdeki yönetim zaafından istifade ederek epey Türk katlettiğini net olarak biliyorum.
Genç arkadaşım Sevgili Mustafa Morgil'in Çektirdiği hâtıra resmi.
Hâlbuki, bir düşünün, asırlarca beraber yaşamış insanların "steril" veya "âri ırk" gibi kalmaları mümkün mü?
Daha da ilginç olanı, Bulgarların, şimdiki Yunanların kökleri nerelere uzanıyor diye baktınız mı, kafayı avucunuzun içine alıp iyice bir düşünmek iyi gelir herkese. Hâttâ fırsatınız olmadıysa, Kara Atena (Black Athena) kitabını bir okuyun derim. En azından sıkı bir beyin fırtınası sizi beliyor olacak çünkü kitapta Batı Medeniyeti'nin Kaynağı Kadim Yunan Medeniyeti'dir iddiasının uydurma olduğu, esas köklerin Afrika'ya uzandığı yazılı. Hâlâ da piyasadan veya İnternet'ten pek ucuza temin edebilirsiniz. Bütün insanların esasen kardeş ve türdeş olduğunun bilimsel olarak ispat edildiği bir zaman diliminde, hangi aklı başında bir insan ırkçılıktan bahsedebilir?
Ama birileri kalkıp, tamamen ufak tefek genetik ve memetik mutasyonlarla farklı etnik gruplara, millî ve dinî gruplaşmalara sırtını dayayarak, "ötekileştirdikleri" insanlara zulüm uygulamaya, işkence yapmaya veya soylarını kırmaya kalkarsa, bu insanlık suçuna da "dur bakalım" denmez mi?
Tâ Türkmenistan'dan (Orta Asya'dan) buralara, Çin'e, Avrupa'nın hemen her yerine gidip izini bırakmış olan Türklüğü ortadan kaldırmak için saldırılırsa, içerisinde Yahudi, Ermeni, Yunan. pek çok birbirinden güzel nektardan müteşekkil bu balın içine katkı maddesi veya pislik bulaştırmaya kalkan olursa.
Nefsi müdafaa denen hak doğar mı, doğmaz mı?
Atatürk ve arkadaşlarının yaptıkları da bu değil miydi? Müstevli ve müstemlekeci olmayan bu millete kendi varoluşunu hatırlatırken, "Ne Mutlu Türk'üm" diye haykırırken kastettikleri ırkçılık mıydı?
İlk kabinelere bir bakın. Sâdece savaşıp ölmeyi öğrenmiş, Osmanlı tarafından "aptal, etrak-ı bî idrak" diye aşağılanan, kadarabudundan diye itilip kakılan bu aşureye "kendine dön" diyen, ticareti çok iyi bildikleri için bütün gayrimüslimlere kapısını sonuna kadar kucağını açan bu zihniyete, dünyanın en haklı istiklâl hârbini kazanan bu insanlara kim faşist diyebilir?
Tâ İbni Haldun'dan beri pek iyi bildiğimiz bir gerçek var: Her devlet ve medeniyet doğar, büyür, olgunlaşır, yaşlanır ve ölür. Ancak Büyük milletler tekrar tekrar kendi küllerinden doğmayı başarabilirler. Bunu yaparken de geçmişlerini inkâr etmek hatasına asla düşmezler, düşmemelidirler. Günahıyla, sevabıyla (kötüsüyle, iyisiyle) bütün mâziyi bilirseniz, ancak hâle, istikbâle ve âtiye uzanabilirsiniz.
*
Şimdi hemen hiç Türk'ün kalmadığı bu kasabanın adını da Yunanistan'da Doksato diye telâffuz ediyorlar.
İnşallah bir gün gidip göreceğim ama yeşil pasaporta dahi vize vermek için Yunanistan'ın bizlere reva gördüğü muamele her türlü ayıbın da, terbiyenin de dışında olduğu için (iki kere başıma geldi), pek yakınlarda yapamam sanıyorum.
Peki, neymiş bu Doksat?
*
Allah râzı olsun, sevgili Erhan Mümeyyizoğlu dostum benim için araştırdı ve sonunda öğrenebildim.
Roksa Te: Tanrı'ya şükür, hamdolsun demekmiş. Rumca dualarda da geçiyor.
Roksa'daki R harfi Rumca'da rd gibi okunuyormuş ve İngilizce'deki "th fonetiğine benzermiş (the derkenki gibi dilin dişlerin arasına sıkıştırılmasıyla telâffuz ediliyormuş yâni). Türkçe'de de bu harf olmadığı için, Doksat'a dönüşmüş.
Nasıl ama?
Tam koskoca Osmanlı'nın sembolik torunuyum:
Mehmet (Muhammed'in Türkçe versiyonu), Kerem (Arapça ama bize mâl olmuş; asâlet, cömertlik, lütuf, bağış, bahşiş anlamlarına geliyor), Doksat (Rumca).
Rahmetli anneannem Lütfiye Hanım yarım kan bir Çerkez güzeli, babaannem Havva Hanım da Etiler'e dayanan Bafralı bir hanımdı (rahmetli babam öyle derdi, ben onun yalancısıyım).
Rahmetli pederimin adı da Recep'ti, o da Arapça kökenli Receb'in Türkçe versiyonu. Heybetli, azametli, saygıdeğer anlamlarına geliyor ve Arabî aylardan yedincisinin de ismi.
*
Ve biz Türk'üz, "ne mutlu Türk'üm deriz.
Saadetle.
Mehmet Kerem Doksat - İstinye - 20 Şubat 2008 Çarşamba