EGO SAVUNMA MEKANİZMALARI veya PSİŞİK ADAPTASYON MEKANİZMALARI

M. Kerem Doksat      25 Temmuz 2012 Çarşamba      15675



Sigmund Freud’un kendisi Ego Savunma Mekanizma­la­rı’nı anlatan özel bir kitap yazmamış, bu işi, kızı An­na Freud’dan başlayarak, takip­çile­ri gerçekleştirmişlerdir (Freud A 1946, 1986).

Bu özetin daha ayrıntılı ve incelikli olanı Psikanaliz'in Psikanalizi ve Kişilik Gelişimi kitabımda yayımlanacaktır (bu başlık değişebilir).

 

İnsanoğlu sürekli ileriye doğru bir gelişim ve bu anlamda bir evrim halindedir.

Kişilikteki bu olan bitenlerin mekanizmasını şu beş esas ana başlıkta toplamak mümkündür:

1. Olgunlaşma Süreci: Emekleme, yürüme, konuşma ve lisanı kullanma becerilerinin kazanılması, cinsel ve saldırganca (agresif) dürtülerle başa çıkma, muhakeme ve karar verme, icraatta bulunma (yürütücü) işlevlerinin gelişmesi. Bunlar iç içe geçmiş ama bir devamlılık arz eden, öğrenmeyle de karışmış olarak yaşanan süreçlerdir ve aşamalı bir şekilde oluşurlar (Epigenetik İlke).

2. Dış Engellenmeler (Harici Hüsranlar: External Frustrations): Çevreden gelen, kişinin kendisinin dışındaki ortamlardan kaynaklanan hayal kırıklıklarının yarattığı çatışma ve üzüntülerdir. Eğer çevrede bir hedef nesnesi mevcut değilse, bir yokluk hali (privation) söz konusudur; böyle bir nesne mevcutsa fakat kişi ona ulaşamıyorsa bir yok­sunluktan (deprivation) bahsedilir.

3. İç Engellenmeler (Dâhilî Hüsranlar: Internal Frustrations): Kişinin intrapsişik dünyasında onun tatmine ulaşmasına engel olan ve antikateksis denen bir kuvvet bulunabilir. İster içten isterse dıştan gelsin, her engellenme mutlaka mutsuzluk veya çökme yaratacak demek değildir. Aksine, organizmanın (bu bağlamda psişenin) başa çıkabilme yeteneklerini çok aşmayan engellenmeler ve bunların sebep olduğu çatışmalar birer östres (yapıcı, iyi zorlanma) oluşturarak gelişime yardım ederler.

4. Kişisel Yetersizlikler: Kişi sorunlarla başa çıkabilmek için gerekli olan asgari algılama (reception), idrak etme (perception), zekâ veya benzeri psişik melekelerden mahrum olabilir; bu da bir engellenme yaratacaktır.

5. Sıkıntı, Korku veya Anksiyete: Gerçekçi, “nörotik”, ahlaki sebeplere bağlı olarak meydana gelen veya bunların bir karışımı sonucunda ortaya çıkan engellenme ve çatışmalar.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Ego Savunma Mekanizmaları psişik ho­me­o­stazisi korumaya yönelik çabalardan başka bir şey değildir. Ego savunma meka­niz­ma­ları arasında en in­fantil olandan en olgun ve sağlık­lı­sına doğru bâzıları aşağıda özetlenmiştir.

Sonradan tarif edilen me­kanizmaların da ilâ­ve­siyle liste bü­yü­müş, hangi meka­­nizmanın narsisist, hangi mekanizmanın immatür, nörotik veya sağ­lıklı olduğu hususlarında müellifler arasında fikir farklılıkları doğmuştur.

Prensip olarak, narsisist savunmalar Birincil Süreç Düşünce’ye göre ve tam bir ben-merkezcilikle çalışanlardır ve psikozlarda, ağır kişilik bozukluklarında ve diğer şiddetli regresyon durumlarında devreye girerler.

İstisnalar dışında, hemen bütün Ego Savunmaları Bilinçdışında veya Bilinç-öncesinde işlev görürler.

Bu tartışmalara ayrıltılı olarak girişmeksizin, gereken nüanslar yeri geldiğinde vurgulanarak, Ego Savunma Mekanizma­la­rı’nın genel bir özeti aşağıda verilmiştir:

A) NARSİSİST EGO SAVUNMALARI (EN İLKEL ve PATOLOJİK OLANLAR)

İnkâr (Yadsıma: Denial: Negation): Çatışmaları ve sıkıntı hâlini hafifletmek için nesnel gerçekliği unutma, yok veya yaşanmamış sayma halidir. Rep­resyon affektif ve dürtüsel itkilere karşı savunma yaparken, inkâr dış dünya gerçekliğini ortadan kaldırır. Bazen normal kişiler tarafından da kullanılabilir. Kontrollü, gerçeği değerlendirme duygusunun kaydedilmediği sembolik inkârları hemen hepimiz zaman zaman yaşarız: “O ölmedi, kalbimizde yaşıyor”. Ölümsüzlük ve “öte âlemde yaşamaya devam etme” mitosunun altında da en inkâr edilemez ve acı gerçek olan ölümün sembolik inkârı yatar.

Çocuğu bir kazada ölen bir anne, her yemekte masaya onun servisini koyup, öl­dü­ğünün lâfını bile ettirmez ve mutlaka bir gün geleceğinde ısrar eder. Aslında evlâdı ölmemiştir, kaybolmuştur ve mutlaka geri dönecektir ve keyifle yemeğini yiyecektir.

Yansıtma (projection): Saldırganlık, suçluluk, yasak veya günah cinsel arzu, nef­ret, kin gibi kabûl edilemez mahiyetteki bilinçdışı duyguların karşıdaki kişiye, dış dünyaya yansıtılması. Örneğin, “ben ondan nefret ediyorum” yerine, “o benden nefret ediyor” şeklinde düşünmek kişiyi çok daha rahatlatacaktır. Psikotik paranoid düşüncenin ve o zeminde gelişen hallüsinasyonların te­me­linde yansıtma mekanizması yatar. Normâl ve nörotik kişilerde de zaman zaman patolojik düzeyde olmayan yansıtmalar kullanılır.

Freud ekolüne göre, bastırılan ve nefretle karşılanan homoseksüel eğilimler dışarıya yansıtılırsa, özellikte erkek paranoid hastalarda sık rastlanan “herkes (veya belli birileri) bana homoseksüel gözüyle bakıyor” düşüncesiyle karakterize paranoid hezeyanın altında bu mekanizma yatar (bu durum bazen bir psödohomoseksüel panik boyutuna ulaşabilir). Narsisist, paranoid, antisosyal, histriyonik ve şizo­tipal kişilerin de sıklıkla projeksiyon mekanizmasını kullandıklarını görürüz. Yalan söyleyenler de kendi kabahatlerini kolaylıkla başkasına yansıtabilirler.

Çarpıtma (distortion): Dış gerçekliğin, realist olmayan megalomanyak fan­te­z­i­ler, om­nipotans eğilimleri, kendini tatmine yönelik hezeyanlar temelinde değiştirilip çarpıtılarak, iç ihtiyaçları kar­şılayacak şekilde yeniden şeendirilmesi, öyle idrak edil­mesi şeklindeki nar­sisist bir mekanizmadır. Hafif derecede, basit dis­torsiyonları ara sıra normal veya nörotik insanlar da kullanırlar ama ağır ve sürekli höller genellikte psi­kotik sü­reçlerde görülür.

Hatalı kimliklendirme veya yanlış yönelim sendromlarında, Vücut Dismorfik Bozukluğu’nda (bilhassa da vücut geliştirme sporunu adeta bir psikoz boyutunda yapanlarda, Hezeyanlı Bozukluk’ta, Dissosiyatif Bozukluk'larda rastlanabilir).

Ayırma (Splitting), Primitif İdealizasyon (İlkel Ülküleştirme) ve Devalüasyon (Değersizleştirme): Realiteyi bütün nüans­larıyla ve olduğu gibi kavrayamayan, kabûl edemeyen zayıf Ego, onu “tamamen iyi” ve “tamamen kötü” diye ikiye böler; yani, her şey ak veya kara olur ve gri tonları kaybolur (splitting). İyi tarafa konulan nesneler saçma derecede mübalağalı olarak yücel­tilir ve göklere çıkartılır (Primitif İdealizasyon). Gerçekçi olmayan bu kavrayış biçimi çok kırılgandır ve en ufak bir sebeple, rahatlıkla tam tersine dönüştürülüp, söz konusu nesne bir anda “tu kaka” ilân edilebilir, gözden düşürülüp düşman olunabilir (devalüasyon).

Ego Psikologları’na göre, bebeğin ilk tanıştığı temel savunma mekanizması ayırmadır.

Sizi göklere çıkaran bir narsisist, senelerdir menfaat gözetmeksizin yaptığınız iyilikleri hiç kaâle almaksızın, sırf o gün sigara istediğinde vermediğiniz için, bir anda sizi defterden silebilir. Hekimini yedi düvelde öve öve bitiremeyen bir sınır kişilikli ve­ya histriyonik kişi, sırf o gün yarım saat bekletildiği için öfkeyle mua­yenehâneyi terk edip, herkese onun anti­propagandasını yapmaya başlayabilir.

Primitif İdealizasyonun yanı sıra, yerine göre olgun sayılabilecek olan bir İdealizasyon (İdealleştirme, Ülküleştirme) mekanizmasından da bahsedilmektedir. Kişinin gerçekte ve­ya hayali sevgi nesnesine gerektiğinden çok fazla yaptığı kateksis söz konusudur.

İdealizasyonun bilinçdışı kullanılması şu altı ana başlık altında özetlenebilir: “1. Kişinin kendi Egosuyla olan doyumsuzluğu, libidonun yeni bir ideale transferiyle tatmin edilebilir. Böylece, içgüdülerin olumsuz gâyeleri yerine değerli bir nesne bahis konusu olur. 2. İdeali­zasyon, identifikasyonun hazırlayıcı kademesidir. Bu iki savunma mekanizması Süperego’­nun oluşmasında önemli yer oynar. 3. Bu savunma, bir tür inkâr olarak kullanılabilir; yâni, cinsel ve agresif kaynaklı dürtüler, kişinin daha az önemli olarak idrak etmesi ile önemlerini kaybederler. İdealize edilmiş nesnenin aslında kabûl edi­lemeyecek kısımları bile bu inkâr sâyesinde daha fazla kabûl görürler. 4. İç ihtiyaçlar, gerçekçi olmamalarına karşın, İdeaize edilmiş nes­ne tarafından, hayalî bir dış heyecan kaynakları (ex­ternal emotional supplies) garan­tisine alınmış olurlar. 5. Garip, daha ziyâde de nörotik şekilde, bu mekanizma ile bir kendini-cezalandırma (self-pu­nishment) durumu gelişir. Tabiatıyla, İdealize edilmiş nesne kaybo­lursa, bir kayıp ve suçluluk hissi yaşanır. 6. Eskiden kaybolmuş bir nesne bu şe­kilde dol­duru­labilirse, meselâ ölmüş, yakın bir kimse bu vesile ile yeniden yaşatılabilir, hiç ol­maz­sa, gerektiği gibi hatırlanabilir”.

Yansıtmalı Özdeşleşme (Projective Identification): Kendilikte (Kohut'un Psişe kavramı) mevcut istenmeyen özellikler bir baş­kasına yansıtılır, bir yandan da kendisiyle projeksiyon nesnesi ara­sında özdeşleşme kurulur. Kişi, kendi içindeki olumsuzlukları başkasına yükle­mek­le bir nev’i “arıtılmaya” uğramıştır ama derinden derine idrakinde olduğu kötülük­leri­nin çözümü veya müca­dele­sini yapabilmek için de muhatabıyla özdeşleşmiştir. Böyle kişiler geçinilmesi en zor, çok sık olarak sorun çıkaran insanlardır.

Girdiği ortamlarda durduk yerde birileriyle mücadele etmeye, takışmaya başlayan veya birisine abartılı dostluk gösterip, bir yandan da huysuzluklar çıkaran tiplerde bu mekanizmanın mevcudiyeti düşünülebilir. Durduk yerde hır gür çıkarırlar, etrafın canını sıkarlar.

Kondensasyon (Yığma, Kümeleme): Birincil süreç düşüncenin tipik özelliklerinden biri olan olaylar ve nesneler arasında zamansal ve mekânsal ilişkinin kurulamaması, farkların anlaşılamaması sebebiyle bunların birbirine karıştırıl­ması veya paralojik, garip, majik (büyüsel) çağrışımlar kurul­ması şeklindeki ayrışmamış, ilkel düşünce tarzının sürdürül­mesiyle ka­rak­terizedir. Normâl bir kişide ancak rüyalarda rastlanan bu mekanizmanın günlük hayatta görülmesi psikozlar için tipiktir. Bu sebepledir ki, Jung bunlara "Dissosiyatif Sendromlar" ismini vermiştir.

“Her sakallıyı deden sanma” ata-sözünde olduğu gibi, bir şizofren hasta hiç tanımadığı sakallı bir adama saldırmasının sebebini “babamın da sakalları vardı ve bana hep kötü davranırdı; bu adam da sakallı, o da kötü, hâttâ o benim öldüğü söyle­nen babam” şeklinde izah edebilir. Birtakım tarikatlardaki zikirlerde ve dinî-mistik telkinlerde, hipnozun kötüye kullanımları esnasında sık rastlanır.

Tümgüçlülük (omnipotans, kâdir-i mutlaklık): Duygusal çatışmalar, dahili veya harici zorlayıcılarla başa çıkabilmek için kişinin kendisinde diğerlerinden üstün birtakım güçler, kaabiliyetler olduğunu vehmetmesi, böyleymişçesine davranması demektir. Manik veya paranoid eksitasyonlarda sık görülür.

B) OLGUN OLMAYAN SAVUNMALAR

Şizoid Fantezi: Kişinin birtakım arzu ve isteklerini, otistik bir içine kapanmayla, sanki gerçekleşmişcesine hayâl etmesidir. Tek başına fantezi, makûl sınırlar içerisinde kaldıkça yapıcı ve adaptif bir Ego Savunma Me­kanizması iken, aşırıya kaçarsa patolojik, hâttâ psikotik boyutlar kazanabilir. Bu boyuta çıkmayan şizoid fantezilerde, hezeyandan farklı olarak, kişi, hayâllerinin doğruluğu konusunda ısrar etmez. Pek çok san’atçının yaratıcı güçle­ri­nin altında böyle bir finalist hâttâ teleolojik otistik-şizoid yaşantı yeteneği ya­tar. Erken çocukluk yıllarında fanteziler zihinsel fonksiyonların çoğunu kapsar ve hemen hemen bilinçdışıyla eşdeğerdirler; bunların, ilkel bastırmaların (primary repressions) bü­yük bir kısmını oluşturdukları düşünülür. Fantezilerin arzu doyurucu (wish-fulfilling) ö­zel­lik­le­ri rûyalara çok benzer ama rûyalarda sembolizm ve kondensasyon çok daha fazladır. Hayâl kurarken, ne de olsa, ikincil süreç düşüncenin ve sansürün az çok rolü sürer; hâlbuki rûyalarda bu engeller tamamen olmasa da, büyük ölçüde kalkmıştır.

İçe Atma (introjection) ve Saldırganla Özdeşleşme-Onu Benimseme: Bir nesnenin (özellikle de bir sev­gi nesnesinin) niteliklerinin tamamının veya bir kısmının içeri atılması fakat bir psi­şik yabancı cisim gibi orada tutulmasıdır. Normâl gelişimsel sürecin bir parçası olan ve bir anlamda ruhsal beslenmeyi ifâde eden, bu yüzden de bir Ego savunma mekaniz­ması olarak ele alınmayan İçe Alma’dan (incorporation) bu bakımdan farklıdır. Mekaniz­manın da­ha kolay anlaşılması açısından denilebilir ki, “İntrojeksiyon, Projeksiyonun tam tersidir”. Sevgi nesnesinin kabûl edile­meyecek veya istenmeyen özelliklerinin içe atılıp saklanmasıdır. Bu saklanan “kompleks” hiç bir zaman özümsenemez (enkorpore edil­mez) ve müstakbel ilişkilerdeki ikircikliğe zemin hazırlar.

İçe atmayı müteakip sıklıkla kullanılan ikinci bir Ego Savunma Mekanizması da Saldırganla Özdeş­leşme-Onu Benimseme’dir (identification with the aggressor).

Çocukluğu boyunca babasının içkisine, kendisini ve annesini dövmesine, evde estirdiği teröre şâhit olan, ondan nefret ettiğini söyleyen bir sınırda kişinin, kendi ha­ya­tında da aynı davranışları sergilediğini hayretle müşahede edersiniz. Kendi çocuksu dünyasında korkulan ve omnipotan kişi olarak algıladığı babasını en­trojekte et­miş, daha sonra da, identifi­kas­yo­nu­nu yaparken, daha güçlü ve tatminkâr bir nesne ortalıkta bulunmadığı için, ruh dünyasındaki bu reprezentle özdeşleşmiştir. Stockholm Sendromu denen durumlarda da aynı mekanizma geçerlidir.

Dışa Vurma (eyleme geçme: acting out): Bilinçdışı arzu veya itkilerin, eşlik eden duygulanım farkına varılmaksı­zın, âniden eyleme dönüştürülmesidir. Bilinçdışı fantezi fevrîce bir şe­kilde dav­ranışa yan­sıtılmak sûretiyle tatmin edilirken, buna karşı olan bilinçdışı engeller de ge­çici olarak aşıl­mış olur. Sürekli bastırılan geri­limin ve ar­zuların tehir edilmeksizin, bir anda tatminine imkân tanıyan immatür bir mekanizmadır.

Disiplini ihlâl edici davranışları yüzünden hafta sonu izne gönderilmeyen an­ti­sosyal er bir anda deli gibi etrafa saldırmaya, cam çerçeve kırıp oto­mu­tilasyon yap­maya baş­lar. “Nöbeti” geçip de kendine geldikten sonra da, ağlayarak komutanın ayaklarına sarılıp bilmem kaçıncı tövbesini eder, bir daha yapmayacağı hususun­da sözler verir.

Aklı başında, efendi bir kişi olarak tanınan bir bürokrat, trafik sıkı­şık­lığı yüzünden çok kıymetli 1.5 saati direksiyon başında geçirdikten sonra, ışıklar kırmızıdan sarıya dönerken hareket etmekte gecikti diye korna çalan arkadaki araba­nın şoförüne, el frenini çektiği gibi fırlayıp, iki yumruk atar.

Acting In (İçsel eyleme geçme): Psikoterapi seanslarında bâzen terapistin bastırılmış duyguları ve arzuları bir anda danışana veya hastaya yönelir ve ona karşı saldırganca, cinsel yâhut benzeri nâhoş fantezilerini kendi içinde yaşar.

Tutulup Kalma (Blocking): Düşünmenin geçici veya uzunca bir süre için inhibe olması demektir. Duygulanımlar ve itkiler de aynı şekilde duraksayabilir. Represyona ben­zerse de, itki, duygulanım ve­ya düşünce bloke oldukça kişideki gerilimin, sıkıntının artmasıyla ondan ayrılır.

Pasif-Agresif Davranış: Başkalarına karşı duyulan öfkenin pasif kalma, mazoşizm ve kendine çevirme (turning towards oneself veya turning against the self) yoluyla ifade edilmesidir. İkide bir unutma, surat asma, ba­şa­rısızlıklar, kendinden çok etrafı bizar eden hastalıklar, ağrılar, sızılar, yakınmalar, sürekli gecikme gibi davranışlar tipiktir.

Hipokondriyazis: Kayıp, yalnızlık, kabûl edilemez mahiyette agresif itkiler kişinin kendisine çevrilir ve ağrı, bedensel hastalık beklentisi, nevrastenik yakınmalar hâ­lini alır. İçe atılan bu bilinçdışı itkiler Egodis­tonik oldukları için, kişi disfori ve huzursuzluk hisseder.

Bedenselleştirme (Somatization): İntrapsişik çatışmaların beden diliyle ifade e­dil­mesi, bedensel şikâyetlere çevrilmesidir. Stres ve emosyonel çatışmalar otonom si­nir sistemi­nin her­hangi bir parçası­nın (sempatik veya parasempatik) fazla çalışmasına yol açar. Fizyolo­jik işlevlerde bozulma görülebilir. De­somatizasyon­da enfantil so­ma­tik ce­vaplar düşünce ve duygulanımla yer değiştirirken, re­somatizasyonda kişi çözülemeyen çatışmalara mâruz kaldığında psikoseksüel gelişimin da­ha önceki bedensel ifade tarz­larına regrese olur. Aleksitimik kişiler sıklıkla somatizasyon kullanır­lar -ki, buna da so­ma­to­timi denmektedir.

Yardım Almayı Reddedip Sürekli Olarak Şikâyet Etme: Kişi başkalarına karşı duydu­ğu örtülü düşmanlık veya ulaşma isteklerini gizleyecek şekilde emosyonel çatış­malarından, derunî (içsel) veya hâricî stresörlerinden (zorlayıcılardan) yakınıp durur ve sürekli olarak etrafından yardım ister fakat bunları ısrarla dikkate almaz, beğenmez veya reddeder. Şikâyet veya talepleri arasında fiziksel semptomlar, ruhsal sorunlar veya hayat problemleri bulunabilir.

Bir zamanlar el üstünde tutulan ve şöhretinden yanına yaklaşılamayan ama artık unutulan emekli bir tiyatro sanatçısı sürekli olarak çevresinden yardım ve “akıl alma” taleplerinde bulunuyor, gene sonunda bildiğini okuyordu. Bu tavrı, zamanla, kendisini gerçek bir yalnızlığa itmiş, kapısını çalanların sayısı gittikçe azalmıştı.

Fiksasyon (Saplanma: Fixation): Eğer psikoseksüel gelişimin herhangi bir noktasında bir takılma olur ve emosyonel dürtüler bir noktada toplanarak oradan ileri gide­mezse, bu durumda bir saplanmadan bahsedilebilir. Böyle kişiler, ilerideki hayatlarında ciddi zorlayıcılarla karşılaştıklarında, kolaylıkla saplan­mış oldukları psikoseksüel dö­neme regrese ola­rak, o döneme has davranışlar sergileyebilirler.

Bâzı insanlarda Oidipal takılma nedeniyle anneye aşırı bağımlılık, fiksasyon vardır. Bu insanlar kolay kolay evlenemezler. Anal dönem fiksasyonu olan kişilerde kol­leksiyon merakı, obsesif özellikler sık görülür. Anal agresif dönem fiksas­yonu olan bir kişi, öfkelendiğinde galiz küfürler savurarak “ortalığın içine eder”.

Regresyon (Gerileme: Regression): Bir stres durumu, ruhsal bir çatışma, kişinin adaptasyonunu tamamen bozar bir hâle gelmişse, kişi daha önceki psikoseksüel gelişme dönem­lerine, özellikle de saplanmış olduğuna gerileyebilir, daha il­kel davranış örnek­leri­ne dö­nebilir. Meselâ, heyecan­lanınca tır­nak yemek davranışı Oral Dö­neme reg­res­yon be­lir­ti­si­dir. Gevşeme, rahatlama, orgazm olma, uyuma gi­bi regresyonlar tamamen nor­mâl fenomenlerken, assosiyatif olarak yönlendirilebilen regresyon yaratıcılığı berabe­rinde getirir (Ego Hizmetinde Teleolojik Regresyon).

Cansızlaştırma (Devitalization): Bir çeşit hafif inkârdır. Problemin, çatışmanın bir süre için yok farz edilmesi ve âdeta “gerçeklere arkanı dönersen onları görmezsin” tarzında bir kaçışın yaşanmasıdır.

Uzun seneler klinikte yatan ve zararsız, sempatik tavırlarıyla herkesin sevgisini kazanan bir rezidüel şizofren hastamız vardı. Ne arayanı vardı, ne de soranı…  Bomboş gözleriyle (ağır derecede miyoptu) gözlüklerinin arkasından bakıp “sigara versene, aslan Fener” demekten başka bir şey yapmazdı. İçebildiği kadar çok sigarayı âdeta aspiratör gibi içine çeker, izmaritleri de yatağının etrafına ve her yere atardı. Bir gün vizite çıktık ve öğrendik ki, kendisini Bakırköy’deki kimsesiz ve kronik hastaların olduğu bölüme yollamışlar. Yatağı bomboş, etrafta izmaritler yok ama yanıklarının izleri hediye kalmış sanki… Asistanların da, benim de gözlerimiz doldu, duygulandık. Derken, bir asistanım atladı: “Hocam, o pilli bebek gibiydi”! “İşte” dedim, “devitalizasyon budur”…

C) NÖROTİK SAVUNMALAR

Bastırma (Repression): Hoş olmayan veya kabûl edilemez mâhiyet­teki duygu, çatışma ve sorunların bilinçdışında tutulması ve bilinç sathına çıkmasına izin ve­ril­meme­sidir. Primer represyonda impuls ve düşüncelerin bilinç sathına çıkmadan bastırılması söz konusudur. Sekonder represyonda ise, bir zamanlar bilinç sathında yaşa­n­mış muh­tevanın bilinçten uzaklaştırılması durumu mevcuttur; bastırılan şey tam an­lamıyla unu­tulmamıştır ve sembolik davranış hâlinde müşahede edilebilir. Klasik Freudi­en yak­laşımda bütün nörotik tezahürlerin altında yatan temel mekanizma repres­yon­dur. Bilinçli olarak bastırmadan (İng. suppression, Frn. refoulement) farkı, ta­ma­men bilinçdışında cereyan etmesidir.

Kompansasyon (Telâfi: Kompansation): Elde edilemeyen bir şeyin, tatmin bulamayan bir eğilim ve­ya dürtünün yerine başka bir şey koyularak veya elde mevcut olanla ye­ti­nilerek kabûl edi­lebilir hâle getirilmesi demektir. Kişinin bilinçli olarak fark ettiği ve­ya bilinçdışında taşıdığı yetersizlik, aşağılık duygularının tatminine de hizmet eder.

Alışverişte zarara giren kişi “öyle ama bunun gibisini de bir yerde bula­maz­dım” der. Napolyon, Hitler gibi pek çok lider ufak tefek yapılı ama “büyük işler yapmak isteyen” adamlardı. Amnestik sendromda, demanslarda rastlanan kon­fa­bü­lasyonların, maniklerdeki grandiyöz-megalo­man­yak hezeyanların da ben­zer mekaniz­malarla geliştiği söylenir.

Rasyonalizasyon (Akla Yakınlaştırma, Ussallaştırma): Ego, kendisini rahatsız edici eğilim, durum, davranış veya ça­tış­ma­ları akla uygun bâzı sebepler veya gerekçeler ortaya ko­ya­rak bertaraf et­me­ye çalışır. Normal insanlarda da sıkça kullanılan bu meka­nizma, sos­yo­pat­ların (yansıtmayla bir­likte) en sık kullandıkları Ego savunmalarından birincisidir.

İkide bir alkollüyken kaza yapıp başı belâya giren genç sosyopat, araba çalar­ken yakalandığında, ona artık araba vermeyen babasını suçlar ve sorumlu tutar.

Entellektüalizasyon: Duygulanımsal ifâdeyi veya yaşantıyı önlemek için aşırı derecede entellektüel süreçlerin kullanılmasıdır. Cansız, dış dünyadaki realiteyle ilgili nesneler veya olaylar üzerinde çok durulup ayrıntılara dalarak, kişi kendi rahatsız edici iç eğilim ve­ya çatışmalarından uzaklaşır. Rasyo­na­lizasyonla çok iç içedir.

Cinselleştirme (Seksüalizasyon): Önceden böyle bir özelliği olmayan veya faz­la bulunmayan bir nesneye veya fonksiyona cinsel özellikler affedilmesidir. Kişi, bu şekilde, yasak ve­ya günah addettiği dürtülerini bir şeye yükleyerek rahatlar.

Klasik anlamıyla “nörotik” kişilerde kompansasyonun, rasyonalizasyonun, entellektüalizasyonun ve/veya seksüalizasyonun sıklıkla iç içe kullanıldığını görürüz. Bilhassa gayriahlaki ve panseksüaliteyi, her türlü parafiliyi bilhassa teşvik edici karikatürlerin, yazıların ve öykülerin bol bol yer aldığı bâzı dergilerdeki müellifleri mercek altına aldığınızda, bunu rahatlıkla müşahede edersiniz. Şakalarında, fıkralarında ikide bir cinsel temalar kullananlar da böyledir (“artık diline vurmuş” söyleminde olduğu gibi)…

Özdeşleşme-Benimseme (Özdeşim: Identification): Bir başkasının özelliklerinin ve davranışlarının kısmen veya büyük ölçüde benimsenmesi hâlidir. Kişinin kendisini seyrettiği filmdeki artiste benzetme çabaları gibi. Normal yetişme dönemlerinde ve hayat bo­yun­ca da, makul sınırlar içerisinde kalmak kaydı ile faydalı ve gerekli bir mekanizmadır. Hatalı ve sapkın identifikasyon ise kişinin bütün hayatını olumsuz yönde etkiler.

Bu Ego Savunma Mekanizması bilhassa hayatın ilk 19-20 senesine kadar sağlıklı olarak kabûl edilir ama sağlıklı Özdeşleşme-Benimseme’yle sağlıksız olanın farkına dikkat etmek icap eder. Yasa dışı ve bölücü, yıkıcı identifikasyon nesnelerine kendilerini kaptıran bilhassa Delikanlılık (Ergenlik) Çağı mensupları ciddi tehlike altındadır. Bu sebepledir ki, hemen bütün terör örgütlerinin hedefi bu yaştaki insanlardır. Kabaca kırklı yaşlardan sonra oturan kişilik ve hayat gailesi insanların çok daha naif ve sofistike identifikasyoncuklar kurmalarına yol açabilir.

Olumsuz Özdeşleşme-Benimseme: Ebeveynindeki olumsuz yönleri gören çocuk, onun tam aksine bir kişilik organizasyonu geliştirir.

ÇOK ÖNEMLİ BİLGİ: KİŞİLİK GELİŞİMİ DOĞUM ÖNCESİNDEN BAŞLAR, ÖLÜMDEN SONRA DA, BAŞKALARINDA BIRAKILAN İZLENİMLERLE SÜRER. BU SEBEPLE BİZ "MEZARDAN ÜÇÜNCÜ BAHARA RUH SAĞLIĞI" SLOGANINI VEYA MOTTOSUNU (DÜSTURUNU) BENİMSİYORUZ.

Konversiyon: İntrapsişik çatışmaların veya bastırılmış saldırganca yahut cin­sel dürtüle­rin genelikle bir psö­do­nörolojik belirtiye (histerik bayılma, afoni, felç, astazi-abazi [basamama, yürüyememe], amoroz [körlük] gibi) çevrilerek kendilerini belli etmeleri olayıdır. Bu sebeple, he­men bü­tün konversiyon vak'alarında semptom­ların sembolik anlamı vardır. Teolojide (ilâhiyatta) ise din değiştirmek için kullanılır.

Tasvip etmediği bir delikanlıya kaçıp onunla ilişki de kurduğu için, kı­zının ev­len­mesine râzı olduğuna dâir imza vermek zorunda kalan köylü bir kadın has­ta­mızda, bu hâdi­se­den iki gün sonra, sağ kolda felç ortaya çıkmıştı. Bastırdığı suçluluk ve günahkârlık duygularını konudaki işlev bozukluğu hâline döndürerek, esas sıkıntısını unutmuştu.

Şan, şöhret uğruna Musevi olan Marilyn Monroe, bunun bedelini ağır bir sınırda kişilik vak'ası olup, intihar etmekle ödemişti.

Yer Değiştirme (Displacement), Yerine Koyma (İkame etme: Substitution) ve Simgeleştirme (Sym­bolisation): Bir fikir veya nes­neye yüklenen emosyonel veya dürtüsel bir kateksisin bâzı özellikleri sebebiyle orijinaline benzeyen başka bir fikir veya nesneye kaydırılmasıdır. Özgün fik­rin daha az dis­tre­se yol açılarak ifâde edilebilmesine imkân sağlar ve genellikle yerine koymayla beraber kullanılır; substitüsyonda genellikle daha iyi ve kabûl edilebilir bir şeyle yer değiştirme söz konusuyken, displas­manda tersi de olabilir.

Saldırganca dürtüleri yoğun olan bir kişinin boksa yönelmesi toplumsal ve ahlâ­kî plânda kabûl edilebilir bir ikame ve yer değiştirmeyken (tabii, bu örnekte yüceltmenin [sublimation] de rolü vardır. Zâten, başka yerlerde de belirtildiği gibi, pek çok Ego savunma mekanizması iç içe, paralel işler), bu gibi birisinin mafyaya girmesi ve orada sıkı dövüşen bir kabadayı nâmıyla saygınlık kazanması sağlıklı olmayan bir yer değiştirmedir; çünkü her ne kadar bu “yeraltı dünyasının” kendi kanunları içinde makbûl ve muteber bir şey gibi telâkki ediliyorsa da, bu hayat tarzı genel ah­lâk ve kanunlar na­zarında anormaldir.

Bu şekilde geliştirilen yeni yatırım nes­nesi bir sembol (simge) oluşturursa, bu durumda da simgeleştirmeden bahsedilir. Meselâ, genellikle erken Oidipal dö­nem­de başlayan zoofobilerde esas korkulan nesnenin ürkütücü e­beveyn figürü olduğu bilinir ama sözün gelişi, böcek korkusuyla yer değiştirilerek simgeleştirilmiştir.

Evrimsel bakış açısına göre ise zâten doğuştan mevcut olan arketipal imagolarla travmatik olaylar buluşunca ortaya bir kompleks hâlinde bir nesne fobisi çıkar

Duygulanımın İzolasyonu (Tecrit Etme, Soyutlama): Rahatsız edici bir hâtıra veya fikrin, kendisine eşlik et­mesi gereken duygulanımdan ayrılarak veya kopartılarak muhafaza edilmesidir. Sosyal izo­las­yon­da ise nesne ilişkileri asgariye indirilir veya tamamen kesilir.

Üç kişinin tecavüzüne uğrayıp iffeti kirletilen genç kız, mahkemede, gâyet so­ğuk­kanlılıkla ve sanki yakınlarda seyrettiği bir filmi anlatıyormuş gibi rahat bir tarzda ifâde verir.

Dissosiyatif bir epizod içerisindeyken başkalarına zarar verici davranışlarda bulunan bir kişi, olup bitenleri gayet sâkince anlatabilir (TSSB’nda sık görülür).

Çözülme (Ayrışım: Dissociation): Kişinin kimlik veya kendilik bütünlüğünün heyecanî distresten kurtu­la­bilmek için geçici ama dikkati çekecek şiddette bozulmasıdır. Psiko­jen füglerde, amneziler­de ve bazı kon­ver­siyon reaksiyonlarında çözülme kullanılır. Kontr­fobik davranışta, tartışmalı bir teşhis kategorisi olan Çoğul Kişilik vak’alarında (Dissosiyatif Kimlik Bo­zukluğu), Dissosi­yatif Trans Bozukluğu’nda, hipnoz esnasında, bazı psi­koaktif maddelerin tesiri al­tın­day­ken de dissosiyasyona sık rastlanır. Yabancılaşma (alienation) kav­ramı içerisinde ele alı­nan derealizasyon ve depersonalizas­yon­la, dinsel-mistik vecd halleri de, psikolojik açı­dan, dis­so­si­yatif fenomenlerdir.

Zaman zaman çok çapkınca atılımlar ve açılımlarda bulunup, zaman zaman da çok mütedeyyinleşen bir kadında küçük yaşta maruz kaldığı cinsel tacizler sebebiyle farklı kimlikler ortaya çıkmıştı.

Eksternalizasyon (Dışsallaştırma, Hâricîleştirme, Externalization): Dış dünya­da ve dış nesnelerde kişinin kendi kişiliğini, eğilim ve dürtülerini, çatışmalarını, ruh hâllerini, tavırlarını ve düşünme tar­zını bulması, öyle id­rak etmesi suretiyle dis­tres­ten kurtulması demek olan ekster­nali­zas­yon, yansıtmanın daha hafif ve genel bir ifadesidir.

Mahcup ve ürkek huylu bir hastamız, çok iyi anlaştığı, bohem tarzı benimsemiş bir arkadaş grubunda hercai ve etrafa takılan tavırlarıyla dikkat çekmekteydi.

Zıt Tepkiler Kurma (reaction formation): Kabul edilemez mahiyetteki bir ar­zu­nun, eğilimin veya dürtünün tam tersinin bilinç sathında kabullenilişi demektir. Obse­sif Kom­pulsif Bozukluğun temel mekanizma­larından birisi olmakla birlikte, psikoseksüel gelişimin erken dönemlerinde sık kullanılırsa, obsesif kişilikte olduğu gibi, kalıcı bir karakter çizgisi halini alabilir.

Üvey kızına öz evlâdından daha çok ihtimam gösteren annenin bu dav­ra­nı­ş­ı­nın altında ona karşı duyduğu bilinçdışı nefret yatar.

Sokak kapısının kulpunu yüzlerce kere silen ve girişteki paspası defalarca yıkayan bir ev hanımının helâsı leş gibiydi…

Ket Vurma (inhibition): İntrapsişik çatışmalardan kurtulabilmek için bâzı Ego işlevlerinin bilinçli olarak sınırlanması veya devre dışı bırakılması demektir.

“Şu anda bu konuyu düşünmek veya tartışmak istemiyorum, çok daha önemli şeyler var ilgilenecek”.

Yapıp bozma (undoing): Çatışmalarla veya dış zorlanmalarla başa çıkmak için, kişi simgesel olarak bunları düzeltici veya iptâl edici sözler veya hareketler yapar ama yeterli rahatlama olmayınca tekrar eder. Obsesif Kompulsif Bozukluk’ta tipiktir.

Tipik olarak bir OKB hastası evden çıkar, kapıyı kilitler, tam apartman kapısından çıkarken “ya kilitlemediysem"  diye kakıp geri döner ve bu defalarca sürer…

Bilinçli Denetleme (conscious control): Olan biten olayların akışına kendini kaptırmadan, mantık ve akıl kullanarak hâkimiyeti korumak için gerekli çabanın göste­r­il­mesi demektir. Yerinde ve dozunda kullanıldığında sağlıklı bir mekanizmayken, sü­rek­lilik kazanırsa kişiyi yoran, yıpratan özelliğe dönüşür.

D) OLGUN SAVUNMALAR

Yüceltme (sublimation): Bilinçdışı çatışmalar ve dürtülerin, örneğin tatmin edilmemiş cinsel dür­tülerin bilinç alanına daha kabûl edilebilir birtakım faaliyetler halinde çıkması demektir. Agresif ve/veya cinsel eğilimler spor, sanat, edebiyat ve benzeri ya­pıcı faaliyetle, assosiyatif bir şekilde kana­li­ze edilerek boşaltılabilir. Represyondan far­kı, dürtü veya duygunun modifiye edilerek boşalma yolu bulabilmesidir.

Doğuştan saldırganlık eğilimleri olan bir çocuğu erken yaşlarda düzgün bir Taekwon do okuluna yazdırmak, onun psişik disiplinini çok olumlu yönde etkileyebilir.

Yakın İlişkiler Kurma (Affiliation): İç çatışmaları veya harici zorlayıcıları bertaraf edebilmek için kişinin başkalarının yardımına koşması, onlara destek vermesidir. Problemlerin diğerleriyle paylaşılmasını ihtiva ederse de, bunlardan dolayı başkalarının so­rumlu tutulması söz konusu değildir. Diğerkâmlıkla iç içe giren, devamlılık gösteren bir savunma mekanizmasıdır.

Diğerkâmlıkla iç içe olan bu mekanizmada, kişi kendini helâk etmeksizin ama makul bir sevecenlikle arkadaşlarına yardımcı olur, dertlerini ve sevinçlerini paylaşır… Ama bunu yaparken de kendini helâk etmez, samimidir.

Diğerkâmlık (Özgecilik: Altruism): Belli bir karşılık beklemeksizin, kişinin özsaygısını arttıracak şekilde başkalarına hizmet etmesi, yardımcı olması, fedakârlık göstermesi demektir. Aslında selim, yapıcı bir zıt tepki kurma mekanizmasıdır. Diğerkâmlık­la, Diğerkâmca Tes­limiyeti ayırdetmek gerekir. Diğerkâm kişi fedakârlık eder, hizmet verir ama bunu yaparken de kendisine zarar vermez; diğerkâmca teslimiyette ise kişinin ken­dine zarar verecek derecede başkalarının ihtiyaçlarına yönelmesi, kendini he­lâk et­mesi, bu suretle yaptığı introjeksiyonla tatmin bulması tarzında sağlıksız bir dav­ra­nış söz konusudur. Kendileri bekâr veya dul kalmayı sadakat veya benzeri ahlâkî sebeplerle tercih ederken, başkalarına çöpçatanlık yapan kişiler bu mekanizmayı kullanırlar. Diğerkâmlık esasında evrimsel bir kavramdır ve bütün memelilerde Karşılıklı (reciprocal) veya Karşılıksız (non-reciprocal) Diğerkâmlık davranışına rastlanır. Toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı arttırdığı için, ben-merkezciliğin “antidotu” halinde bir davranış örüntüsü olarak doğal ayıklanma-elenmeye rağmen ayakta kalabilmiştir.

Mizah (Humor): Kişisel huzursuzluk veya çaresizlik duymaksızın ve başkalarını da rahatsız etmeksizin, düşünceleri ve hisleri ifâde etmek için mizah kullanılması demektir. Kişinin dayanılması güç bir şeye dikkatini verebilmesini ve tahammül edebilmesini sağlar. Gerçeği değerlendirme yetisini asla ortadan kaldırmaz ama başa çıkılması güç olan sorunla daha az psişik enerji harcayarak mücadele etmeyi sağlar; kimi zaman da bir sosyal sinyal verir. Nüktedanlıkta (wit) ise bir nev’î yer değiştirme (dis­plasman) söz konu­su­dur; kişi bu saye­de dikkatini duygusal sorundan uzaklaştır­makta­dır ve yerine göre, daha ziyade nörotik bir davranış olarak düşünülebilir.

Sezinleme (Anticipation): Müstakbel iç huzursuzluğu gerçekçi bir şekilde önceden görerek, plânlayarak beklemek demektir. Amaca yönelik bir şekilde olacakların kestirilmesini, gerekli tavrın veya tedbirlerin alınmasını sağlar. Nispeten metafizik bir mefhum olan sezgiden (intuition) farklıdır; sezgide bir nevi ilham, içe doğuş (yâni birincil süreç düşünce) söz konusuyken, sezinlemede gözlemlere dayanarak mantıklı akıl yürütme (yâni ikincil süreç düşünce) geçerlidir.

Riyâzet (İnzivaya Çekilme: Çilecilik: Asceticism): Yaşantıların haz verici etkilerinden kendini so­yut­lamak suretiyle yüksek ahlaki (genellikle de dinî veya mistik, bazen de ideolojik) değerler uğruna basit günlük zevklerden feragat etmek demektir. Zihinsel gelişimi sağlıklı ve hür iradesiyle bu hayat tarzını tercih eden kişiler için olgun kabul edilmekle birlikte, yaydan fırlayan ok misâli uyanan cinsel ve saldırganca dürtülere karşı orta Ergenlik Dönemi ilâ Erken Gençlik Dönemi’nde nörotik bir şekilde sık kullanılan bir mekanizmadır ve delikanlının birtakım tarikatların veya ideolojik odakların kucağına kolayca düşmesine yol açabilir. İdeolojik amaçlı “ölüm oruçları”, “gıda retleri” da bu grupta ele alınabilir.

17 yaşındaki, Şizofreniform Bozukluk teşhisiyle tedavi etmekte olduğumuz bir hastamız, ikide bir, zamanında bir terör olayında vefat eden babasından sonra başka kimsesi kalmayan annesini de bırakıp kır gerillalarına katılmayı ve “devrim için burjuvazinin basit yaşamından elini eteğini çe­ke­rek gerçek savaşımdaki yerini almayı” dile getiriyordu.

Bilinçli Olarak Bastırma (İng. Suppression, Fr. Refoulement): Bilinçli veya yarı bilinçli olarak bilinç sathındaki bir dürtü veya çatışmanın ertelenmesi, bir tarafa bırakılmasıdır. Sorunlar bir tarafa bırakılmıştır ama onlardan kaçınılmamaktadır; sadecece çözüm tehir edilmiştir çünkü hâl-i hazırda bunlarla uğraşacak zaman ve/veya zemin yoktur.

Kişiliği koruyucu diğer mekanizmalar bilinçli ve çaba gerektiren gayretleri içerir. Stres karşısında bilinçli sistemlerin harekete geçmesiyle daha çok bilgi edinme, anlama, idrak alanını genişletme ve değerlendirme, farklı şartlar deneme, yeni çözümler arama, yapıcı düşünceye yönelebilme gibi karmaşık, hatta karmakarışık zihinsel süreçler faaliyet gösterir.

Mehmet Kerem Doksat - Tarabya - 2012

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©