FATMA NECLÂ HANIMIN BAŞINA GELENLER

M. Kerem Doksat      16 Ekim 2015 Cuma      4418

Bu isim uydurma değil ama pek de az görülen bir seri hasta için iyi bir örnektir. Tıpkı Montaigne gibi, ben de kendi hayatımdan hazin bir anımı paylaşmaktayım şimdi…

Psikolojik / Psikiyatrik bir rahatsızlık olan Munchausen Sendromu oldukça sıra dışı bir klinik tablodur…

Vakamın özelliklerini okurken, Türkiye’deki hastanelerden çıkmayan, hastalık hastası vatandaşlarımızla da bağdaştırabilirsiniz. Ancak tam olarak hasta veya bozuk oldukları da söylenemez. Munchausen Sendromuna yakalanmış kişiler hasta olmadıklarını en az doktorlar kadar iyi bilirler.

Sendromun Ciddiyetini Şöyle Özetleyeyim:

Halen 600 kadar hastane hastane gezen veya 40 küsur ameliyat olan Munchausen sendromlu hasta var.

***

30 maddede Munchausen sendromu:


-Karl Fredrich Von Munchausen 18. Asır’da yaşamış bir Alman baronuydu ve Rus ordusunda süvari olarak çalışıyordu…Rusya ile Osmanlı savaşı dönüşünde halka ve arkadaşlarına, kahramanlıkları üzerine akıl almayacak öykülerden bahsediyor ve…

Kendini savaşlardaki en yetenekli baron olarak gösteriyor, hikâyeleri süslüyor ve çok da abartıyordu…

***

Öyküler bir süre boyunca oldukça fazla mübalağa edildi ve yayıldı ki, sonunda çoğunun yalan olduğu ortaya çıktı.

Baron de Munchausen, yalancılığından dolayı şöhret sahibi olmaya başladı…

Munchausen sendromu ismini buradan alarak, yalancı hastalık öyküleri anlatan kişileri tanımlayan sendroma isim olarak verilmiştir.

Sendromun isim babası da 1951 yılında hastane hastane dolaşıp gereksiz yere tedavi almak isteyen bir grubu tanımlamak için kullanan Doktor Asher’dir.

***

Hastanın gerçek olmamasına rağmen ruhsal veya fiziksel sorunu varmış gibi davrandığı bir çeşit (“Yapay / Düzmece) Bozukluktur diyebiliriz.

Hasta olmadıkları hâlde hasta taklidi yaparak veya kendilerini yaralayarak hastanede tedavi görmek isterler. Aslında amaçları hastanede kalarak doktor, hemşire ve diğer görevlilerden ilgi görmektir. Bunu kendi evlerinde de talep edebilirler. Sağlıklı yollardan göremediği ilgiyi sağlık kurumlarından görmeye çalışırlar.

Birçok kez hastaneye yatan ve ameliyat olanların acı verici tedavi yöntemlerinden kaçınmadıkları hatta dahi zevk aldıkları biliniyor.

Terim olarak tanımlamak gerekirse “Fizik Semptomlu Düzmece (factitious) Bozukluk” denilebilir.

 

Bu kişiler kendilerince bir miktar tıp bilgisine sahip oldukları için, bazen en usta hekimleri inandıracak kadar belirtileri yaratarak hastaneye başvururlar.

***

Şuurlu olarak hasta rolü oynarlar ama bunun şuurdışı sebebini bilmezler (Histeriden farkı); bu da genellikle küçükken ihmale uğrama, hastalandığında iyi bakılamamaktır.

***

Israrcılıkları, oyunculukları ve bazen epey fazlaya da kaçabilen tıp bilgileriyle, ileri düzey gözlemcileri, kırk senelik hekimleri bile yanıltabilirler.

Gerçekte mevcut olmayan hastalıkları “var ederek” birçok vakada inanılmaz farklı olayları mümkün kılmışlardır.

Bunların arasından bazıları, kendilerini hasta gösterebilmek için boğazlarını keskin bir aletle yaralayıp kan yutmak veya anal-vajinal mukozalarını delmek gibi farklı akıl almaz yöntemler kullanırlar.

***

Hattâ idrar testi istendiğinde gizlice parmaklarını kesip idrara kan veya dışkı bulaştıracak kadar ileriye gidebilirler.

***

Böyle hastaları da, Acile çocuğunu getiren birtakım anneler arasında görmüştüm. Hele bir tanesini hiç unutmam: 50 yaşlarında dul bir kadındı ve torununun idrarına kendi parmağından kestiği sonradan anlaşılacak kadar kan bulaştırmış, tahlil sonuçlarını bekliyordu. Sonradan polis de geldi ve gözaltına almak istediler ama bunun bir çeşit ruhsal sorun olduğu konusunda ikna edince, daha birkaç aylık bebeğin babasına telefon etmişler, ben de kadını servise yatırmıştım; hiç itiraz etmemişti.

***

Servisin müdavimi olan bir de … Hanım vardı ki, en az yirmi kere yatıp çıkmıştı. Lise öğretmeniydi. Bir keresinde sağ kolu felç oldu (tamamen temaruzdu, yani rol yapıyordu) ama 3 haftayı geçtiği için, kullanılmamaya bağlı incelme uğrama tablosu (disuse atrophy) ortaya çıkınca, hemşirelerle bir tezgâh hazırlayıp, ABD’den gelen özel bir ilaç diye, 1 ampul Norodol’u (haloperidol) omzundaki deltoid kasına zerk etmişti. Yarım saat sonra kolu açılıvermişti! Burada hem ilacın plasebo, hem de farmakolojik etkisinden yararlanmıştık.

***

Bu tablo “hastalık hastası” (Hipokondiyak) dediğimiz kişilerle karıştırılmamalıdır. Çünkü bu kişiler aslında sağlıklı oldukları konusunda doktorlarla hemfikirler…

Hastalık hastaları kendilerini gerçekten hasta edebilirler, bu bir çeşit ters plasebo etkisidir.

***

Fatma Neclâ Hanım, lise mezunu, 40 küsur yaşlarında ve oldukça da zeki, çok okuyup, özellikle tıbbî kaynakları sık sık gözden geçiren birisiydi. Malulen emekli olmak için müracaat etmişti ve hiç de şikâyetçi gibi durmuyor, Cerrahpaşa’nın keşmekeşi içerisinde ellerinde tüpler, talep formları ve tahlil tüplerle dolanıp durmak istiyor, ben ve arkadaşlarım bunu üstleniyorduk.

Daha önce Tıp ve Hukuk Fakültelerini hastalık (zatülcenp) sebebiyle yarım bırakmıştı her şeye de karışıyordu. Telefon etti ve Acil Servis’te gördüğümde suratında âdeta halinden memnun ve garip bir ifade vardı.

***

Şuuru açık ve Yönelimi yerindeydi ama kendine bakım ve ilgisi biraz azalmıştı. Sanki “daha fazla neler uydurabilirim” gibi bir duygulanımı ve hafif çökkün duygudurumu mevcuttu. Spontane dikkati hafif azalmış ama iradi dikkati epey artmıştı.

***

Özgeçmişinde (aceleyle sormuştum, zaten biliyordum) hasta olduğunda kendisiyle yeterince ilgilenilmediğini ve ta Amasya’dan İstanbul’a olan göçleri boyunca, bütün ailesine kendisinin sahip çıktığını, ablasının daha ziyade kendi çocuklarıyla ilgilenmek zorunda kaldığını, hep yalnızlık hissettiğini anlattı.

***

Aslında sevilen ve sayılan bir insandı anacığım ve tanınmış bir aileden de geliyordu; sonradan fakr-u zaruret çekip toparlanmışlardı. Epey de arkadaşı mevcuttu ama sürekli trenle seyahat etmekten, kendisi de dâhil, bütün yakınları bitap düşmüşlerdi. Hısım ve akraba da zengindi ama herkes bir taraflara yayılmıştı.

***

Dedemiz Giriftzen veya Neyzen Asım Bey (1851 Teselya – 26 Şubat 1929 İstanbul) diye anılan bir bestekârın birçok çocuğundan ortanca olanlarından biriydi. Uzun uzun babasının İstanbul’dan, Padişah Sultan Aziz kendisine kızdığından dolayı sürüldüklerini, çok meşakkat çektiklerini anlattı.

Asım da pek zayıftı o zaman, Nimet Ablam ise Ingrid Bergman gibi kadındır” diye onlarla iftihar eder ve korumaya çalışırdı. 1851’de doğan babasının sadece ney çalan parmaklarını, annesinin de Çerkez güzeli olup, sadece suratını hatırlayıp, zaman zaman gözleri doluyordu. Babası, yani dedem iki kere evleniş ve bunlardan tam 24 çocuğu olmuştu. Hepsini sırayla anlattı! İsyan hâlindeydim; zaten babam elimde vefat etmişti (Işıl, Rezzan Yengem ve birkaç dostumuz bizdeydiler).

***

Hemen orada yaptığım ayrıntılı Fiziki, Nörolojik ve Dâhili muayenede (insanın öz validesini muayene etmesi de bir garip oluyordu), karnında daha önce geçirdiği ameliyatlara bağlı nedbe dokuları (Giridon Karnı), hiç âlemi yokken takılmış iki taraflı diz eklemi protezi ve vücudunun çeşitli yerlerinde, daha önce kendine yaptırttığı pek çok teşhise ve tedaviye yönelik müdahalelerin izleri mevcuttu. Appendiks, safra kesesi, bir meme, bir yumurtalık… hep alınmıştı.

***

Bu diz protezlerini takma ameliyatını, benim net muhalefetime rağmen, aynı Fakültede Profesör olan başka bir Hoca, yarı-özel bir hastanede ve tek seferde yapmıştı. Ne gerek vardı, neden beni aramamıştı? Muhtemelen annem istemiyordu. Kafaya koymuştu bir kere onları taktırmaya.

Hâlbuki daha önceki Aort Anevrizması ameliyatını benim ve akrabaların, dostların yoğun ısrarıyla yaptırıp, sapasağlam da çıkmıştı! Saime ve Türkan Teyzem (akraba değildiler ama çok meşakkatli dostlarıydı) hep yanındaydılar.

***

Anesteziyi de tanıdığım bir Doktor vermiş ama ne olmuşsa olmuş, anacığımın aşağı bakışında azalma ve konuşmasında pelteklik zuhur etmişti.

O döneme kadar Göztepe Sefa Apartmanı B Blok, Kat 2’deki evine günde beş altı kere çıkabilen anacığım, şimdi yürüyemiyordu. Op profesörün ismini boş verin ama gidip konuşsam itidalimi kaybedebilirdim; sadece bir kere fakslaştık. İçeriğini yazmayayım, daha isabetli olur. Epey sertti!

***

Babam zaten vefat etmişti ve annemin dul maaşının yanı sıra ek gelirleri de vardı ama hep yalnızlık ve fakir düşmekten korkar olmuştu. Yaşlılar en çok bunlardan korkar. Müthiş bir olgunluk gelmişti üstüne; pek az konuşuyordu. Biz gideceğimiz zaman hemen pilavını, köftesini bir şekilde pişiriyo Bakıcı olarak tuttuğum Azeri ve Moldovyalı kadınlarla kollarımızı kavuşturup eve çıkardık. Daha sonra o Azeri’nin, annemin altınlarının bir kısmını yürütüp, ülkesine kaçtığını fark edecektik! Bir de Fatoş Hanım vardı ki, tam can yoldaşıydı.

Ben ilgilendikçe memnuniyeti de artıyordu ve kendisini orada bırakmak yerine, evine götürmeyi teklif ettim. Neden haber vermediğini düşünerek de azıcık sitemde bulundum.

***

Nesnelliğimi kaybetmemek için Can Dostum ve Meslekdaşım Aksel’i ve o zaman yeni uzman olan eski bir asistanımı (Berfu) aradım.

İkisi de supranükleer paralizi dediğimiz yukarı bakış sorunu olduğunu söylediler; Aksel de ilaçlarını düzenledi. Telefonla danıştığı Engin Eker Hocam da tedaviyi teyit etti.

***

Siyavuş, Ahmet Üstünbal, yeni boşandığım Nurperi ve kızım Cânan sık sık uğruyorlardı. Işıl Yücesoy ve Sevim – Rebiî Yücesoy da hiç ihmal etmezlerdi. Annemde bu melun hastalığın “kendine zarar verme, oraya buraya tahlil için koşturma” davranışlarını görmedik şükürler olsun ki.

***

Daha sonra bir gün beni aradı. Ben de hep ağrı ve sızıdan, ahlamak oflamaktan haz duyan tavrından dolayı gergindim. “Oğlum, öbür mememde de bir şey var, karnım da şişti” dedi. Polat’ta kalıyorum, atladı arabama gittim ve bir baktım ki, her tarafını sarmıştı kanser! Yani bu sefer numara yapmıyordu. Can Kardeşim ve Dostum Devrim Ünal ve Macide çifti hemen koşup geldiler. “Sen biraz dinlen, yorgunsun” deyip, Süreyyapaşa Hastanesi’ne kaldırdılar. 20 dakika telefon acı acı çaldı (kanser-bilimcisi de Sevgili Nil Molinas’tı). Neslim’le gittiğimizde, çoktan ruhunu teslim etmişti…

Ateist olmasına rağmen, Toygar Eniştem bile gelip başsağlığı diledi. Onu da dünya gözüyle son görüşümmüş meğer; prostat Kanseri aramızdan alacakmış…

***

Derler ki ölüm keyiflidir ama anamın suratında boğularak ölmenin ıstırabı mevcuttu (ne garip, babamda öyle gitmişti: Ölüm Haçı mevcuttu son ânlarında).

***

Alnından öptüm. Birkaç damla gözyaşı, ertesi gün de toprağa kavuştu; tam babamın üstüne gömüldü. Hiç unutmam, epey iştirak eden olmuştu. Aksel, Güneş ve Meral, son anda da olsa geldiler. İlker İnal Büyüğüm,

ilker inal ile ilgili görsel sonucu

 

Sevgili Bingör Sönmez başta saf tuttular.

Ayşen Atabek de sözünü tuttu ve Aylin’le oradaydı.

Akrabaların çoğu da… Üstünbal Ailesi, akrabam Can Ataklı da gelmişlerdi.

Tabii ki Sevgili İklil de…

***

Unutmamak gerekir Munchausen sendromu adeta bir kişilik bozukluğudur ve istatistiklerin gösterdiğinden daha yaygındır…

Munchausen Sendromunun komplikasyonları, ölüm veya intihar da dâhil ciddi sorunlara yol açabilir!

Teşhis ve tedavi zordur çünkü hasta bir süre sonra doktor veya hastane değiştirebilir…

Ama yine de kişi gerçekten ağır bir hastalığa yakalanır, psikolojik tedavi görür veya hayatta gerçek bir güdülenme kaynağı bulursa tedavi mümkün olabilir.

***

Bir de bu sendromun bir de Proxy (Vekâleten) Modeli vardır…

Kişi bir başkasında aynı belirtileri yaratır ya da uydurursa, buna Munchausen by Proxy Sendromu (Vekâleten) Düzmece / Yapay Bozukluk denir.

Sendromun bu gelişmiş şekli genellikle bu ebeveynin çocuğa uyguladığı şiddetle sonuçlanır…

Dolayısıyla çocuklar için bu durum oldukça zorlu süreçler doğurabilir

Son olarak maalesef Türkiye’de birçok Munchausen ve Muchausen by Proxy Sendromlu kişinin bulunduğunu belirteyim.

***

Bu gibi hastaları, ebeveynleri ve ilgili kişileri iyi tanımak icap eder. Yoksa çok kolay atlanabilirler…

***

Özetle:

Çok sayıda tıbbi sorunlar hakkında Dramatik öyküler,

Sık hastaneye yatış,

Belirsiz veya da tutarsız belirtiler,

Sık test veya riskli işlemleri geçmesi şevki,

Tıbbî terminoloji ve hastalıkların geniş bilgi,

Birçok farklı doktor veya hastanelerde tedavi görmek isteyen hasta,

Sağlık çalışanları aile veya arkadaş konuşmak için izin isteksizlik duyan,

Bıkmaya bağlı, ziyaretçisi azalan,

Hastane personeli ile tartışan,

Ağrı kesiciler veya diğer ilaçlar için sık istekleri olanlarda akla gelmelidir.

***

Sevdiklerini, sağlık personeli ve hattâ internet destek grupları, kanser veya HIV olduğu için iddia gibi yanlış bir tıbbi öykü verebilirler.

Karın ağrısı, yalancı sara nöbetleri veya bunun dışında geçen gibi sahte belirtiler olabilir.
Kendilerini veya başkalarını hasta yapabilir, bakteri, süt, benzin yahut dışkı ile kendilerini enjekte etmek gibi gariplikler sergileyebilirler.

Kendilerini kesebilir veya yanabilirler (Kişilik Bozukluğu da mevcutsa).

Bunlar kan sulandırıcı, kimyasal tedavi ilaçları ve şeker ilaçları gibi hastalıklar, taklit etmek için ilaç alabilir.

}

Kesik veya dikiş yerlerinin yeniden açılması gibi yaralar yapabilirler, tıbbî iyileşmeye engel olabilir.
Termometreler ısınma gibi çarpık sonuçlar, tıbbî cihazlar manipüle olabilir.

Veya kan yahut diğer maddeler ile idrar örnekleri kirlenmesine neden olarak laboratuvar testlerini değiştirebilirler.
Munchausen sendromu olan kişiler aradıkları kendine zarar verme sonucunda yaralanma ve hattâ ölüm riskini farkında olabilir. Yine de, Kompulsif Davranışlarını pek kontrol edemiyoruz.

Tedavide, İçgörüyü arttırmak, SSGİ ve benzeri antidepresanlar ve empatik, Destek Verici Yaklaşım işe yarayabilir…

0

Mehmet Kerem Doksat - Tarabya - 16.10 2015

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©