GÜNÜMÜZDE PSİKİYATRİK TEDAVİNİN İLKELERİ

M. Kerem Doksat      29 Eylül 2012 Cumartesi      6521



Mükemmellik arayışımız gitgide artıyor. Mükemmel eş, anne, iş kadını olmak, mükemmel çocuk yetiştirmek, mükemmel vücutlara sâhip olmak için irrel bir dünyâda yaşıyor, “gerçek Benliğimizden kopuyor, farklı kimliklerle özdeşleşiyoruz. Mükemmel olma yolunda ideâl bir Benliğin peşinden koşarken gerçek Benliğimizi kaybediyoruz.

Ne olacak?

 

Fransızca irrel kelimesinin İngilizcesi unreal, Türkçesi Gerçek Dışı.

Bunların felsefî ve çapraz kültürel açılımları olduğu için üzerinde durdum. Fransızlar için irrel olan bir şey, Bir Ortadoğu veya Uzakdoğu kültürü için son derecede reel olabilir. Örnek olarak, bizim coğrafyada “ben Tanrı’yım” diyene şizofren denirken, bir Hint için bu çok normâldir (Sai Baba örneğinde olduğu gibi). Gene Fransızlar için irrel olan bir şey, İngiltere’de çok reel olabilir (Fransızların Sağlıklı dediği kişiye İngilizler “Hipomanik” hâttâ “Manik” teşhisini kolayca koyabilirler. Türkiye, Atatürk ve arkadaşlarının getirdiği lâik, demokratik ve müspet bilimi en önemli “mürşid” yâni yol gösterici olan yol olarak gören, etnik farklılıklara aldırış etmeksizin herkesi Türk olarak kabul eden eşsiz (yegâne, unique) paradigmasından gayet bilinçlice bir şekilde koparılıyor. Dünyâda da artan savaşlar, göçler, sosyal belirsizlik ev anomi, kaos sebebiyle özdeşim-benimseme (identification) nesneleri altüst olmuş durumda.

Herkes fırsatçı ve Bencil (Egoist), en azından Ben-merkezci (Ego-centric). Birey olma, demokrat olma, sürünün parçası hâline gelmek yerine “kendi” olma güdüsü artık kalmadı. İnsanlar kendi yarattıkları sofistike ve rafine değerlere (values) karşı olarak piyasaya sürülen rol modellerini kolayca benimseyerek, gittikçe basite ve sıradana rücu ediyorlar (regrese oluyorlar). Sağlıksız veya bayağı identifikasyon nesneleri her gün pompalanıyor ve sıradan halk gittikçe bunların büyüsüne kapılıyor. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir yabancılaşmadır (alienation) ve benimsediği yeni yeni kimlikler (identity) arasındaki âhenk kayboldukça, âdeta tamamen “mış gibi” hâlindeki kişilik kozervatlarına dönüşüyor.

Geçen sene yaptığım ABG seyahatinde, en büyük büyük müzik hipermarketlerinde dahi Klâsik Batı Müziği CD’si, DVD’si veya plâğı bulamadım. “Bach var mı” dediğimde suratıma bön bön baktılar. Vahşi kapitalizm, bireyleşmeyi engelleyip bir nev’î kütle hipnozu ile (mass hypnosis) insanları homojenize ederek, tefekkür etmeyen (fikir yürütmeyen) ve tefelsüften (felsefî düşünceden) kopuk hâle getiriyorlar.

Eh olgu bu olunca da, mazruf değil, zarf mühim hâle geliyor.

Herkes benzer şeyleri giyiyor, beğeniyor ve sokaklar âdeta kopya makinesinden çıkmış tiplerle doluyor. Kendi gibi olmayanı da hemen “ötekileştiriyor” ve sekterlik, hizipçilik başını alıp gidiyor. Gencecik kızlar dudaklarını şişirtiyor, hiç gerekmezken meme ameliyatı yaptırıyor, aynı basit ve zevksiz müzikle saatlerce dans edip kendilerinden geçiyorlar. Tabii ki bütün bunlar evrimsel ve evrensel kodlara tamamen ters düşüyor; paralel olarak da her türlü sapkın (deviant) davranış, alkol, uyuşturucu ve benzeri madde kullanımı şiddetle artıyor.

Me Generation denen bu güruh sâdece hazza ve maddî değerlere öykünüyor (adore: perestiş etmek). Kolay mı öyle senelerce kendini geliştirmek için çabalayacaksın, okuyacaksın, dinleyeceksin, emek harcayacaksın ve bir arpa boyu yol gittiğin için memnun olacaksın! Aynı şey ilişkilere de yansıyor: Sağlıklı ve güvenli bağlanma (secure attachment) sistemleri çöküyor. İlişkiler çok çabuk tüketiliyor, seks ve romans bayağılaşıyor, boşanmalarda tam bir patlama yaşanıyor. Boyalı medya da sırf reyting uğruna bunları besleyip lanse ediyor ve bu kısır döngü kartopunun çığ hâlini alması gibi büyüyüp yayılıyor!

Gerçek benlikle ideâl benlik arasındaki fark, uçurum büyüdükçe kişi ne gibi sorunlarla baş başa kalabilirnbsp; Bu sorunlardan kurtulmak için nasıl tedavi yöntemleri var?

Gerçek Benlik veya Gerçek Kendilik ile İdâalize Edilen Benlik/Kendilik arasındaki uçurum ne kadar artarsa, bilhassa depresyon riski de o kadar büyür. Bâzen bu bir Kendilik Konfüzyonu’na dönüşür ve ergenler ve gençlerde zâten yüksek olan intihar riski iyice katlanarak büyür! Bu hazin sondan uzak durabilmek için öncelikle memleketleri yönetenlerin halkın refah seviyesini, kültürel ve kendini aşmayı kolaylaştırıcı tedbirleri almaları icap eder. Bu, artık psikiyatrik bir sorunsal değildir. İstikrarlı bir millî eğitim ve öğretim politikası tatbikata geçirilmelidir. Ne hazin ki bütün dünyâda, bilhassa da Türkiye’de son senelerde bunun tam tersi yapılır oldu ayaklar baş hâline geldi. Seviyesizlik, bayağılık, saldırganlık ve seks dolu filmler, diziler, ahlâkî değerlerin canına okuyan izdivaç programları ile bütün moral kodlarımız tarumar edildi!

Psikiyatri, bu kaosun kurbanlarını tedavi etmekte sorumluluklarının sınırları belli olan son aşama hâline düşürüldü. Buna karşılık büyüsel ve dinsel düşünceyi besleyen, pozitif bilime aykırı ne varsa, onlar empoze edilir oldu.

Dinler ve büyüsel düşünce tabii ki çöpe atılamaz ama endüstri devrimini yapabilmiş, haklarını korumayı öğrenebilmiş bireylerden oluşan toplumlarda bu toplu regresyonlar çok daha az görülür. Bizde ise hâlâ nüfusun %80’i feodal yapıda ve büyüsel düşünceyle yaşıyor.  Aynı oranlar açlık ve sefalet sınırları için de geçerli maalesef…

Gerçeklikten kopuş, gerçek dışı bir dünyâda yaşamayı konuşurken, sürekli maskelerle dolaştığımız bakış açısını da ele almak gerekir. Öyle ki toplumda hiçbirimiz gerçek benliğimizi göstermiyor, beğenilmek, takdir edilmek ve dikkat çekmek doğrultusunda aslında sahip olmadığımız ama olmak istediğimiz bir kimlikle geziyoruz. İçinde yaşadığımız gösteriş ve tüketim toplumunun da sonuçlarından biri aslında bu. Moda, makyaj, estetik cerrahinin temeli de bu duygudan kaynaklanıyor zaten. Taşıdığımız kıyafetler, taktığımız takılar birer simge olarak gerçek kimliğimizi saklıyor ve farklı bir “ben” yaratıyor.

Böyle bir çağda aslında çevremizdeki çoğu insanın çeşitli depresyon haplarıyla gezdiğini biliyoruz. Neden böyle bir topluma sürüklendik?

Evrimsel psikiyatri ve klinik psikiyatrinin buluştuğu ortak nokta da bu zâten: Bunalan, iç ve dış çatışmaları içerisinde yaşama sevincini yitiren, çaresizliğe düşen insanların (aslında bütün primatlarda var bu ama biz en çok farkındalık ve bilinçlilik içerisindeyiz) ilk girecekleri davranışsal hâl (behavioral state) depresyondur. Aslında bir adaptasyondur bu ama tedavi edilmezse öldürücü olan bir adaptasyon! Bu sebeple de antidepresanların kullanımında patlama yaşanıyor. Gerek ülkemizde, gerekse bütün dünyada anksiyete ve depresyon yelpazesi hastalıklarında müthiş bir patlama var.

İnsanların çoğu reçetesiz olarak gelişigüzel haplar kullanıyor. Gerçeklikten kopuş, depresyon gibi durumlarda tavsiye ettiğimiz belli ilâçlar var mı? İsimlerini ve ne işe yaradıklarını yazabilir miyim?

Bu da bir başka felâket! En büyük medya kurumlarında dahi benim Zerzevat Hekimliği dediğim bir safsata patlaması var. Unvanını nereden aldığı ve nasıl aldığı belirsiz birtakım adamlar sürekli olarak baş tacı yapılarak lanse ediliyor. 1400 sene öncesinin yöntemlerini destekleyen kongreler tertipleniyor.

Başta Psikanaliz olmak üzere, hiçbir tedavi edici yönü olmayan kâzip (yalancı, sahte) yöntemler, NLP, Feng Shui, Kozmik Enerjiyle Spritiüel Arınma terapisi ve Koçluk gibi saçmalıklar devlet desteğiyle halka dayatılıyor. İlâhiyat fakülteleri teoloji (din-bilim) konusunda bilimsel araştırmalar olması gereken kurumlarken, diplomalı ve unvanlı imamlar yetiştirir oldu. Şimdi bir de psikiyatrik hastalığı olanlara mânevî destek vermek üzere istihdam edilecekler.

Bu bir felâkettir!

Psiko-onkoloji diye bir psikiyatrik bilim dalı var. Eğer bir hasta rûhanî yardım almak isterse buna kimse engel olmaz ama pek çok hastaya böyle bir şey daha da kötü gelir. Pozitif bilimden zerre kadar nasibi olmayan birtakım kişiler psikiyatri kliniklerinde hekimlik rolüne soyunacaklar!

İlâçların isimlerini yazmam etik olarak mümkün değil ama genel olarak antidepresanlar, bunların etkisini arttıracak başka psikiyatrik ilâçlar, gerekirse Elektrokonvülsif Terapi (halk arasında Elektroşok diye bilinen yöntem) ve bilimsel olarak etkililiği ispatlanmış psikoterapiler uygulanmakta…

   Hayırlı Cumaertesiler…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 29 Eylül 2012 Cumartesi

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©