HARCADIĞI HER ŞEYİ NOT ALAN PROFESÖRÜN BAŞINA GELENLER

M. Kerem Doksat      24 Ağustos 2012 Cuma      6591



Yazacaklarımın hepsi doğrudur ve aynen cereyan etmiştir.

Mahremiyet ve hürmet sâikiyle, ufak zamansal ve mekânsal oynamalar yapılmıştır sâdece…

***

Bir zamanlar yaptığı bütün harcamaları kırmızı kaplı küçük not defterine kaydeden bir profesör beyefendi vardı.


Dolmuşa bindi, para verip üzerini aldı ya meselâ…

Yazardı “ZC20…. numaralı 2.5 TL’yi 34 … … plâkalı dolmuşun Feridun Zerzevat isimli şoförüne verdim (doğum tarihi, memleketi), bana  … numaralı 1 TL ise, üç adet …. tarihli 25 kuruş geri verdi” diye…

Pazara gidip alışveriş yaptı diyelim… “…. numaralı 50 TL’yi ….. marketin sâhibi olan Abuzittin Sennittin’e verdim (doğum tarihi, memleketi), karşılığında 1.5 Kg sızma …. Marka zeytinyağı (… TL), 3 adet ekmek (…. kuruş), 5 adet limon (…’er kuruş) ve … aldım. Bana geriye 2 tâne 10 TL (…. numara ve …. Sayılı … TL’den….)” vs.

Anlayacağınız, bu zât, tipik bir Obsesif Kompulsif Kişilik yapısına sâhipti ve bunun belirtisi olarak da bütün harcamalarını defterine kaydederdi.

Karısı da aynı tıbbiye dalından profesördü ve hemen aynı kişilik özellikleri de onda mevcuttu. Hastalanmaktan, pislik bulaşmasından, kirden pastan çok korkar ve tiksinirdi.

Binlerce takıntıları (obsesyonları) ve zorlantıları (kompulsiyon) arasında denk düşürüp de bir kere cinsî münâsebette bulunup bir erkek veled sâhibi oldular, onu da aynı daldan uzman etmeye karar verdiler. Biricik oğulları Türkiye Cumhuriyeti’nde ihtisas kazanamayınca da, diyâr-ı küffâra yollayarak orada kendini bulmaya çalıştı.

***

Neyse, profesör hanımın cinselliğe buz gibi bakmasına rağmen, profesör beyin arada bir de olsa canı çekiyordu ve sürekli olarak istimna etmekten bıkmıştı.

Ne yapsın, arkadaşlarının da dolduruşuyla, hayatında ilk defa Lüks Neriman’ın ünlü randevuevine gitti.

Memnun kalmıştı muameleden.

Çıkışta da, gene aldı kırmızı kaplı küçük defteri eline, başladı yazmaya: “Lüks Neriman Hanımefendi’nin (… doğumlu, memleketi …) mavi-mor lâmbalarla (20’şer mumluk, 17 adet, biri sönük) loş bir şekilde aydınlatılmış randevuevine arkadaşım, çürük yumurta tüccarı Pezo Panzer’le gittik (doğum tarihi, memleketi), beni Albeni Ziko Hanım’la tanıştırdı, doğum tarihini ve memleketini söylemeyerek çok ayıp etti; akabinde üst kattaki 5 numaralı odaya çıktık. 1 saatte 2 kere bonservis verdi, teşekkürlerimi tebessümle kabûl eyledi. Kattaki ortaklaşa kullanıma açık banyo bana pek tekin gelmediği için lavabodan su dökerek, silinip temizlendim (lavabo da biraz pisti, önce Hacı Şâkir Sabunu -yeşil renkli, orta boy, çok kullanılmış- ile önce onu temizledim). Lüks Neriman Hanımefendi bana memnuniyet derecemi suâl eyledi, hijyeni pek beğenmesem de, Ziko’yu maharetinden ve işine olan hörmetinden mütevellit pek tuttuğumu arz ettim. Pek memnun kaldılar, müşteri tutmak için tenzilât yaparak, 100 yerine 75 TL alacaklarını söylediklerinde pek sevindim. Hiç itiyadım olmamasına rağmen 5 TL de bahşiş bırakacağımı ifâde ederek, iki adet 50 TL ödedim (…. numara ve …. sayılı … 50 TL…. ve …. numara ve …. sayılı … 50 TL….). Bana 20 TL (…. numara ve …. sayılı …) verdi. Dönüşte beni eve Abuzittin Bey bıraktı”.

Devir, hergelelik devri.

Kürsüdeki dolabını kendisinden gizli olarak açıp, her gün yazdıklarını okurken gülmekten yerlere yatan diğer profesör arkadaşları bu sefer tam anlamıyla bir mâden bulmuşlardı!

Kalkıp bunu karısı profesör hanıma gösterdiler.

Yaklaşık 2 saatlik sinir krizini müteakip, profesör hanım kocasını evden kovdu.

Profesör bey de her gece dış kapının eşiğinde uyudu, sabahlara kadar yalvardı. Çok soğuk gecelerde klinikte yattı ama klinik başkanı da karısı olduğu ve bunu yasakladığı için, gizliden gizliye girip çıkıp tekrar girdi.

Ta ki affedip de, 4 sene salonda yatma şartıyla evine tekrar girme izni alınıncaya kadar!

Daha sonra kırmızı kaplı küçük defteri gören olmadı.

6. senenin hitâmında ayrı yataklarda uyumak şartıyla aynı odada uyuma affı da çıktı.

Toplam on senelik cezanın sonunu göremeyen ve andro poza da giren profesör bey sonunda felç geçirdi.

12 seneyi doldurmuştu hâdise, o zamana kadar hep muhalif olduğu şeyi yapıp, kocasına yurtdışından getirilen düşük molekül ağırlıklı heparin verdirtti profesör hanım, haftalarca başında bekledi.

Ama artık pili tükenen profesör beyin de kâlbi tekledi. Profesör hanım baygınlık geçirirken de durdu. Kürsüdeki dolabını kendisinden gizli olarak açıp, her gün yazdıklarını okurken gülmekten yerlere yatan ve bunu profesör hanıma ihbar eden diğer profesör arkadaşları bu sefer kâlbinin içine adrenalin zerk ettiler.

I ııııh.

Bitti ve gitti!

Profesör hanım hâlâ hayattadır, emekli oldu.

Saçını asla boyamamıştı ve sonra da hiçbir zaman boyamadı, asla zaman kendi mesai arkadaşları hâricinde bir arkadaşı olmadı. Hafiften bunamaya başladı ve hürmeten dâvet edildiği her yerde oturacağı sandalyeleri, önündeki masayı kolonyalı mendillerle temizledi de temizledi…

Yâni, bu istibdat 12 senede sona erdi, müstebit de hâlâ temizlemekte her yeri.

Ama onu takan yok, idâre lâmbasına döndü gitti.

Hiçbir zâlim ilelebet bahtiyâr olmaz.

Ve bu dünya da ona asla kalmaz!

***

Bakın, Mason olduğu için pek bir gündeme düşen bir adam vardı ya: Breivik


22 Temmuz 2011’de, bir araca yerleştirdiği bombayı başkent Oslo’da hükûmet binası önünde patlattıktan sonra Utöya Adası’na geçip, burada kamp yapan Norveç İşçi Partisi’ne üye gençleri ateş ederek öldürmüştü; iki saldırıda toplam 77 kişiyi katletmişti. Adada, arkadaşları ile kamp yapan 18 yaşındaki Türk kızı Gizem Doğan da hayatını kaybetmişti.

Ben de televizyonda doğrudan teşhis koymuştum pek çok şeyi dikkate alarak ve “bu adam bir sosyopattır ve bunların cezaî ehliyetleri tamdır” diyerek.

İdam ve müebbet hapis cezasının bulunmadığı Norveç hukuk sistemindeki en yüksek cezaya çarptırılan Breivik’in durumu her beş yılda bir gözden geçirilecek. Norveç yasalarına göre, hüküm giyen mahkûmların cezaları “toplum için tehlikeli” olduklarına kanaât getirilirse arttırılabiliyor. Yâhut tekrar tekrar uzatılabiliyor...

Bakın bu 33 yaşındaki câninin avukatı Geir Lippestad neler yumurtladı: “Verilen cezadan memnun kaldık, tedavi kararı verilseydi karara itiraz edecektik. Mahkeme verilmesi gereken cezayı verdi”!


Kararı dinlerken suratındaki memnuniyete dikkat!

ABG’de böyle cânileri mutlaka “temizlerler” ama öyle ama böyle. Ama resmî infazla ama çatışmada vurarak ama “intihar ettirerek”… Çünkü orada, okyanusun öbür yanında çok rahatsızlar ve düzenlerini korumak için her şeyi yaparlar.

Peki, aynı ABG’nin Avrupa üssü olan Norveç’teki bu karar da neyin nesi?

Bence çok basit: Sâhibinin Sesi.

Kıt’a Avrupa’sında Türk ve İslâm düşmanlığını iyice pekiştirmek istiyorlar.

Bu -affedersiniz- herifin hapiste kaldığı her gün, kahramanlığı artacak ve bir canlı efsâne hâlini alacak. Manifestosu da bir kutsal kitap hâlini alacak, ırkçılık ve ötekileştirme çığ gibi büyüyecek!

Muhayyel kürdî bir Amerikan süper kahramanının baş düşmanı olan The Jocker ile kendini özdeşleşerek Batman filmini kana boyayarak 12 kişiyi öldüren James Holmes neydi? Akabinde Maryland eyâletinde kendisine “joker” diyen ağır silâhlı 28 yaşındaki Neil Prescott, işverenini tehdit ettikten sonra şikâyet üzerine, evinde 20’den fazla ateşli silâhla yakalandı. İşyerindeki herkesi havaya uçurmaya niyetli olduğu ileri sürüldü. Yakalandığında üzerinde “insanları silâhlar öldürmez. Ben öldürürüm” yazılı tişört bulunan bu genç adam neydi?

Peki, bunların ilham kaynağı kim bakın, gene Tom Waits isimli bir Hollywood karakteri:

ABG, Kıt’a Avrupası’na düşmanlık tohumlarını ekerken, kendini de vuruyor ama farkında değil; inanın ki farkında değil!

Farkında olsaydı eğer, bugüne kadar hemen her girdiği savaşta rezil olmazdı!

Bakın, yeni Hollywood filmlerinin hepsi sürrealist, büyüsel, ürkütücü, korkutucu, kısacası terörize edici mesajlarla dolu!

   Bizi hazırlıyorlar, Mars’a da gittiler.

      Ama çok erken, gene acele ediyorlar…

         Ecele gidiyorlar!

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 24 Ağustos 2012 Cuma

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©