M. Kerem Doksat | 28 Mayıs 2008 Çarşamba | 4846 |
Gazetelerde, televizyonlarda bir haber patladı: Avrupalı Parlamenterler, Türk Dışişleri Bakanı ile Türkiye'nin kırmızı bültenle aradığı PKK yöneticisini, Avrupa Parlamentosu'nda aynı salonda bir araya getirmeye kalkmışlar.Türkiye'nin kırmızı bültenle aradığı PKK'lı Gülabi Dere'nin Avrupalı Parlamenterler'le birlikte tezgâhladığı tuzak, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın Türk diplomatlar tarafından ikaz edilmesiyle ile aşılmış. Olay, Babacan'ın AB toplantıları için gittiği Brüksel'de yaşanmış.
Türkiye ile AB arasında iki toplantı varmış. Bunlardan ilki, Türk Dışişleri Bakanı'nın AB Dışişleri Bakanları ile AB Komisyon binâsında bir araya geldiği, "Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısı imiş. Komisyon binasının biraz ilerisinde, Avrupa Parlamentosu binâsında ise, Türk ve Avrupalı milletveerinin katılımıyla, "Türkiye-Avrupa Parlamentosu karma komisyon toplantısı gerçekleştiriliyormuş. Babacan, Dışişleri Bakanlarıyla toplantısının tamamlanmasının ardından, milletveerinin toplantısına da katılıp, bir konuşma yapmak üzere Avrupa Parlamentosu binasına geçmiş. İşte skandal da burada patlamış!
Avrupalı veer, Babacan'ın da katılıp bir konuşma yapacağı toplantıya, Türkiye'nin kırmızı bültenle aradığı PKK'nın yurtdışındaki elebaşlarından Gülabi Dere'yi de dâvet etmişler. Brüksel polisi de, kırmızı bültenle aranan Dere'yi değil tutuklamak, normâl insanların bile izinsiz alınmadığı, pek çok arama ve güvenlik soruşturmasından sonra girebildiği Avrupa Parlamentosu'na kabûl etmiş. Amaç, Türkiye Dışişleri Bakanı ile PKK'lı teröristi aynı salonda bir araya getirip, terör örgütüne bir şekilde "tanınma sağlamaya çalışmakmış.
Babacan daha Avrupa Parlamentosu salonuna girer girmez, Türk diplomatlar tarafından ikaz edilmiş. O da, AP'deki muhataplarına, bu adamla ile aynı salonda bulunmasının mümkün olamayacağını söylemiş. Avrupa Parlamentosu yetkilileri, Babacan'a "Gülabi Dere, salonda sâdece 15 dakika kalıp çıkacak, n'olcak Jesus aşkına, birazcık anlayışlı olun, ayıp ama filân demişler. Allah'tan bebek yüzlü ama yüreği vatan ve millet sevgisiyle dopdolu olan Babacan'ın buna karşı tavrı değişmemiş ve "Allah Peygamber aşkına, o şahıs orada olduğu sürece, o salona girmem diye ısrarını sürdürmüş. Durun, daha bitmedi, bunun üzerine, Avrupa Parlamentosu yetkilileri, salondaki Dere'yi "ikna etmeye çalışmışlar. Terörist, önce çıkmak istememiş, ancak daha sonra, "bir şekilde salondan ayrılmaya "ikna edilmiş.
Gülabi Dere'nin çıkmasının ardında, Avrupa Parlamentosu toplantı salonuna giren Babacan, babalar gibi kükreyerek konuşmasını yapmış ve sert bir ton kullanarak, "senin teröristin, benim teröristim olmaz mesajını vermiş. Bunları işiten Avrupalı parlamenterler rezil kepaze olmuşlar, nerelere sığacaklarını bilememişler, hâttâ henüz AA tarafından resmen onaylanmayan haberlere göre, toplu hâlde intihar etmişler!
*
İmdi ve dahi şimdi, benim gariban yurdum insanı bu civanmertliği gururla ve sevinçle karşılar eminim ki; sadaka kömüre de dua eder onlar.
Ben ise delirmiş durumdayım.
Sen bu memleketin Dışişleri Bakanı'sın, eski tâbiriyle Hâriciye Vekili! Temsil ettiğin devletin kırmızı bültenle arattığı câniyi seninle ve temsil ettiğin devletle aynı kerteye oturtacak, aynı seviyeye çekecek böyle bir komploya vereceğin, verebileceğin tepki bundan mı ibâret olacak!
Ayıp, utandım, hicap içindeyim.
Derhâl bütün ekibini toplayıp orayı terk eder ve memleketine dönersin. Başbakanın da sokaktaki adamlara, çiftçilere, Kadınlar Toplantısı'ndaki şûlebaşlı hâtunlara eril tavırlarla babalanmayı bırakır, Brüksel'de yaşatılmak istenen bu hâince rezilliği en üst seviyeden babalar gibi tel'in edersiniz, kınarsınız.
Devletlû sürekli bağırıp çağırıyor.
Öfkesi bir beyin tümörü gibi katlanarak tırmanıyor; bâzen kendinden dahi geçiyor.
Ama iş Batı'ya, Sam Amca'ya geldi mi, yumuşacık ve mes'ûd, bahtiyar, hâttâ hayran hayran bakar hâl alıyor.
Yâhu, bu AKP'nin içinde gururlu, bu aşağılamalara karşı çıkan, onuru ve millî hassasiyeti olan hiç kimse yok mu? Eminim ki vardır, neden sükût eylemektesiniz?
Zâten bir işe yaramayan ana muhalefet partisinin (ismi CHP idi gâliba) telefonlarını dinleyecek kadar paranoyaklaşırken, Türkiye'nin rezil edilmesine karşı hiç mi merakınız yok?
Batı, sâdece ve sâdece güçten anlar. Onlara anlayacakları dilden hitap etmezseniz, bu istiskaller ve kepâzelikler artarak sürecektir.
Bir gün gelir sokağa çıkamazsınız beyler. Bu böyle gitmez, o şehitlerin anaları, babaları, kardeşleri, ahmak zannettiğiniz bu halk uyanır, uyandırılır.
Ayrılıkçı Kürt Partisi'nden rey kapmak için Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'ndan Kürtçe neşriyat yaparak da zâten kendinizi âit hissetmediğiniz necip Türk Milleti'ne çok büyük kötülük etmektesiniz. Siz içeride anadilde eğitim ve yayın temellerini târumar ederseniz, onlar da Gülabi Dere'leri burnunuza sokarak dalgalarını geçerler.
Heyhat!
Bakalım daha neler göreceğiz.
Mehmet Kerem Doksat - İstinye - 28 Mayıs 2008 Çarşamba