M. Kerem Doksat | 25 Kasım 2008 Salı | 6879 |
İnternetten bomba gibi bir belge düştü önüme, sağ ol Atakan.
Diğerleriyle pek ünsiyetim yok da, nedense samimiyetine asla güvenmediğim Hulki Cevizoğlu ve Can Dündar ikilisinin muazzam bir ortak yönleri varmış. Hulki Cevizoğlu ile muhaberemizi (hâttâ muharebemizi) geçmiş yazılarımda bulabilirsiniz.
Bir dönem bütün tasavvuf ehlini sapık ilân eden, masonluğa ve Rotaryenliğe saldıran -acaba Özgür Masonlar Büyük Locası hâriç mi, kendisinin orayla bir alâkası yok mu-, şimdilerde müthiş mübalâğalı bir Atatürkçü kesilip durmadan, çalakalem imlâsı da, kurgusu da perişan kitaplar yazan bu entellektüelimizin bu grafomanisinin temelini merak ederdim hep; meğer bir misyonla özel eğitim almışmış!
Pamukçuk'tan başka "dış yatırımlar" yapıldığı da gittikçe ortaya çıkıyor!
Turgut Özal tarafından yurtdışına gönderilen gazetecilerin ilk kafilesinde yer alan Hulki Cevizoğlu'nun 1987 yılında yazdığı MİSYON adlı bir kitabı var; hiç aramayın, piyasada bulamazsınız, çünkü "yok edilmiştir".
Hulki Cevizoğlu nedense artık esamisi okunmayan bu kitabında kendilerine yüklenen bir misyonla yurtdışına gönderildiklerini ama sonra nasıl işin skandala dönüştüğünü anlatır.
Kafilede Lale Sarıibrahimoğlu, Belgin Akaltan, Deniz Dülgerler, Berrin Tuncel, Derya Sazak, Hulki Cevizoğlu ve Can Dündar vardır.
Yâni 4 kadın, 3 erkek.
Örtülü ödenekten Londra'ya gönderilen gazeteci kafilesinin içindeki erkeklerden biri bıyıklarını kestirip, küpe taktırır ve Gay Club'a üye olur.
Hulki Cevizoğlu bu gelişmeyi Misyon kitabının 81 ve 82. sayfalarında şöyle anlatır:
"Ne deli ne depdeli kulağı küpeli. Londra, 11 Haziran 1986, Çarşamba.
Pronounce (telâffuz) dersine girdim. Biz yaşlarda bayan hocamız Jo, radyo haberlerini kaydettiği kaseti dört kişiye verdi. Yandaki küçük odaya geçtik. Tam kaseti dinlemeye başlamıştık ki, arkamdan birisi Türkçe 'merhaba' diye seslendi. Gelen X idi. Döndüm. Aa! Bıyıkları yoktu. Kesti mi, kaza mı oldu gibi sorgularcasına bakarken, sağ kulağındaki küpeyi fark ettim.
Mercimek büyüklüğünde, gümüşe benzer, beyaz bir küpeydi kulağındaki. 'Ne zaman yaptın? Nerede deldirdin?' diye sordum. Oturdu gülerek yanıtladı:
'Gay dükkânında yaptırdım'.
Gay, İngilizce'de "ibne", "homoseksüel" anlamına geliyordu. Pek çok İngiliz genci, fraksiyonlarına göre sağ ya da sol kulaklarına böyle küpe takıyordu. Bizim X de, bir süredir, kulağını deldireceğini söylüyordu ama espri yapıyor diye alıyordum.
'Niçin böyle yaptın?' dediğimde, şu yanıtı aldım:
"Gay Kulübe üye oldum. Artık akşamları arkadaşsız kalmayacağım".
Şimdi, "ne var bunda diyeceksiniz?
Benim düşüncem o ki, birileri bize iyi polisle kötü polisi oynattırıyor.
Biz de sabahlara kadar bu adamları seyrediyor, onlardan bahsediyoruz.
Hepsi de birer marka ve gündemi tâyin ediyorlar, bu arada ümüğümüz sıkılıyor
Milliyetçi Hareketsizlik Partisi'nden ve Arap Kürt Partisi'nden sonra ne oluyor
Atatürk'ün kurduğu partinin başkanı siyasî İslâm'ın simgesi olduğunu ahmakların
dahi bildiği kara çarşaflılara parti rozeti takarak, misyonunu yerine getiriyor!
Mehmet Kerem Doksat - İstinye - 25 Kasım 2008 Salı