İNTERNET: BELÂ MI, DEVÂ MI?

M. Kerem Doksat      26 Temmuz 2012 Perşembe      4907



Ergenler ve gençler arasında süratle yayılan bir salgın var: İnternet tutkusu, hâttâ bağımlılığı. Hemen her hafta birkaç genç insanı bu dertten kurtarmak için tedaviye alır olduk. Aslında her yaşta rastlanan bu yeni hastalık en vahim ve "ölümcül" olarak hedef olarak gençleri vuruyor.

İnternet ilk kurulduğunda, pek çok sosyolog ve psikolog bu yeni "oyuncağın" kimselerin işine yaramayacağını ve tutmayıp söneceğini iddia etmişlerdi.

Ne kadar ironik değil mi? Bugün ise vazgeçilmez, onsuz yaşanamaz bir hayatî ihtiyaç hâlinde. Dünyânın herhangi bir yerinden, tam öteki tarafa saniyelik gecikmeyle elektronik mektup yollayabiliyor, henüz pek inkişaf etmese de yakında mükemmelleşeceği kesin olan web kamerası, internetten telefon ve görüntülü mesajlaşma sistemleriyle istediğiniz kişiyle temâs kurabiliyorsunuz.

Yakınlarda katıldığımız bir kongrede, Toronto'daki otelimizdeki hızlı internet bağlantısından "MSN Messenger" ile kuzenim ve karısıyla görüntülü sesli konuştuğumuzda bu hâdisenin ihtişamını bir kere daha fark ettik. Arama motorlarıyla hemen her bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Hele (tabii ki hoş değil ama yapan çok) şifre kırmayı bilenlerin burun sokamayacakları hiçbir yer yok gibi. Rezervasyonlarınızı, biletlerinizi ayarlayabiliyorsunuz. Siparişlerinizi verebiliyorsunuz.

Uluslararası katılımlı zekâ ve strateji oyunları oynayabiliyor, dahası, evinizden hiç çıkmadan borsa veya e-ticaret yoluyla köşeyi dönebiliyorsunuz.

Bunlar işin olumlu yanları.

Bir de madalyonun öteki yüzü var: Vaktinin hemen hemen tamamını ekran karşısında geçiren, gerçek âlemden sanal âleme kayıp gerçeklik duygusunu yitirip otistikleşen, hâttâ Şizofreni'ye kadar kayan epey genç var. Mahcubiyet, çekingenlik gibi sebeplerle toplum içerisine karışamayan veya üşenenler için bu sanal dünya bir hârika. Ama tam bir kısır döngü de başlıyor; gerçeklerden kaçtıkça içlerine kapanıyor, kapandıkça daha çok internetteki sanal arkadaşlara dalıyor, daldıkça da daha fazla yabancılaşıyor kişi.

Her şeyin bir tadı, bir orta noktası var sevgili dostlar.

İşi tadında bırakmayı bilmek gerek.

Hiçbir sanal arkadaş gerçek bir dostun, sanal oyun tiyatronun yerini tutamaz. Yoksa iş bir hastalık hâline dönüşebiliyor ve vahim sonuçlara ulaşılabiliyor.

   Dozunda internet pek çok derde devâ: Bilgiye ve arkadaşlara hızlı ulaşma gibi.

      Ama aşırısı da tam bir belâ: Akıl hastalığı gibi!

         Sevgiyle kalın.

Prof. Dr. M. Kerem Doksat; Psikiyatr
Uz. Dr. Neslim Doksat; Çocuk Ergen ve Genç Psikiyatrisi Uzmanı

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©