KENDİNİ TÜRK HİSSETMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

M. Kerem Doksat      11 Nisan 2013 Perşembe      4811





Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Diyarbakır’da tutuksuz yargılandığı KCK/TM ana dâvâsında konulan yurtdışına çıkış yasağı 5 Nisan’da yasağın kalmasından 3 gün sonra ilk ziyaretini İran’a gerçekleştirdi ve önceki gün Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı'nın (isme bakın) toplantısına katılmak üzere Tahran’a gitti.


Yarın da Diyarbakır’a dönüp, başkanı olduğu GAP Belediyeler Birliği toplantısına katılacağı belirtildi.

Bu adam bize “ha stir” diye bağıran kişidir!

Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması T.C.'nin devlet kurumlarındaki tabelâlardan kaldırılmaya başlanması tartışmaya sebep oldu. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Bakanlığın altındaki kurumlarda TC kullanılmasına gerek yok. Bundan sonra böyle devam edecek" dedi.

CHP ve MHP milletvekilleri, kamu kurumlarından art arda gelen kararların hükûmet politikasındaki yerini öğrenmek amacıyla konuyu Meclis gündemine taşıdılar. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, yeniden yapılanma gerekçesiyle bağlı kurumlara gönderdiği yazıda, sağlık kurumlarında “T.C. Sağlık Bakanlığı” yazılı tabelaların değiştirilmesi tâlimatını vermişti.

T.C. Ziraat Bankası’nın internet sitesi ile bankanın şubelerindeki tabelâlardan da “T.C.” ibâresinin kaldırıldı.

***

Ergenekon” davasının önceki gün yapılan duruşması sırasında Silivri Cezaevi önünde çıkan olayların ardından göstericilerin çevreye verdiği zarar yaklaşık 24 bin lira olarak hesaplandı. 

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan aldığı bilgiye göre, 8 Nisan’daki “Ergenekon” davasını protesto etmek amacıyla Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nin önünde toplanan kalabalığın verdiği zarar, tutanak altına alınırken kamerayla kayıt da yapıldı. Cezaevi lojmanlarının bulunduğu nizâmiyede görevli infaz koruma memurları tarafından düzenlenen tutanağa göre, duruşmayı izlemeye gelen göstericilerin saat 11:15’te polis barikatını yıkarak lojmanların bulunduğu alana girdikleri, polis ve jandarma görevlileri tarafından engellendikleri belirtildi.

Göstericilerin verdiği zararın tespitine ilişkin mimar, elektrik mühendisi ve infaz koruma memuru tarafından hazırlanan başka bir tutanağa göre de hasar gören yerlerin metrajı çıkarılarak toplam maliyetin hesaplandığı ifâde edildi: “Lojman nizâmiye nöbetçi kulübesinin 4 adet camı ve kapısı kırıldı. Kapı ve camın maliyeti bin Lira. Su satış yerinin kırılan 5 adet camının maliyeti 520 lira. Otobüs durağının 2 adet kırılan camının maliyeti 150 Lira. Lojman nizamiye çevresinin kafes teli, beton direği ve jiletli teller yerinden sökülerek, 20 adet beton direk yıkıldı. 8 adet beton direk kırılırken 105 metre jiletli tel deformasyona uğradı. Bunların genel onarımı 7 bin 44 Lira. Nizamiye yanındaki câminin istinat duvarları üzerinde bulunan ve kırılan 18 adet plastik set üstü bahçe aydınlatma armatürlerinin maliyeti 630 Lira. Câmi içindeki yaklaşık 200 metrekare halı çamurlanırken temizlenme maliyeti 500 Lira. Nizâmiyenin araç giriş ve çıkış bariyer kolu ayağı ile bariyerin tepe lâmbası kırıldı, kollardaki sensör parçalandı. Bariyer gövdesinin mekanik, hidrolik, motor ve kontrol kartı arızalanırken bunların maliyeti bin 400 Lira. Kırılan lojman girişindeki süs havuzunun etrafındaki armatür ve projektörün maliyeti 710 Lira. Alışveriş merkezinde kırılan market camının maliyeti 20 Lira. Yeni adliye binası otoparkının 250 metre uzunluğundaki dekoratif tel ve direkleri zarar görürken, bunların maliyeti 12 bin Lira. Hasar tespitlerinin işçilik dâhil hesaplanan maliyeti ise KDV hâriç 23 bin 974 Lira”.

***

Başbakan’ın emri olmadan(!) kendi öz iradeleriyle harekete geçen Başsavcılık bu kararları verdi.

Bu absürditeyi kimse “yutmaz” çünkü milleti galeyana getirmek için özellikle yapılıyor her bir şey.

Daha önce “çifte-açmaz”, “Pavloviyen şartlandırma” ve “Seligmaniyen öğrenilmiş ahmakça iyimserlik” mekanizmalarından bahsetmiştim.

Görünen o ki, ABD fena hâlde köşeye sıkıştı ve Başbakan’ın da sultanlık sevdâsını kullanarak işi ivmelendirmeye (müzikte accelerando diye geçen terim) karar verdiler ama bu bestenin armonisi de, kompozisyonu da bozuk, makam da tutmuyor; olsa olsa agitato diye tasvir edilebilir! Kore’de garip işler dönüyor, KKTC elden gidiyor, Rusya uyanıyor, Çin gürlüyor.

ABD’nin çene deformiteli Dışişleri Bakanı John Kerry, daha önce hem kendisi, hem de selefi Hillary Clinton tarafından kullanılan “Türk halkı” (Turkish nation/Turkish people) ifâdesini “Türkiye vatandaşları” ifâdesi ile değiştirdi. Aslında burada kullanılan “citizens” lâfı Amerikanca’da sâdece “tebaa, vatandaş, uyruk” anlamlarının hâricinde “halklar” anlamına da gelir çünkü oranın yönetim tarzı ve kavramı böyledir.


Sık sık da gelecekmiş.

Silivri’ye giden epey kişiyle konuştum (sıhhatim elvermediği için ben yoktum); olaylar tam aksine cereyan etmiş ve şehir suyuna karıştırılmış olarak göstericilerin üzerine biber gazı sıkılmış. Milletvekilleri, üniversite mensupları, öğretim üyeleri, sivil toplum hareketlerinin liderleri, mensupları, gazeteciler… Hepsi nasibini almış.

Etnik zihniyeti atamamış ve tamamen feodal değerlerle bezenmiş bir Kürt Milleti zorla yaratıldı ama binlerce senelik Türklük ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Hesaplamayı ihmâl ettikleri bir şey var:

Türk Milleti hoşgörülüdür, sabırlıdır ama mazotlu motor gibidir; bir kere ateş aldı mı onu tutamazsınız.

Nitekim yandaş medya istediği kadar gizlesin, yurdun dört bir yanında Türk-Kürt kapışmaları başlamıştır.

Zor, oyunu bozar!

Bundan sonra olup bitecekler başta Başbakan olmakla birlikte, bütün AKP üyelerinin sorumluluğu altındadır.

Sağcılık, solculuk gibi çağdışı şeyleri aşan gerçek Türk münevverleri (aydınları) bir araya gelmekte, bastırılmaya çalışılan millî refleksler sür’atle doğmaya başlamıştır.

Çok da isabetli olmuştur. Çünkü Bolşevik-Menşevik ayrılmasındakine benzer bir fiilî durum yaşanıyor. Menşevikler “bekleyelim, nasıl olsa teoriye göre önünde sonunda proletarya iktidarı ve Komünizm kurulacaktır” derken, Bolşevikler “buna tahammülümüz yok, bir ân evvel silâhlı devrim” diyerek Lenin cânisinin liderliğinde SSCB’yi kurmuşlar ve yüz milyonları soykırımla, aç bırakarak, işkence ederek katletmişlerdi.

Sonra Derin Dünyâ Devleti’nin ilâhları karar verdi ve Mihail Sergeyeviç Gorbaçov isimli, alnında SSCB haritası şeklinde bir hemanjiyom olan bir adam. Tıpkı Cumhurbaşkanımız Gül gibi, o da Exeter Üniversitesi formasyonlu; tıpkı Fehmi Koru, Nevzat Yalçıntaş gibi…


Eski dostlar.

Londra yakınlarında bulunan Exeter Üniversitesi. İngiliz istihbarat servisi mensuplarının ana ocağı gibidir burası. Yâni MI6 ajanlarının büyük çoğunluğu bu okulda öğrenim görüyor. Bu üniversite sâdece İngiltere için değil, özellikle Ortadoğu ülkelerine de ajan yetiştirmekle ünlüdür. Buradan mezun olanların özellikle İslâm ülkelerinde önemli mevkilerde (siyasî, ekonomik ve üniversite kadrolarında) yönetici olarak görev yaptığı biliniyor. Üniversite o kadar iyi eğitim veriyor ki okulun kıyısından köşesinden geçenler bile ülkelerinde önemli mevkilere geliveriyor: Exeter Üniversitesi’nin enstitülerinden birinin adı Arap ve İslâmî Araştırmalar Enstitüsü. Burada bölgenin tarihi, kültürü ve dilleri öğretildiği için, bölge konusunda uzman olmak isteyenler MI6 ajanları mutlaka buradan geçiriliyor. Enstitü’nün başında Prof. Dr. Tim Niblock bulunuyor. Bu isim tanıdık; dönemin (2005) Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e Exeter Üniversitesi fahrî doktora unvanını veren kişi.
Sabahaddin Zaim ve Nevzat Yalçıntaş ve Millî Kültür Vakfı’nın bursu ile İngiltere’ye giden Abdullah Gül’ün Exeter Üniversitesi’yle öğrencilik ilişkisi 1970’lerin sonlarına dayanıyor.


Nereden nereye.

Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, 1 hafta içerisinde, tek silâh bile atılmaksızın koskoca SSCB’yi “bitirdi”. Vatana ihânetten yargılanacağına, Nobel Barış Ödülü aldı! Ne trajikomik bir hâdisedir ki, bu tören esnâsında Mihail Sergeyeviç Gorbaçov sızıp kaldı, görevliler Rus lideri uyandırmak için hayli çaba harcadı. Bu durum ilginç esprilere de yol açtı. Esprilerin ana konusu Gorbaçov’un toplantı öncesinde Hollywood’un ünlü aktörü Sean Penn ile de sohbet etmesiydi. Salondakiler, Gorbaçov’un, Penn ile geçirdiği zaman sebebiyle yorgun düşüp uyuyakaldığı esprileri yaptı.


Uyuyan adam

İşte o günlerden birinde, ünlü İngiliz gazeteci-yazar Andrew Mango, Türkiye üzerindeki çalışmalarını engin “Middle East” tecrübesiyle harmanlayıp âdeta yaşayan bir hazineye dönüşen “Bay Mango”, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den bahsetmişti. Bir dönem İngiliz politikasının “Demir Lady’si” olarak bilinen eski başbakan Margaret Thatcher’in, Gorbaçov için söylediği bir cümleyi hatırlattı: “One can do business with him” yâni “onunla iş yapılabilir” demişti Thatcher, Gorbaçov için. Tecrübeli gazeteci Andrew Mango, aynı politik prensibin iç ve dış politik arenada saygınlık kazanan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül için de geçerli olduğunu savunuyordu ve şöyle dedi: “Abdullah Gül, özellikle İngiliz politikacılar arasında uzlaşma timsali olarak görülüyor. Özellikle, AB müzakereleri içinde gerçekten çok istekli ve faâl rol oynadı. Bu da, Türkiye’nin adaylığını baştan beri destekleyen İngiliz’lerin gözünden kaçmadı. Sevilen bir politikacı, makûl bir insan. Uzlaştırıcı bir kimliği var. Bu kimlik hem yurt içi hem de yurt dışı meselelerinde yapıcı olabilir. İngiltere’de okuduğu için, özellikle buradaki çevrelere yakın duran bir akademik geçmişi var. Kısacası, cumhurbaşkanlığı için ideâl aday Abdullah Gül bence”.

Haydi, günümüze dönelim…

Demir Lady, Alzheimer hastalığından öldü. Eski başbakanın “gereksiz masraf olacağı” gerekçesiyle, devlet töreni yapılmasını istemediği biliniyor.

O dönemlerdeki ABD Başkanı Ronald Reagan da öyle gitmişti.

Demir gibiyken.

Son demler.

26 Aralık 2011’de Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in kendisi gibi görevi bırakma zamanının geldiğini söyledi. Rusya’nın modern tarihi açısından son günlerde yapılan gösterilerin tarihi bir öneme sahip olduğu değerlendirmesinde bulunan eski Sovyet lideri, “Gelecek yıl Rusya açısından çok önemli. Önümüzdeki 6-12 yıl için neler olacağına karar verilecek.” hatırlatmasında bulundu. Rusya Başbakanı Putin’in Sovyetler Birliği’ni dağılmaktan kurtaramadığı için sitem ettiği Gorbaçov’a bir eleştiri de Basın Danışmanı Dmitri Peskov’dan geldi: “Biz ve kişisel olarak kendim Gorbaçov’a saygı duyuyorum. Ancak ben Sovyetler Birliği’nde 1967’de dünyâya geldim. O bu ülkenin lideri olduğu yıllarda bu ülke ayakta kalamadı”!

***

Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek ama ABD’deki hesap Türkiye’de tutmayacak. Bunu bir sezgi veya vahiyle öngörmüyorum, tarih ve sosyal psikoloji bilgimin rehberliğinde düşünüyorum. Vietnam’daki gibi rezil olacaklar. Burası Japonya da değil ki nükleer bomba atsınlar!

Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitâbesini duvarımıza asıp her gün okuyalım ve çocuklarımıza, yakınlarımıza okutturalım.

   Söndüğünü zannettikleri reflekslerimiz presto (çok hızlı) şekilde doğacaktır!

      Doğdu bile…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 11 Nisan 2013 Perşembe

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©