KURBAN KESME HAKKINDA

M. Kerem Doksat      25 Ekim 2012 Perşembe      9277



Sevgili Mekâncılar,

Önceki makalelerimde belirttiğim gibi, dinlerin hepsi memetik havuzlar ve bol mutasyona uğrayarak durmadan değişiyorlar.


Korkulan ilâhlara yaranmak, perestiş etmek, sonunda da kurban vermek insanlık tarihi kadar eski bir davranış tarzıdır.

İş İslâm olunca, ortalık karışıyor ve sular, seller gibi akan hayvancıkların kanları denizi dahi kırmızıya boyuyor!


Bunun neresi din!

İslâmiyet açısından, öncelikle Kevser Sûresi’nden bahsetmek icap ediyor…

Kevser Sûresi ve Tefsiri

Bismillahirrahmanirrahim, innâ a’ taynâkel-kevser fe-salli li-rabbike venhar inne sânı eke hüvel ebter”.

“Biz sana kevseri verdik, o halde sen de Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Asıl zürriyetsiz olan, sana buğzedenin kendisidir”. Kevser sınırsız bolluk, maddî ve mânevî çokluk, kalabalık nesil. Cennet’te bir havuzun adı, âb-ı kevser: kevser suyu, şerâb-ı kevser: kevser şarâbı gibi mânâlara geliyor.

Gelelim bu âyetle ilgili sonsuz tefsirlerden birkaçının özetine: Burada kullanılan "Kevser" kelimesinin tam karşılığı sâdece lisanımızda değil, hiçbir lisanda bir tek kelime ile verilemez. Bu kelime, kesretin mübalağa sigasıdır. Lûgat mânâsı, "sınırsız bolluk"tur. Ama burada kullanılış biçimi ile sâdece kesret değil, aynı zamanda hayır, iyilik ve nimette de bolluk anlamı taşır. Bu kesretten, ifrat ve çokluğun en aşırısı kastedilmiştir. Bundan kasıt, bir hayır ve iyilik değil, sayısız iyilik ve nimetlerin çokluğudur. Sûrenin tarihî arka-plânında açıkladığımız gibi, o zamanki şartlar göz önüne alınırsa, düşman, Hz. Muhammed’in her bakımdan kötü durumda olduğunu zannediyordu. Onlara göre Hz. Muhammed kavminden kesilmekle çâresiz kalmış, ticareti mahvolmuş, ismini devam ettirebilecek erkek çocuğu ölmüş, yanında sayılı birkaç kişiden başkası yer almamış, değil Mekke'de, bütün Arabistan'da kulak asılmayan bir dava edinmişti. Onun için Kureyş’lilere göre Hz. Muhammed’in kaderi, bu davada başarısız olacağı ve öldükten sonra da onu hatırlayan kalmayacağıydı. Bu şartlarda Allah tarafından "biz sana Kevser verdik" buyurulmuştur. Buradan kendiliğinden şu anlam çıkmaktadır: "Muhaliflerin zannediyorlar ki, sen mahvoldun. Sana daha önce verilen nimetlerden de mahrum olduğunu sanıyorlar. Ama gerçek şu ki, biz sana sınırsız iyilik ve sayısız nimetler bağışladık." Bu nimetler arasında Hz. Muhammed’in sâhip olduğu sayısız ahlâkî faziletler de vardır. Bunun içine nübüvvet, Kur'ân, ilim ve hikmet gibi büyük nimetler de girer. Bu, tevhid ve hayat nizamının nimetine de şâmildir. Bu nimet, herkesin anlayacağı, akıl ve fıtrata uygun, bütün dünyâya yayılabilecek özellikteki evrensel usûlleri içerir ve sürekli yayılmaya devam edecektir. Allah'ın Hz. Muhammed’e ne kadar bol nimet nasip ettiği bu dünyâda da görülebilir. Bunun dışında "kevser"den murad, iki tane daha büyük nimettir. Allah bunları Hz. Muhammed’e ahirette verecektir.Onların mâhiyetini anlama imkânımız yoktur. Onun için Hz. Muhammed bunları açıklamıştır. Buna göre Kevser'den murad, kıyamet günü haşr meydanında Hz. Muhammed’e verilecek olan bir Kevser havuzudur. İkincisi, Hz. Muhammed’e cennette verilecek olan Kevser nehridir. Bu ikisi hakkında çok hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadisler o kadar çok raviden nakledilmiştir ki sıhhati hakkında en ufak bir şüpheye bile mahâl yoktur.

*

Meselâ şu son cümlelere tekrar bakın: “Bu ikisi hakkında çok hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadisler o kadar çok raviden nakledilmiştir ki sıhhati hakkında en ufak bir şüpheye bile mahâl yoktur”.

Günümüzde tek bir sahih hadis mevcut mudur diye sorarsak, cevap “hayır” olacaktır.

Sahih-i Buhari (Arapça: صحيح البخاري), (el-Câmiu's-Sahih) ilk neşredildiğinden bu yana o kadar o kadar şişmiştir ki, sırf bu vâkıa dahi irrasyoneldir.

Meselâ bakın: 24 Ekim 2012 - 10:28

İlâhiyatçı Profesör Zekeriya Beyaz'dan sonra kurban kesme konusundaki en tartışmalı ikinci açıklamayı Muhalif İslâmcı yazar İhsan Eliaçık yaptı. Habertürk ekranlarında Pelin Çift'in programına konuk olan Eliaçık, kurban kesmenin Şaman geleneği olduğunu savundu ve şöyle söyledi: “Hacca gitmeyenlerin kurban kesmesine gerek yoktur. İslâm’da 3 mezhebe göre kurban hacca gidenler tarafından yerine getirilir. Sâdece Hanefî mezhebindeki küçük bir gruba göre herkes kurban kesmelidir. Kevser sûresinde namaz kıl, kurban kes dendiği iddia edilir. Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tercih ettiği görüş marjinal bir görüştür. Çoğunluğun görüşü benim savunduğum görüştür. Durum amuda kaldırılarak farklı gösteriliyor.

e

e

e

*

Kur’ân-ı Kerîm’in Yazıya Dökülmesinin Tarihi Hikâyesi Dahi Şâyan-ı Dikkattir.

Sahâbe, Hz. Muhammed’in zamanında Kur’ân’ı tamamen ezberlemiş ve yazmıştı. 23 yıl boyunca Cenab-ı Hak’tan gelen vahiy önce Hz. Muhammed tarafından ezberleniyor, vahiy kâtiplerine okuyarak yazdırıyordu. Bu arada okuma yazma bilen-bilmeyen diğer sahâbeler de Kur’ân’ı ezberliyorlardı. Hz. Muhammed Kur’ân’ın sadece ezberlenmesini yeterli görmüyordu. Sayıları 40’ı bulan vahiy kâtipleri “kemik, tahta, papirüs, deri ve kiremit inceliğindeki pişirilmiş tuğlalardan” bulabildikleri mâlzemeler üzerine yazıyorlardı. Hz. Muhammed zamanında vahiy ömrünün son zamanlarına kadar devam ettiği için iki kapak arasına alınamamıştı. Ebûbekir’in halifeliği zamanında meydana gelen Yemame Savaşı’nda 70 kadar hâfız sahâbenin şehit olması Müslüman’ları telaşlandırdı. Hz. Ömer’in teklifi ile hâfız ve vahiy kâtiplerinin en meşhuru olan Zeyd bin Sâbit başkanlığında bir komisyon oluşturuldu. Komisyon, sahâbede bulunan Kur’ân nüshalarını, Hz. Muhammed’in huzurunda yazıldığına dâir iki şâhit şartı ile toplattı. Böylece yazılı bütün metinler toplanarak bir araya getirildi. Kur’ân’ın asıl nüshası yazılarak Halife Hz. Ebûbekir’e teslim edildi. Bu nüshaya “İmam Nüsha (Mushaf)” denildi.

Hz. Ömer’in halifeliğinde Kur’ân öğrenimine ve hâfızlığa önem verilmiş, hâfız sahâbeler, yeni İslâm’a giren bölgelere gönderilerek eğitime devam edilmişti. Hz. Osman’ın zamanında Kur’ân eğitiminde bütünlük sağlamak için “İmam Mushaf” esas alınarak 7 nüsha yazdırılarak çoğaltıldı. Bunlar, Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra’ya gönderildi. Bu yedi nüshadan birisi İstanbul’daki Topkapı Müzesinde, diğeri ise Taşkent Müzesinde bulunmaktadır. Şu anda dünyânın her yanında bulunan, okunan, ezberlenen Kur’ân’la, İstanbul ve Taşkent’teki Hz. Osman’ın yazdırdığı Kur’ân arasında hiçbir farklılık söz konusu değildir.

Buna dahi ihtiyatla yaklaşan tarihçiler ve çok ilginç bir kitap da var, aşağıda kapağını ve girişini göreceksiniz.


*

Ben bütün kutsal kitapların müteşâbih (teşbihe açık) olduğunu düşünürüm ve inancımı, tercihimi ona göre tanzim ederim. Çünkü bütün kutsal âddedilen kitaplarda öyle ifâdeler ve vaatler, emirler vardır ki, akılcı düşünceden azıcık nasibi olan herkes bunlara dehşetle bakakalır. Gerek Tevrat’ta, gerekse Kur’ân’da bunlar hiç de az sayıda değildir. Bir tek Yeni Ahit’te pek yoktur ama o da Eski Ahit’le beraber okunur.

Bu açıdan bakarsanız, kesilecek olan kurbanın ne olacağı da temsilî ve tasvirî olarak çok geniş bir yelpazede değerlendirilebilir.

Tıpkı şeytan taşlamak gibi… Sanki orada ontolojik anlamda bir Şeytan var da, onu mu taşlayacaklar? Bâtınî mânâda taşlanan şey kişinin kendi günahları, ayıplarıdır. Taş dahi bir semboldür.

İşte, bu sebeple, “hayvan canı almak” mânâsında İslâm'da kurban kesmek farz da, vâcip de değildir, olamaz. Doğrusu Hac Bayramı'dır, arife kelimesi de Arafat'tan gelir.

İlâhlara kurban verme mitosu belki de insanlık tarihi kadar eski.

Bize de Hz. İbrahim'le ilgili rivayetten geçmiş.

Kurban Bayramı (Arapça: عيد الأضحى; 'Īd al-'Adhā, Farsça: عید قربان; Eid-e Gorbān), Müslümanlar tarafından Hicrî Takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan bir dinî bayramdır. Zilhicce ayının onuncu, on birinci ve on ikinci günlerine 'Eyyâm-ı nahr' (Kesme günleri) ve bir önceki gün olan Zilhicce ayının dokuzuncu gününe Arife denir. Kurban Bayramı, aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke'de hac fârizasını ifa ettikleri vakittir.

Kurban Bayramı, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan birçok ülkede dinî bayram olmasının yanı sıra resmî tatil ilân edilir. Ramazan Bayramı ile beraber İslâm dinindeki en önemli iki bayramdan biridir.

Hicrî takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar güneş temelli Miladî Takvim’den 11-12 gün kısadır. Bu sebeple Kurban Bayramı her sene 11-12 gün daha erken kutlanır. Yaklaşık 33 senede bir bayramı aynı tarihlere tekabül eder.

Konunun Mitolojik Yönü

Tanah’a göre İbrahim'in, eşi Sara'dan bir çocuğu olmuyordu ve İbrahim, Sara'dan bir çocuğu olması durumunda bunu Tanrı'ya Kurban olarak adadı. Tanrı, "İshak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git" dedi, "orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.", 8-9-10-11-12-13: İbrahim, "Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak" dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Tanrı'nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak'ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB 'bin meleği göklerden, "İbrahim, İbrahim" diye seslendi. İbrahim, "işte buradayım" diye karşılık verdi. Melek, "çocuğa dokunma" dedi, "ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı'dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin". İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu" (Yaratılış: 22:2-8-9-10-11-12-13).

Kur'ân metinlerinde bahsi geçen çocuğun "yumuşak huylu bir erkek çocuk" olmasından bahsedilip ismini belirtilmemiştir (Sâffât Sûresi: 101). Fakat genelde İsmail olarak tefsir edilir ve Müslümanlar çocuğun İsmail olduğuna inanırlar.

Diğer İslâmî kaynaklara göre, İbrahim Peygamber’in eşinin kısır olması sebebi ile bir çocuğu olmayınca (bâzı rivayetlere göre 125 yıl) Allah'a yalvarır, dua eder. Kendisinin ve eşinin yaşlı olduğu bir zamanda mucizevî bir şekilde oğlu olur. Çocuk biraz büyüdüğünde, İbrahim Peygamber rûyasında onu kurban etmesi gerektiğini görür. Oğluna "Yavrum, ben rûyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin” der. O da, “babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” cevabını verir. Peygamberlerin rûyaları normâl insanların rûyalarından farklı olduğundan bu bir emir olarak kabûl edilmiş ve İbrahim Peygamber oğlunu kurban etmeye götürmüştür. Ancak Allah'ın emriyle bıçak çocuğu kesmez. Bu esnada Cebrail kucağında bir koç ile gelir. Bu imtihan başarı ile geçildikten sonra bütün İbrahimî dinlerde Zilhicce ayının 10. günü aynı şekilde kurban kesilerek kutlanan bayram olmuştur. İslâm peygamberi Hz. Muhammed, Hac gibi terkedilen İbrahimî geleneği, tekrar hayata geçirmiştir.

İslâm'daki gibi belirli bir bayram zamanı ile ilişkilendirilen büyük bir kurban eylemi bugün varlığını sürdüren İbrahimî dinlerde nâdir görülse de, diğer İbrahim dinlerde de kurban kavramı mevcuttur. Arapça kurban kelimesi ile ilişkili olan İbranice korban kelimesi de sözlükte "yakınlaşmak" anlamına sâhiptir ve dinî bağlamda, şeklî uygulama açısından İslam'dakine benzer bir tür kurban etmeyi öngörür. Bugün Musevîlerin büyük bir kısmı hayvan kurban etmeyi kesmişlerdir bunun en büyük sebebi Mâbed’in var olmayışıdır; bununla birlikte hayvan kurban etmenin özellikle Mâbed mevcutken düzenli bir şekilde yapılan bir ibâdet olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte bu hayvan kurbanı büyük oranda günahlardan arınmak için yapılırdı ve İslâm'daki Kurban Bayramına benzer bir uygulama bağlamında ele alınmazdı.

Kurban Bayramı tarihleri

İslâm dininde kullanılan ve bayram günlerini tespit etmekte temel alınan takvim Ay (Lunar) Takvimi olduğu için, Gregoryen Takvimi yıllarında farklı günlere denk gelir. Aynı sebeple aynı Gregoryen yıl içerisinde iki Kurban Bayramı da yaşanabilir. 2012’de Kurban Bayramı tatili Türkiye'de 24-28 Ekim tarihleri arasında 4,5 gündür. 24 Ekim arife (yarım gün); 25-28 Ekim tarihleri bayramın 1, 2, 3 ve 4. Günleridir.

*

Demem o ki, illâki kutlayacaksak, bu aslında Kurban değil Hac Bayramı’dır.

Tamamen mitolojik kökenli ve büyüsel düşünceye istinad eden bu güzelim sevgi, saygı, dayanışma ve küslerin barışması, fakirlerin hatırlanması gibi pek çok hayırlı şeye vesile teşkil eden bu bayramı bir Acemi Kasap Hayvan Katliamı Bayramı’na çevirmeyelim.

Ve illâki kesecekseniz, Allah aşkına çocukların önünde yapmayın; ayıptır, günahtır!


   Dilerim öyle olur.

      Herkese hürmetler…

Mehmet (Muhammed'in Türkçe versiyonu, kültürel âidiyetim) Kerem (Arapça ama biz mâl olmuş, millî âidiyetim) Doksat (Rumca, evrensel âidiyetim).

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©