MAÇLAR VE PSİKANALİZ

M. Kerem Doksat      26 Temmuz 2012 Perşembe      4970

Bu aralar Sosyal Psikanaliz, Eroinmanın Psikanalizi gibi yağmurlar yağıyor; onun için bu başlığı koydum.

Önce son hafta sonunun psikolojik ve sosyal psikiyatrik tahlilini yapmak istiyorum.

Fenerbahçe’nin sahasında oynanan maçta Galatasaray beraberliği yakalayıp şampiyon oldu. Maç esnâsında başlayan hâdiseler arkadan geleceklerin alenen göstergesiydi.

Bu şehrin vâlisi, emniyet müdürü, diğer güvenlik gücü yöneticileri yok mudur?

Var!

Peki, ne işe yararlar?

İhmâl, korkaklık ve beceriksizlik yapmaya mı?

Çaykur Rizesporlular benzeri tedhiş sahneleri yaşanıyor!

İstanbul'daki psikopat elinde silâhla “dur” diye polise “hadi vur” diyor, bıçağını sallıyor. Tam o sırada başka bir polis copla müdahale edince olay bitiyor. Sonra da polislerin ihmâl sonucunda iyice artan korkusu ve beceriksizliği sürüyor, stadyuma girip gizleniyorlar… Polis, gizleniyor!

Düşünün, koskoca Kadıköy’de alenen iç savaş senaryoları gündeme geliyor, eğer berhava edilen benzin istasyonu infilâk etseydi, Yunanistan veya başka bir “dost ve müttefik” bomba atsa ortaya çıkacaktan çok daha feci bir tablo ortaya çıkardı. Ortaya çıkacak talan ve yağmalara da o polis, o emniyet güçleri hiçbir şey yapamazdı! Hâdiseler Türkiye’nin her yanına yayılıyor, Karadeniz’de, Doğu’da, Kuzey’de, Güney’de önüne gelen “ötekini” dövüyor!

36 kişi yaralanıyor, 9 polis otobüsü, 1 itfaiye aracı, 68’i metrobüs olmak üzere 85 otobüs ağır hasar görüyor. Dükkânlar, duraklar ve ATM’ler tahrip ediliyor. 12’si çocuk, 50’ye yakın kişi gözaltına alınıyor ve haklarında 28 seneye kadar hapis talebiyle dava açılabileceği söyleniyor.

Akabinde Devletlû telefonla aranıyor ve bu ülkenin kaadir-i mutlak(!) Başbakanı bakın ne diyor: “Bu nedir yaaa… Sâdece bayanların (kadınların demek istiyor) olduğu maçlarda bile aman Yârabbim küfür gırla gidiyor. Erkekleri ıslah edecekken, hanımlarda da tablo vahim”!

Şu anda da bütün yandaş medya TV’lerinde Türk halkının ne kadar ayıp ettiği tartışılıyor.

*

Devletlûm, siz ki bu ülkenin gayrı resmî pâdişahısınız. Uluslararası ekonomik değerlendirme kurumlarına filân posta koyup itibârımızla kolayca oynuyorsunuz.

Başbakan dediğiniz kişi şikâyet etmez, olayları düzeltmek için tedbir alır. Sormaz, hâlleder. Halkı halka şikâyet etmez!

“Bu ne yaaa” demez, ne olduğunu bilir!

Gittikçe kontrol altına alına alınması imkânsız hâle gelen öfkeniz yüzünden birbirini tutmayan şeyler haykırıyorsunuz, sonra da altınızdakiler “öyle demedi, böyle demek istedi” filân şeklinde kıvırmaktan bir hâl oluyorlar…

“Her nefs ölümü tadacaktır”, bilmez misiniz?

Bu âlemden göçüp gittiğinizde arkanızdan nasıl anılmak, yâd edilmek istersiniz?

Turgut Özal  namlı ABG ajanının bir ucube hâlindeki anıt mezarına kaç kişi gidiyor, hiç düşünüyor musunuz? Onun gene kendine göre bir şirin tarafı vardı, affedin ama sizde o da nâkıs!

Yâni yetkiniz ve yetkeniz bittiği yâhut sıhhatiniz geri dönüşü olmayacak kadar bozulduğunda (ki, bu herkesin başına gelmiştir, gelecektir), zannediyor musunuz ki sizden korkan veya sevgiyle bahseden bir tek Allah’ın kulunu bulabileceksiniz?

Geçenlerde de Sağlık Bakanlığı akıl hastalarının ve madde bağımlılarının listelerinin gönderilmesi tamimi yayınladı.

Ne yapacaksınız bu bilgileri? Alenen insan ve hasta haklarına aykırı olan bu talebin esbâbı mûcibesi nedir?

Öjenik uygulama mı (bilmeyenler http://en.wikipedia.org/wiki/Eugenics veya http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96jenik adreslerinden okusunlar)?

Ne yapalım, mâdem “ıslah etmekten” bahsediyorsunuz (bir anlamı da yola getirmek demektir), acaba yola gelmeyen kadınlar ve erkekler de imha veya sabun yapmak da bunu takip edebilir mi?

Siz, Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu bu ülkeyi Ortaçağ zihniyetine, din tabanlı bir ülke yaratmak için neredeyse erbaşları bile hapse tıkıp, Philadelphia’daki bir Hocaefendi Hazretleri’ne, Saidi Nursî denen meczûb tarikiyle Millî Eğitim Seferberliğini çöpe atıyorsunuz. Bakınız, İstanbul’daki olayların içerisinde malûm cemaâtle ilgili öfke de ortaya çıkıyor…

Polisin büyük ekseriyetinin Fethullahçı olduğu her yerde yazılmadı mı?

Bu arada Ayrılıkçı Kürtler, komşumuz Ermeniler boş durmuyor, Süryanî soykırımı anıtları ziyarete açılıyor.

*

ŞİMDİ BİLİMSEL ANALİZ

Bu memleketin insanları aç, bîilâç ve mutsuz, umutsuz. Kaybedecek bir şeyi kalmayan insan her şeyi yapar. Temel Güvenlik Duygusu sarsılınca, ne bağlanma, ne sevme-sevilme, ne sayma-sayılma, ne de kendini aşma kalır.

Abraham Maslow’unmeşhur ihtiyaçlar hiyerarşisi bunu çok iyi özetler.

Yansıyan öfke (referred anger) yoluyla her şeye, herkese saldırır. Bir şey elde etmek için değil, sâdece öfke kusmak için!

Devlete güven kalmadı, hiyerarşi ve mertebeleşme yerlerde sürünüyor.

Yakında her şeye gene zam yapılacak, yollar ücretli hâle getirilecek.

AKP’nin iktidara geldiğinden beri bir avuç sonradan görme, evde karısı dururken pahalı fâhişelerle partiler düzenleyen, bunu da utanmadan, arlanmadan yapan (çünkü Süperegoları yok, vicdan fakiri hepsi) acayip adamlar, her türlü ahlâksızlığı din, iman diyerek yapan kişiler İdentifikasyon (Özdeşleşme-Benimseme) Nesneleri olarak ortaya sürülüyor.

Eğer birileri, bir şekilde bu gidişata mâni olamazsa, en fazla yirmi otuz sene zarfında Kürtçe-Arapça-İngilizce kaşımı bir lisan konuşuyor olacağız. İlâhlar öyle istedi çünkü!

Avamın beynini din diyerek yıkayabilirsiniz ama gerçek münevverler ve entellektüellere bu işlemez.

İşte, bu noktada işin içine Psikanaliz giriyor.

Sigmund Freud’la başlayıp bir Yeniçağ Dini hâlinde her yere sirayet eden bu bilim dışı şeyle de bu grup afyonlanmakta. Bir başka Yeniçağ Dini olan Marksizm de onunla beraber lanse ediliyor. Bu, tamamen absürt bir şeydir; akla, akılcılığa ve düz mantığa aykırıdır.

Yakında neşredeceğim Psikanaliz’in Psikanalizi – Kişilik Gelişimi başlıklı kitabımda bunları anlatacağım.

*

Ey Büyük Türk Milleti,

Ben her şeye rağmen ümitliyim ve müsbet bakıyorum istikbâlimize.

Tarih, Popper’ın azıcık kıvırdığı “tarih anlayışı” kavramıyla dahi yordanamayacak, kestirilemeyecek gelişmelere gebediir.

Uyanık ve dikkatli olalım, yeter.

Bu arada bir tüyo:

ABD’de, Fethullah Bey’e 80 mil mesafedeyken öğrendim.

ABD’nin, İsrail’e borcu muazzam boyutlardaymış.

Yâni oraların da ne zaman destabilize olacağı hiç belli olmaz.

   Şimdi anlıyor musunuz İstiklâl Marşımız neden “Korkma” diye başlar.

      Ne Mutlu Türk’üm Diyene

         Hamâsetse hamâset!

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 14 Mayıs 2012 Pazartesi

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©