M. Kerem Doksat | 6 Ekim 2012 Cumartesi | 6402 |
Geçenlerde görev şehidimiz merhum Barış Manço ile Cem Karaca’nın kardeş olduğu iddiası şok bir gelişme olarak gündeme oturmuştu ya!
Esas benim büyük bir bombam var, iyi haber alan kaynaklardan öğrendiğime göre, büyük âlimimiz ve mütefekkirimiz Prof. Mehmet Altan ile Karl Marx’ın kardeş oldukları ortaya çıktı!
Her ne kadar Karl Heinrich Marx (okunuşu: Karl Haynrih Marks) (5 Mayıs 1818 Trier – 14 Mart 1883 Londra) arasında, yâni 19. Asır’da yaşamışsa da, bu kardeşlik tezini asla çürütmemektedir.
Önce hazretin âile hayatını hayatını hülâsa edelim:
Karl Marx, bir Prusya baronunun eğitimli ve güzel kızı ile evlenir. Marx ve Westphalen âilelerinin istememesi yüzünden bu beraberlik önceleri saklı kalır, daha sonra gene de evlenirler. Âile, 1850’li yıllarını sefâlet içerisinde Londra’nın Soho semtinde bulunan üç odalı bir evde geçirir (burası hâlen de Londra’nın sefahat merkezidir).
Marx ve Jenny’nin bu yıllarda dört tâne çocuğu olur, daha sonra Jenny üç çocuk daha doğurur, fakat yedi çocuktan sâdece üç tânesi hayatta kalarak ergenliğe erişebilir (bu 3 çocuktan 2’si ise olgunluk yaşlarında intihar etmiştir).
Manchester’da âile işini yürütmekte olan Engels, bu yıllarda Marx’ın en büyük maddî destekçisi olur. Bu Mevlânâ ile Şems’i aratmayacak sâdık dostluk ve fedakârlık her türlü takdirin ötesindedir…
Sözüm ona New York Daily Tribune’de muhabir olarak çalışan Marx, buradan da bir miktar ücret alır ve hayatı boyunca kazandığı tek para da budur; emeği takdis eden bu Yeniçağ peygamberi, hayatı boyunca beş kuruş kazanmamıştır!
Marx
Mehmet (aynı sevecenlik ve fizyonomi)
Âile, Jenny’e 1856 yılında kalan miras sâyesinde gene Londra civarında nispeten sağlıklı bir yere taşınır. Marx’ın hayatı kıt kanaât geçer, fakirlik peşini hiçbir zaman tam olarak bırakmaz; çünkü adam bir türlü çalışmaz!
Yeni dinin peygamberine emek harcamak yakışır mı?
Kutsal kitabını yazmaktadır o!
Yukarıda da bahsettiğim gibi, emeği vaftiz de eden bu dâhi, hayatı boyunca tam bir asalak olarak yaşar ve zavallı muhibbi Engels’i sömürür de sömürür. Karısı, çocukları sürünür ve hastalıktan bunalıp ölür veya intihar ederken, o, dünyâyı kurtaracak şeyleri yazar da yazar!
Vefakâr ve cefakâr Engels, çok şık çünkü burjuvadan!
Hâlbuki büyük âlimimiz ve mütefekkirimiz Prof. Mehmet Altan 1953 yılında Ankara’da doğmuştur. İlk, orta ve yüksek tahsilini İstanbul’da yapıp, yüksek tahsili sırasında özel bir şirkette ve Türk Haberler Ajansı’nda çalışmıştır. Hâttâ, 1979 yılında doktora yapmak için Fransa’ya gitmiş, Paris I. Pantheon Sorbonne Üniversitesi’nde, Türkiye-IMF ilişkilerini inceleyen çalışmasıyla 1980 yılında uzman olmuştur. Türkiye’nin ABG ve SSCB ile ilişkilerini inceleyen teziyle de iktisat doktorluğuna terfî eder. Doktora eğitimi sırasında, çeşitli gazetelerde yazılar yazar. Cumhuriyet gazetesinin Paris muhabirliğini yapar ve 1984 yılında, Gök Tengri’ye şükürler olsun ki, Türkiye’ye döner.
Hâlen de İstanbul Üniversitesi İktisat Politikaları Ana Bilim Dalı profesörü ve Star gazetesi yazarıdır. Kendi web mekânı dahi vardır: http://www.mehmetaltan.com/.
Fücuru savunan, Kürtçülüğe sıcacık bakan, iki kadın memesine vatanı satan muhterem birâderi (bkz. http://www.internethaber.com/iki-dev-yazar-berfin-icin-kapisti-153030h.htm?interstitial=true) ile aynı minvâlde at koştururlar.
Peki, ikisi de birbirlerinin aynının tıpkısı olan bu iki büyük mütefekkir, Karl Heinrich Marx ve Prof. Mehmet Altan, biri 1883’te maddenin rahmetine kavuşmuş, diğeri 1953’de küre-i arzımızı teşrif eden bu iki aşmış insan nasıl kardeş olabilirler demeyin.
İsmini vermek istemediğim gizli tanığım bunu şöyle izah etti: Karl Heinrich Marx’tan alınan DNA örnekleri klonlanıp, çok gizli laboratuvar şartları altında annesinin rahmine yerleştirilmiş ama ufak mutasyonlardan dolayı, büyük âlimimiz ve mütefekkirimiz Prof. Mehmet Altan çalışkan biri oluvermiş fakat anti-millî ve millet düşmanı vasfı tabii ki tebârüz etmiş.
Babası ve âilenin kalan fertleri bu iddialara gülüp geçmekte olup, pek muhterem pederi “ne Marx’ı be, ben onu mat ederim” demişse de, hâdisenin esrar perdesi henüz aydınlanmamış durumda…
Yüz milyonlarca insanın katliamına imza atan büyük dörtlü (sağdaki paranoyaktı)…
*
Bu arada, büyük iş kadınımız ve ne iş yaptığı bilinmezimiz ama değerli insan, güzeller güzeli Helin Avşar, oryantal Sibel Gökçe, Dora Ercan ve fotomodel Berna Arıcı’nın ortaya attığı “Helin bir erkekle tuvalette sevişti” iddiasını mahkemeye taşımıştı ya! Arıcı, Gökçe ve Ercan “basın yoluyla hakaret” suçlamalarıyla 32 aya kadar hapis talebiyle yargılanıyordu ya.
Sakın bilmediğinizi söylemeyin lûtfen, herkes bunu konuşuyor yâhu, sizin aklınız fikriniz nerede? Herkes bunları konuşuyor ayol!
Vatan gazetesinin haberine göre, 3 yıldır süren davayla sık sık gündeme gelen Helin Avşar sonunda pes etmiş ve vazgeçmiş; bunun sebebini şu sözlerle açıklamış: ”Bu insanlar yaşanmamış bir olayla kendileri gündeme getiriyorlar. Kimsenin ekmeğine yağ sürmek istemiyorum. Haklı olduğum hâlde davamdan vazgeçiyorum. Bu insanlarla ne yüz yüze gelmek ne de aynı haberin içerisinde yer almak istemiyorum. İşime, gücüme bakıyorum”.
Sonra da ne olduğunu üç harflilerin bildiği işine geri dönmüş. Üstelik, Süper Lig’de şampiyonluğa adım adım koşan Bursaspor’un genç golcüsü Sercan Yıldırım da Helincik’le yaşadığı aşka(!) da kısa bir süre ara vermek zorunda kalmış.
Neden?
Çünkü, ligde adım adım şampiyonluğa giden Bursaspor yönetimi golcü futbolcusuna sezon sonuna kadar sevgilisi Helin Avşar’la görüşmemesi ve İstanbul’a gitmemesi için ciddi bir ikazda bulunmuş.
Bak şimdi!
Hem helâda sevişme davasından çark edeceksin ve söylenenleri sîneye çekmiş olacaksın, hem de Bursaspor’un seksist ve faşist müdahalesinden sonra sezon sonuna kadar yapayalnız kalacaksın!
Lûtfen bu mahsun ve mahzun kızımıza sâhip çıkalım.
Bugünlük bu kadar…
Mehmet Kerem Doksat – İstinye – 05 Nisan 2010 Pazartesi