M. Kerem Doksat | 9 Kasım 2014 Pazar | 3645 |
Evleneli on seneyi geçmişti…
Karısının uyurken çıkardığı mırıl mırıl seslerine çok büyük bir sevgiyle baktı.
“Yaz Kış Çeşme” sloganıyla yaşayan, tipik Epiküryen bir İzmirli idi.
Alkole düşkünlüğü yoktu, arada bir birkaç kadeh içerdi ama hiç abartmazdı.
Karısını hayranlıkla seyretti ve ona tekrar âşık oldu.
“Bana ne bu hükûmetten yâhu “dedi ve iç geçirdi.
Zeki, tipik bir İzmirli aş adamıydı ve dünya yıkılsa umurunda olmazdı.
Sabah kazandığını akşam yer, TV ve radyoya da pek iltifat etmezdi.
Son zamanlarda sâdece eski Long Playleri dinler olmuştu.
Cızırtılı eski plaklar belki de en iyisiydi. Bilhassa da Frank Sinatra ölümsüzdü...
Stresi sevmeyen bir yapısı vardı ve bunu da hep korurdu, en çok sevdiği şey de düzenli spor yapmaktı…
Şöyle bir gerindi ve kendini yatağa attı.
Ne Işid umurundaydı, ne de başka bir şey. Tek kaygısı düzenli uyumak ve işine vakitli gidip dönmekti…
Önce Seval’in sırtını okşadı, daldı. Pek huzurluydu, dünya umurunda değildi.
Tam uykuya dalarken irkildi!
Sanki bir ses duymuştu,
Korktu ve yatakta büzüldü.
“Kâbus mu geliyor” diye geçirdi aklından…
“Amaaan boş ver dedi” içinden; huzurunu mu bozacaktı…
Şömineye birkaç oduna attı ve öylece uzandı.
Kırklı yaşlarındaydı Zeki ve karısı gibi, o da serbest iş yapıyordu.
Verandada her türlü haşarat vardı ve onlardan zerre kadar da korkmazdı…
Akşam da yemek ağır geliyor diye düşündü ve yatıp uyudu. Az yemek, aç içmek ve bol seks yapmak en büyük şiarıydı artık.
Korku ecele çare değil ki diye düşündü…
Seval mırıldadı ve kocasına döndü; çoktaaan uyumaya, Hâttâ horlamaya başladı.
Tek bir çocukları olabilmişti ve ismi de Hazan’dı.
***
Hazan ismini merhum Kayınvalideleri seçmişti ve o da, bütün İzmirliler gibi, rahatına pek düşkündü…
Tam horlamaya başlamışlardı ki, evde bir çıtırtı oldu ve yazlığın tam tepesinden içeri birisi süzüldü.
İkisi de ne olup bittiğinin farkında değillerdi ve hiç oralı olmadılar... Hırsız mı, arsız mı yoksa huysuz mu olduğunu asla anlayamayacakları bir gölge süzülerek bahçeye atladı.
Zeki şöyle bir gerindi ama mışıl mışıl uyumaya da devam etti.
Ne de olsa Pazar'dı ve hiç de huzurunu bozmaya niyeti yoktu.
Biraz gaz çıkardı ama hemen kendine geldi.
Ne de olsa ne karısının, ne kızının bunu fark etmesini istemezdi...
***
Uğur Dündar da İzmir'e yerleşmişti ama onun teminatı dahi yetersizdi!
***
Bahçeden içeri süzülen gölge yazlığa daldı ve usulca yatak odasına doğru süzülerek, tam da baş uçlarında bir mum yaktı.
İkisi de derin uykudaydı ve hiçbir şey umurlarında değildi.
Zeki tam uykunun şahikasındayken âniden irkildi ama homurdanarak yan döndü ve mışıl mışıl uyumayı sürdürdü.
Hırsızı fark edememişlerdi.
Baş uçlarındaki mumu yaktıktan sonra, bir kelebeği bacaklarından tutkalla yapıştıran hırsız, onu tam lavabonun içine bıraktı ve sinsice uzaklaştı.
Ağustos böceklerinin cırcırı dışında hiçbir ses sedâ yoktu. Hırsız için için sırıttı. Bu aile öylesine korkacaktı ki, bir daha asla kapıları açıkken yatmayacaklardı.
Sabaha doğru tedirgin olan Zeki bir silkinmeyle uyandı...
Etrafta kimsecikler yoktu, gecenin sesi hâkimdi.
İçi ürperdi ve derin bir soluk aldı.
Etrafı kolaçan etmeye karar verdi de usulca kalkarken de Hazan'ı hafifçe öptü...
Bahçeye çıkıp dolaşmaya başladı...
Ağustos böceklerinden başka kimsenin sesi çıkmıyordu...
Bir anda kelebeğin ürkütücü sesini işitti ve haykırarak isyan edip "Ha siktir be" diye bağırdı ama ortalarda in cin top oynuyordu.
Kimseler yoktu fakat acayip korkmuştu ve derin derin soluk alıp vererek bahçeye doğru yürüdü.
Sadece dalların hışırtısı mevcuttu ama kesinlikle yalnız olmadığının farkındaydı!
Bahçedeki Ağustos böceği vızıltılarıyla kelebeğin canhıraş çırpınışları karışıyor ve gecenin hüzünlü karanlığında dalga dalga yayınlanarak, tam bir ekoyla, aynen kendisine dönüyordu.
Kalbi pıtır pıtır atmaktaydı...
Hangi sosyopat veya sapık böyle bir şeyi aklına getirebilir diye düşündü ve gece fenerini de yaktı, çünkü nedendir bilinmez, şantiyenin elektriği de kesilmişti.
"Ben İzmirliyim, korkmam" diye içinden söylendi ve karanlığa bakıp, verandayı kolaçan etmeye başladı ama ortalıkta kimseler yoktu; ısrarla, inatla...
Yatağa gitmeden önce bir bardak su ve ağrı kesici bir hap aldı, üzerine de bir sodayla gargara yaptı.
Yapayalnız olduğunu fark etti ama bu ona daha da güç verdi.
Karısıyla kızını öptü, yattı.
Tam o esnada kelebek kanat çırptı ve karanlıktaki bu nâhoş seda etrafa yayıldı.
Hepsi yatakta büzülmüşlerdi ki, elektrikler geldi ve dehşet içerisinde kaldılar...
Baş uçlarında bir adet haç asılıydı ve üzerinde de kan vardı!
"Buraya da mı geldi bu Satanistler" diye endişe, kaygı ve korkuyla titrediler ama asla pes etmeyeceklerdi...
En azından, Zeki bunu yapmazdı!
Ansızın telefon çaldı ve ailece titrediler. Zeki soğuk duş almışcasına terlemişti...
Arayan polisti ve "son zamanlarda buralarda epey garip insanlar dolanıyor, dikkat edin" diyorlardı.
Acı acı gülümsediler...
Zeki ender yaptığı bir şeyi yaptı ve ahizeye haykırdı: "Son zamanlarda iki kişi başına bir adet oldunuz, ihtiyaç duyduğumuzda değil de, kafanıza estiğinde mi arayacaksınız! Burada katliam yapılsa umurunuzda olmayacak" dedi.
Polisin cevabı tipikti: "Bir şey olursa arayın, korkmayı çünkü yanınızdayız"!
Babasının beylik tabancasını mı alsaydı yoksa tekrar polisi mi arasaydı...
Arada derede kalmıştı ama sessiz adımlarla yaklaşan bir ırz düşmanının mevcudiyetinin de farkındaydı.
Usulca bahçeye çıktı, karısı ve kızı yorganın altında tir tir titremekteydiler.
"Çık ulan dışarı" diye haykırdı ama sâdece dalların hışırtısını işitebildi.
Işığı dimmerdan kısıp, usulca bahçeyi kolaçan ederken, nihayet o zavallı kelebeği buldu.
Nasıl bir sapıktı ki bu, zavallıyı UHU ile yapıştırmıştı!
Bu ne gibi hastalıklı bir muhayyilenin mamulü olursa olsun, bunu yeneriz diye düşündü ve gözünü kırpmadan kendini karanlığa attı.
Hayvan gibi adamla belki de birkaç saat dönüştüyse de, yılmadı ve sonunda pes ettirdi...
Nihayet polis geldiğinde ise kâbus aslında yeni başlıyordu çünkü bu utanmaz arlanmaz ama meçhul eşhası polis belki de hiç bulamayacaktı!
Dövüştü ve sonunda bir baktı ki karşısında muhatap dahi yoktu.
Zeki usulca doğruldu ve etrafına baktı...
"Bunların hepsi aynı" dedi ve usulca yerine döndü.
Bu güzelim Pazar günü mahvetmeyi göze alamazdı.
Hırsız nasıl olsa gene gelirdi ne ne yapıp edip yakalayacaktı.
Güldü...
Kelebeği azat etti ve....
Huzur içinde uyudu...
Hayırlı Pazarlar.
Mehmet Kerem Doksat - Tarabya -Karanlık Zamanlar- 09.11.2014