NAMIK KEMAL PAK DA GİTTİ ve SITMA

M. Kerem Doksat      12 Kasım 2015 Perşembe      3954

Kendisini bir Ulusal Psikiyatri Kongresinde tanımıştım. Bütün hocaların arasından, bize kısa ve öz konuşmasıyla ışık saçmış, en azından benim düşünce yapımda yeni ufuklar açmıştı. Konuşmaya davet eden de Prof. Dr. Orhan Öztürk’tü.

***

Aslında “teorik fizikçinin psikiyatri kongresinde ne işi var” diye bir an da olsa sorgulamıştım. Ama aynı zamanda ben de bütün bunları sorgulayan ve evrime, evrimsel biyoloji ve psikiyatriye gönül veren bir bilim adamı olmuştum.

***

Yanına oturmaya gittiğimde gayet zarif şekilde kabul etmişti. Hayatını ve kendini uzay araştırmalarına ve atom-altı âlemin keşfedilmesine adamıştı. Sorduğumda, gayet mütevazı bir şekilde, “TÜBİTAK Başkanı” olduğunu söylemişti. Oturup epey sohbet etmiş, birer de bira içmiştik karşılıklı.

Higgs bozonu konusunu açtığımda, gülümseyerek, “o bir Ateisttir, ben de Tanrı’ya inanmam" demişti.

***

Çok güzel iki kızı olduğunu biliyorum. Celâl Şengör’ün de yakın arkadaşıydı. Celâl ve Oya Şengör çiftinin biricik oğlu olan Asım da kendisinden hayranlıkla bahsetmişti.

 

***

“Bir özelliğim de doğru bildiğimi, mutlaka hiç dolandırmadan, kıvırtmadan, incitici olduğunu bilsem bile, en yakınlarıma hiç çekinmeden söyleyebilmem... Kimsenin hakkını yememeye ama kendi hakkımı da yedirmemeye çok özen gösterdim. Bizim neslin bir özelliğidir bu. ‘Varlığım, Türk varlığına armağan olsun’ sloganıyla büyütüldüğümüz için...

Bu da yenilerde malum çevrelerce en ayıplı ifadelerden biri olarak nitelendiriliyor. Biz hep kendimizi Kemalist Cumhuriyet’in neferleri olarak gördük ve ulusun çıkarlarını her zaman kendi çıkarlarımızın üstünde tuttuk. (...) 

***

Hiç bir meslekî kıskançlık göstermeden, bilimsel olarak tüm bildiklerimi, kendime saklamadan, insanlarla cömertçe paylaşmayı çok sevdim, son yolculuğa çıkmadan tüm bildiklerimi mümkün olduğunca çok insana aktarmaya çaba sarf ediyorum. Bu nedenle de iyi bir öğretmen olduğumu söylerler”.

***

Prof. Dr. Namık Kemal Pak 1947 yılında Samsun’da doğdu, Gazi İlkokulu ve Ondokuzmayıs Lisesi’nden sonra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nden 1968 yılında mezun oldu. 1972’de Berkeley-Kaliforniya Üniversitesi Fizik Bölümü’nde doktorasını tamamladı. 1977 yılında Hacettepe Fizik Bölümü’nden doçentlik, 1988’de ODTÜ Fizik Bölümü’nden profesörlük unvanını aldı.

1990’da Üçüncü Dünya Bilimler Akademisi’ne, Prof. Feza Gürsey’den sonra seçilen ikinci Türk üye oldu.

***

1993’te yeni kurulmuş Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk 10 üyesi arasında yer aldı. 1 Mayıs 1999’da TÜBİTAK Başkanı oldu ve bu görevi 2003 yılına kadar devam etti. Cumhuriyet’in simgeleriyle başladığı hayat yolculuğu bir 10 Kasım gününde son buldu. 

***

Hocam, inanmazdınız biliyorum ama tam da 10 Kasım gününde bizi terk etmişsiniz. İçimde bir şeyler sızladı ve “bir büyük bilim adamı daha vefat etti” diye üzüldüm. Bir daha size telefon edemeyeceğim, sohbetinize iştirak edemeyeceğim. Neslim de “hay Allah, çok üzüldüm" dedi.

Siz, artık nesli tükenen Beyaz Türklerdendiniz.

***

Prof. Dr. Namık Kemal Pak hocamın vefatının ardından yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Onunla her telefon görüşmemizde yoğun çalışma temposuna, heyecanına, çalışma disiplininin kendisine verdiği iç huzura hayran kalırdım. Aramızdaki en genç insanlardan biriydi. Konuşmalarımızı hep böyle bağlar ve bunu özellikle belirtirdim. Çünkü gerçekti. 2003 yılında TÜBİTAK’ta ikinci başkanlık dönemi oy birliğiyle kabul görmesine rağmen dönemin başbakanı Erdoğan tarafından ataması yapılmadı. AKP hükumetinin ilk hedef aldığı kurum TÜBİTAK ve onun başındaki Prof. Dr. Namık Kemal Pak oldu. Boşuna değildi.

 

***

TÜBİTAK 1964 yılında kurulduğunda Atatürk Devrimleri’nin mirası üzerine yükseliyor, 27 Mayıs Devrimi’nin estirdiği özgürlük rüzgârıyla inşa ediliyordu. Toplam olarak bakıldığında Kemalist Devrim’in ürünüydü TÜBİTAK. Hocamızın TÜBİTAK’la şeref bursiyeri olarak başladığı serüveni başkanlıkla taçlanmıştı. Bu tesadüfî bir gelişme değildi. Çünkü Prof. Namık Kemal Pak, Cumhuriyet devriminin çocuğu, ‘68 rüzgârının öğrencisiydi. 1960’larda yükselen değer olan bilim adamı olma hedefi güden nesildendi. Bu tarihî çerçeve onun kişiliğini de biçimlendiren bir etken oldu. Kendisi üzerinden TÜBİTAK’a yönelik tasfiyeye, “sessiz ol” tehditlerine karşı diz çökmedi.

***

O zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a açtığı tazminat davalarını kazandı, hakkında yürütülen karalama ve iftiralara karşı dimdik durdu. Bu süreçte hiç beklemeden ODTÜ’deki öğretim üyeliği görevine geri döndü. 

***

Prof. Dr. Namık Kemal Pak, Bilim ve Ütopya’nın Yazı Kurulu üyesiydi. TÜBİTAK’ta yaşananların ardından Bilim ve Ütopya’ya düzenli katkılar yapmaya başlamıştı. Bu tercih basit ve sıradan bir tutum değildi. Hocamız derginin çizgisinin farkındaydı. Bu çizgi bilimi ve aydınlanmayı cesaretle savunmak, bu savunudan (müdafaadan) bir milim bile geri adım atmamak anlamına geliyordu.

***

Zaten kendisi de hayatı boyunca hep sözünü ettiğimiz çizgi üzerinde yürüdü. Fizik bilimindeki son gelişmeleri derin bilgisiyle birleştirerek kapağımıza taşıdı. Fizik dosyalarımızın editörlüğü Namık Kemal Pak hocamızdan soruluyordu. Bizim ricalarımızı bir kez olsun bile kırmadı. Yeri geldi dosya editörlüğü yaptı, yeri geldi arabaya atlayıp faaliyetlerde konuşmacı oldu. Tek amacı insanları aydınlatmak ve bilimi geniş kesimlere sunmaktı.

Ergenekon Tertibi gibi siyasî altüst oluşlar onun kararlılığını sarsmadı. Pek çok insan o süreçte geri çekilirken, Namık Kemal Pak duruşundan taviz vermedi. Bu da kaydedilmesi gereken önemli bir özelliktir. 

Sevgili hocamızın beklenmeyen kaybı bizi derin bir üzüntüye sevk etti. Acımız büyük. Fakat hayat da bilim de yerinde durmuyor, devam ediyor. Bıraktığı mirası ve birikimini daha çok insanla buluşturacağız.

***

Bu satırları Bilim ve Ütopya ekibinden aldım. Gani Bey’in davetine icabet edip de “ben Tanrı’ya inandım” dediğim için, Attilâ İlhan Konferans Salonundan ayrılmak zorunda kalmıştık.

Blue-jean giymiş temiz yüzlü bir genç de "biz din eğitimimizi Turan Dursun Hocamızdan aldık" demişti.

turan dursun ile ilgili görsel sonucu

 

"Ben kim, Fethullah gülen veya Paralel Yapı kim, nereden de böyle bir bağlantı kurdunuz" demeye vakit kalmamıştı. Pos bıyıklı devrimcilerle, Amazonlara benzeyen feminist-solcuların bağırıp çağırmaları sonunda salondan ayrılmıştık. 

*** 

Şimdi merak ediyorum. Acaba daha kaç kişi gidecek.

Kaç kişi kaldık Atatürk’ü anmaktan çekinmeyen, “ne mutlu Türk’üm” demekten korkmak bir yana, övünerek bahsedecek.

***

Türklülüğün bir ırk değil, bir ülkü (mefkûre) etrafında toplanan insanlar olduğunu bilvesile hatırlatmak isterim. Kendini bu millete (ulusa) bağlı hisseden herkes Türk’tür. Bunlar Gazi’nin sözleridir.

***

Hekimi Mim Cemal Öke de, o zamanlar da Kinin vermişti Mustafa Kemal Paşa Sıtma olduğunda. Hâlâ da en önemli ilaçlar arasında gelir.

***

Ben bu berbat hastalığa (kötü hava demek) Adana’dayken yakalanmıştım. O dönemdeki evimize, pek çoğu Adanalı olmayan epey arkadaşım gelirdi.

Bir intern arkadaşımla –ki o da daha sonra Çocuk Hastalıkları Uzmanı olmuştur (lâkabı tipitoş'tu, peltek konulurdu)- gittiğimizde, bana Glükoz Altı Fosfat Dehidrojenaz enzimi eksikliğim olup olmadığını sorgulamışlardı.

Adana’da fellah veya Arap Uşağı denen bir etnik grup vardır. Onlarda bu enzim eksikliğine çok rastlanır. Aslında Osmanlı zamanında Nil Vadisinden göç ettirilerek oraya yerleşmiş insanlardır. Büyük ekseriyeti de vatanına milletine bağlıdır.

***

Şiddetli hâlsizlik, kansızlık ve zaman zaman kafa karışıklığı (Deliryum) olurdu. Trombositlerim de eritrositlerim de bu parazitle doluydu. Aspirin de içtiğim için mikrobu kalın damla mikroskobunda görmek güç olmuştu.

Primakin, klorokin ve benzeri ilaçlar vermişlerdi. Ivermectin daha icat edilmemişti. Anemiden (kansızlık) 6 ayda kurtulabilmiştim.

Sonunda bir torba pirinç karşılığında ilaçlarımı bedava vermişlerdi ama kendimi toplamam 6 ay sürmüştü.

Sonradan kendimi toparladığımda 6 Kg zayıflamıştım.

Sağlık ve esenlikler dilerim.

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 12 Kasım 2015 Perşembe

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©