M. Kerem Doksat | 23 Ekim 2014 Perşembe | 5305 |
Sevgili Mekâncılar,
Obsesif bir insanı daha kapıdan girmeden tanıyabilirsiniz.
Giysileri çok özenle hazırlanmıştır, her tarafı düzenlerken, tertipler ve ayakkabılarını, her şeyi özenle kontrol eder.
Üstüne başını özenle tertipli olarak tutar ve kendisini simetromaniden uzak tutar.
Her şeyi çok düzenlidir.
Üstüne başına çok dikkat eder ve aşırı tertipli, düzenli ve mükemmeliyetçidir.
***
Daha kapıdan girerken orayı burayı kontrol eder ve her şeyin kendi bildiği gibi olması konusunda çok ısrarlıdır.
Eleştiriye hiç tahammülü yoktur ve hemen karşı çıkar.
Ellerini en az üç beş kere yıkar ve bunu yaparken de ikazlara asla aldırış etmez.
Özbakımı çok yüksektir ve kendine de aşırı güvenir.
Çok kontrollü ve eleştireldir.
Farklı düşünenlere tahammülü pek azdır.
Defalarca dönüp dolaşıp kılığını, kıyafetini kontrol eder.
Çok fazla titiz ve tertipli olmanın karşılığında bol eleştiriye muhatap olur ve bâzen de çok kırılgan olur.
Kendisine "her şey böylesine tertipli olunamaz ki derseniz, "hâla mı bunları söylüyorsun" diyerek bozulur.
Onun için su âdeta mukaddestir.
Sürekli olarak ellerini yıkar ve kendini bundan alıkoyamaz.
Ameliyat olması icap ediyorsa, bunu yüzlerce kere sorgular ve hep etrafına sorar, bir türlü emin olamaz.
"Rejim yapmak mı yoksa bıçak mı" diye takar.
Mental kompülsiyonlara da en az obsesyonlar kadar sık rastlanır..
Böyle vak'alarda hastalar Deli Dumrul gibi olur ve aynı şeyi yüzlerce kere sorgulayabilir.
Almanya'dan dönen bir takıntılı tanıyorum. Oradaki bir "dostu ameliyat olmazsan en fazla 10 sene yaşarsın" dedi ve adamcağız ne yapacağını şaşırdı.
İşte bu de bir nev'î perseverasyondur.
Bu arada, Çok Sevgili Dostum Plastik Cerrah Dr. Yaşar Sarıgül'e ve dünya tatlısı karısı Semra Hanım'a bize Berlin'de yaşattıklar güzel günler için de müteşekkirim.
Benzeri bir durum da bu aralar benim başımda desem, pek de yalan olmaz.
Acaba bir diyetisyene mi gitsem yoksa bıçak altona mı yatsam şeklinde bir ambivalans içimi kavuruyor.
Bir yandan Beykent'teki sevgili öğrencilerime yetişmem şart, öte yandan da tez danışmanlıkları, dersler faryap sürmekte ve Neslim de, ben de biraz mütereddidiz.
Zeynep Hatun da benim ameliyat olmamdan yana, Neslim "yapmasan iyi olur" diyerek tatlılıkla ikaz etmekte.
Eh, Taksim'deki derslere, Rektörümüzün de delaletiyle, "bomba atılsa devam etmemiz" Allah'ın emri adeta.
Berlin'deki ev sahipleri sırasında, "dost acı söyler" meselini bize çok iyi hatırlattılar.
Peki, gitara mı dönsem...
Çok sevdiğim eski asistanım Pınar Koçak ve arkadaşları da spora ve diyete devam etmemi salık verdiler.
Dün gece de bizi Nusret'in Yeri'nde ağladılar.
Pek sofistike olan bu bu mekânda az yeyip az içmek konusundaki, telkinlerini benimle paylaştılar.
Bu lokanta hakkında birkaç şey...
Çok kalabalık ve baştan çıkarıcı et kokusuna insan fena hâlde tav oluyor ve yedikçe daha çok yeyesi geliyor.
Etleri hafif çiğ servis yapıyorlar, bu da insanı baştan çıkartmak için kifayetli.
Müzik sesi biraz abartılı, Osmanlı bıyıklı garsonlar her an tepemizdeler ve hiçbir şeyi esirgemiyorlar.
Dünya çapında EBOLA ve MERS alarmı var.
Eğer THY olmasa buraya gelemezdik ve Lufthansa dâhil bütün hava yolları grevdeydi zaten...
Bu akşam da ders var ama önce kaç kişi var demeden muayenehane gitmek şart.
Bunu Sevgili Kızım Cânan'a da danışmam icap edecek, bugünlerde buluşacağız.
Tabii, bu aralar ortalık da pek karışık ve Sevgili Şoförümüz İbrahim Kılıç da beni azami derecede koruyor. ne yapsın...
Kendisi profesyonelce başımı önde eğdiriyor ve çok iyimser bir adam.
"Korkma Hocam, boş ver Hocam" diyerek bizi pek güldürmekte maşallah...
Pek güzel iki kızı var: Merve ve Gökçe.
Merve şimdi Koç Üniversitesinde üst düzey yönetici oldu.
Hayatım boyuca sırf karanlık ve yüksek yerlerden korkmama rağmen, meğer bende de ameliyat fobisi varmış.
Vallahi bilmezdim.
Risk yok mu?
Tabii ki çok yüksek ama korkunun da ecele çaresi yok ki...
Bu arada, Sevgili Cüneyt Özdemir "yok" dedi ama, burkalılar her yerde!
Yâni rejim tehlikede...
Hem memleketin, hem de benim!
Zor Zamanlar - Tarabya - 23.10.2014- Perşembe