RECEP DOKSAT'TAN BİR ANI

M. Kerem Doksat      27 Mart 2015 Cuma      4813



Sevgili Mekâncılar,

Mete Akyol Büyüğüm bana öyle bir anı yolladı ki, gözlerim doldu.

 

Aradan 20 küsur mu, daha fazla mı geçti kaybedeli, hatırlayamıyorum ama hâlâ sık sık rüyamda görüp anıyorum Pederim’i..

PDF olduğu için kopyalıyamadım ama şöyle bir şey:

18 AĞUSTOS 1980 SAYFA: 3

METE'LİK

PROF. DOKSAT, İKAMETGÂH TEZKERESİ ARIYOR

PROFESÖR Dr. Recep Doksat, İstanbul'da hiçbir mahalle muhtarından ikametgâh tezkeresi alamadığı için, İstanbul'daki görevine başlayamamaktır.

Çukurova Üniversitesindeki görevinden ayrıldıktan sonra İstanbul’a gelen Prof. Dr. Recep Doksat, bir yandan yeni işine başlamak üzere gerekli işlemleri tamamlamaya çalışırken, bir yandan da eşi ve oğluyla ayrı iki koldan İstanbul’a dalıp, kiralık ev aramaya başladılar. İstanbul’da bir akrabalarının yanında konuk olarak kalan Doksat ailesinin tüm bireyleri, bir aydan fazla bir süredir sabah iş yerine gider gibi erkenden evden çıktılar ve kentin çeşitli semtlerinde akşama kadar kiralık bir ev aradıktan sonra gece, yorgun argın ve elleri boş döndüler. Kim bilir kaç yüz bin tane ev ve apartman dairesinin bulunduğu İstanbul’da Doksat’lar, bütçelerine uygun ev bulamadılar. Kaldıkları akrabalarının evine hemen her akşam bir karış suratla dönen Prof. Doksat, geçen hafta bir akşam, bu kez iki karış suratla dönünce, ev sahibi akrabaları da, evi ve oğlu da, ondaki bir ikinci karış suratı hemen fark ettiler: “Hayrola” dediler, “Bugün çok bozuksun. Ne oldu, ne var?” Prof. Doksat, burnundan değil, kulaklarından soluyordu. “Ev bulamadığım için İstanbul'daki yeni görevime başlayamıyorum” dedi, “Ne yapıp yapıp, bir iki gün içinde mutlaka bir ev bulmak zorundayım”. Kiralık ev bulamamakla, işe başlayamamak arasında bir bağ kuramadı evdekiler: “İster kiralık ev bulursun, ister bir akrabamın yanında konuk olarak kalsan, bundan iş yerine ne?” dediler, “İşe başlayabilmem için mutlaka kiralık bir ev bulmak zorunda neden olayım?” SİNİR ve ruh Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Recep Doksat, tedavi için kendisine gelen hastalardan farksız bir sinir bozukluğu içindeydi: “Yeni görevime başlayabilmem için hazırlamak zorunda olduğum evraklar arasında, bir de ikametgâh tezkeresi gerekiyor” dedi, “Bugün tüm evraklarımı hazırladığım, tüm işlemlerimi bitirdiğimi sanarak dosyamı idareye verdim. Dosyamda eksik bir evrak olduğunu söylemezler mi?” “Neymiş o eksik evrak?” “İkametgâh tezkeresi de isteniyordu” diye devam etti Prof. Doksat, “O tezkere yoktu evraklarım arasında. Bu nedenle de, evraklarım tamamlanmış sayılmadı, işle başlamamla ilgili işleme gelinemedi”. İdaredeki görevli, bir mahalle muhtarına gidip, bir ikametgâh tezkeresi almamı önermiş. “Nasıl olsa, formalite icabı bir evraktır bu, hocam” demiş. “Muhtara bir damga ve imza parası verdin mi, iki dakika içinde hazırlar sana bir ikametgâh tezkeresi."

***

Pek meşakkatli zamanlar yaşamıştı ve zaman zaman ikametgâh sıkıntısı da yaşamıştı.

Ben pek gençtim o zamanlar ve yanılmıyorsam Milliyet gazetesinde Akupresür (masajla uygulanan akupunktur) makaleleri yazarak üç beş kuruş da para kazanıyordum.

Hiç unutmam, duayen Gazetecilerden olan Mete Akyol, bir gün Ho ku (Kalın Bağırsak No 4) noktasına yeterince basılırsa, akut migren veya astım krizinin dahi yenilebileceğini anlatmıştım, o da “bak, bastırdığımda geçmezse sana sorarım” demişti sevecen muzipliğiyle…

Bakın o kadar sen sonra gene ondan bir anı yolladı bana ve gene duygulandım, gene özledim Recep Doksat’ı.

Geçen günkü söz merasiminde de Cânan’a “Büyükbaban ne yapıyor” dediğimizde, klasik cevabını vermişti: “Kitap okuyordur babacığım”.

Merhum Peder Beyim, Cânan’ı bir başka severdi, hattâ hayatta gerçekten en çok sevdiği insan kızımdı desem yanılmam.

Daha geçen gün, özel bir toplantıda, tâ Adana’dan bir Beyin Omurilik Sinir Cerrahı arkadaşının oğluyla karşılaştım.

Onun babası da fazla puro içerdi ve stres katsayısı yüksek, pamuk yürekli bir adamdı. Multi Enfarktüs Demansı (Vasküler bunama) yüzünde Parkinson hastası olup, yakınlarda vefat etmiş. Gözlerimiz doldu. Tek oğlu da pırıl pırıl karşımda idi…

“Vay be” diye geçirdim içimden…

Geçen ay da Ankara’da eski bir hastası süslenmiş püslenmiş, kocasıyla akşam yemeğine gelmişti ve bana “Recep Bey” dedi önce, sonra da “hay Allah, Kerem Bey, sizi televizyonlardan tanıyorum, babanız nasıllar” diye sordu. O zaman da tıkandım kaldım, Neslim de hazin hazin gülümsedi.

Benimki de Marmara puroları ile canına okudu güzelim akciğerlerinin!

Bakın o belgeyi paylaştım…

Ben hâlâ onu aşacak kadar ciddi eserlere imza atamamanın sıkıntısını yaşarım ve özleriz hep beraber.

Neslihan da, Nurperi de, Neslim de ve daha nice arkadaşım da tanımıştı onu.

İyi ama zor bir adamdı, hayatla çok mücadele etmiş, bazen de evsiz kalmıştı…

Boğazımda bir yumruk ve birkaç damla gözyaşı var ama iyi ki bugünleri görmedi çünkü kahrolurdu!

Yürekli adamdı, Allah mekânını Cennet eylesin…

Eğer öyle bir yer varsa, bekle babacığım, elbet bir gün seninle de, Anacığımla da buluşacağız.

Zaten sık sık onun usulü köfte yapıyorlar evde...

Şu gözyaşım dursa…

Mehmet Kerem Doksat – Tarabya – 27.03.2015

Paylaş Paylaş
Yeni Eklenen Yazılar

AĞRISIZ YAŞAMAK

Ağrı, vücut dokusuna zarar veren veya verebilme potansiyelindeki uyaranlara bağlı olarak ortaya çıkan, vücudun belli bir...

KÜRT SORUNU

25. 11. 2006'da memleketimizin önde gelen terör uzmanlarından Ercan Çitlioğlu'nun dâvetlisi olarak Bahçeşehir Üniversite...

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞI VE PANDORA'NIN KUTUSU

Biraz önce Kosova'nın bağımsızlığı ilân edildi ve Pandora'nın Kutusu açıldı!Bir Türk ve Müslüman olarak sevinemiyorum. S...

SERDAR AKİNAN'IN PEK DE KATILMADIĞIM YAZISI'

Akşam Gazetesi'nin yazarlarından ve televizyoncu Serdar Akinan bu sefer altına imza atmayacağım, atamayacağım, bir öncek...

İZMİRDE İTİBARINI TAZELEYEN BİR MEKAN ALTINKAPI

İzmir Hilton Oteli'nde ve Altınkapı Restoran'da başımıza gelenleri yazmıştım. Biraz evvel Sayın Cüneyt Altınkapı aradı...

 
Web Tasarım Sapka.org   ©