M. Kerem Doksat | 3 Ağustos 2017 Perşembe | 2702 |
Sevgi bazen aşk olarak tezahür ve tecelli eder, buna manevî aşk denir.
Herkese nasip olmaz, tasavvufta sadece gönül gözü açık olanlara
nasip olur.
Nefsanî aşk aslında şehvettir, gelir geçer; çoğu zaman da kalıcı iz bırakmaz.
Nefsi emareden fışkıran aşk gözleri kör eder; âşıkla maşuk arasında fark kalmaz.
Bazen tahripkâr ve öbürüne zarar vericidir aşk; de Clarembault Sendromunda olduğu gibi.
De Clérambault tarafından 1921’de tanımlanan bu hezeyanın temel teması başka birinin o kişiye âşık olduğu inancıdır. Genellikle yalnız yaşayan bir kadın olan erotomanik hezeyanlı kişi bilinmeyen sebeplerden dolayını aşkını açıklayamayan ama ilgisini belli eden “bir erkek tarafından sevildiğine ve arzu edildiğine” inanır.
***
Bu sevgili çoğu kez politikada sahne, sinema veya televizyonda halkın ilgisini toplayan popüler bir kişidir.
Erotomanik kişi hiç bir şeyden haberi olmayan bu insanı mektupları, telefon konuşmaları, ziyaretleri ile her şeyin herkese açıklanması istekleri ile rahatsız edebilirler.
Hatta bazen polise veya mahkemeye başvurabilirler.
***
Adli vak’aların çoğu erkektir. Bazen de kişi hezeyanını gizli tutabilir.
Mevzuubahis olan aşk çoğu zaman kişinin kendine yönelik narsisistik aşkının belirlenen bir kişiye yansıtılmasına başka bir şey değildir.
***
Aşk tıpkı gül gibidir; beslenmezse, can suyu verilmezse ve saygıyla taçlandırılmazsa zamanla söner ve âşıkla mâşuk arasındaki mesafe uzar.
Bir dostum bana “sevmek öğrenilebilir dostum” demişti.
Bu kesinlikle doğru…
Beyindeki limbik sistem, amigdala ve hippokampus gibi yapılarda arketipler dediğimiz evrimsel modüller hâlinde korlanmıştır aşk; arketipler arasında anne, baba, düşünen yaşlı kadın, içimizdeki erkek ve kadın, burada sınırlandırılmış olur. Eskiden Papez Halkası dediğimiz yapılar bunlar…
Her türlü terapi aslında hipnozdan evrimleşmiştir.
Bilişsel davranışçı ve dinamik psikoterapiler de bunlara dâhildir
Mesela Bahailik’ten esinlenen pozitif psikoterapi de bunlar arasındadır.
***
Bizi yönlendiren içgüdüsel dürtüler de beynimizin içinde modüller hâlinde yerleşmiştir.
Öğrenilmezler ve doğuştan itibaren mevcutturlar.
Beynimizin evrimi de devam ediyor, girinti ve çıkıntılar (sulkuslar ve giruslar) genişliyor.
Bu makaleyi Vikipedia’ya konan sansürü aşmanın yolunu bilmem rağmen yazdım.
Hiçbir kişi ölümsüz değildir, bu gün hayattayız, yarın ne olacak bilen var mı?
***
Capgras Sendromu: Bu fenomenin klinik olarak ortaya çıkması
oldukça nadirdir.
Bunun tek başına bir sendrom mu yoksa tanımlanan psikozun
bir parçası mı olduğu sorusuna henüz kesin bir cevap
bulunamamıştır.
Fransız ekolüne göre bu fenomenin psikiyatrik nozolojide özel
bir yeri vardır. Alman ekolü ise bir semptom olarak kabul
etmektedir.
***
Capgras hezeyanı genelde paranoid psikozlara eşlik eder.
Bipolar Bozukluğun psikotik epizotlarının hem manik hem de
depresif epizodunda ortaya çıkabilir.
Capgras sendromunun başlangıcı birlikte olduğu hastalığın
süresine bağlı değildir.
Psikozun herhangi bir döneminde görülebilir. Capgras
sendromu ortaya çıktığında diğer psikotik semptomların
varlığında bile klinik yönden dominantlık sağlar.
Önemli bir nokta olarak, Capgras sendromu bilinç açık iken
ortaya çıkar.
Bu sendrom Caspgras ve Reboul-Lachaux tarafından 1923’te
tanımlanmıştır.
Önemli kişilerin veya kendisinin çift olduğuna dair bir
hezeyandır.
***
Mesela hasta eşinin başka birisi imiş gibi davranarak insanları
aldatan birisi ile yer değiştirdiğine inanır.
Bu sendrom hallüsinasyonlar, illüzyonlar ile bağlantılı değildir.
Bir hezeyandır. 1983’te Berson literatüre geçmiş 133 hastayı
incelemiş; hem kadınlarda hem de ortaya çıktığını; ileri yaşlarda
görüldüğünü; diğer zihinsel hastalıklar ile beraber olabileceğini
göstermiştir.
B-De Clerambault Sendromu: Bu sendrom erotomanik tip bir
hezeyanlı bozukluktur. Genelde bireyden daha yüksek bir
sosyal konumdaki kişiye karşı duyulan gizli bir aşk vardır.
Cerrahpaşa’dayken gördüğüm, varoşlardan gelme bir bekâr
kadın şizofreni hastası olan M. bir şizofreni hastasıydı, Charles
Aznavour’un kendisine âşık olduğuna inanıyordu.
***
Her iki cinsiyette de görülmesine rağmen kadınlarda daha sık
olarak rastlanır. Hastaların çoğu âşık oldukları kişiyi mektuplar,
telefon konuşmaları, beklenmedik ziyaretler ile taciz ederler ve
rahatsızlık verirler.
Bu hezeyan, cinsel bir gösteriden ziyade romantik bir aşk veya
“ruhsal birleşme” ile ilgilidir.
C-OTHELLO SENDROMU: Aşırı kıskançlık tipte bir hezeyandır.
Kıskançlık oldukça güçlü ve bir olumsuz bir duygudur. Bu
sendromun çekirdeği cinsel partnerinin sadakatsizliğine
inanmadır.
Seksüel arkadaş ile sınırlı olması dikkat çekicidir.
Hezeyan genellikle sür'atle başlar.
Hikâye derinleştirildiğinde birkaç ay
öncesinden şüphelenmelerin başladığı görülür.
Bir gün hasta aniden arkadaşını sadakatsizlik ile suçlar.
Bu inanış geçmiş olayların yanlış idrak etmesine ve
yorumlanmasına bağlıdır.
Çok küçük ipuçları hezeyanı destekler. Hasta partnerinin her
davranışını gözlemlemeye başlar.
Genelde erkeklerde daha sık olarak görülür.
Katil, intihar ve eşlerin ayrılmaları hiç de ender olmayarak
görülür.
D-GANSER SENDROMU:
Ganser sendromunun dört temel klinik özelliği vardır:
1-Yaklaşık cevaplar, 2-Bedensel konversiyon belirtileri, 3-
Hallüsinasyonlar, 4-Bilinçte bulanıklık.
Temel semptom “yaklaşık cevaplar” vermedir. Hasta sorulan
sorunun kesin cevabına çok yakın cevaplar verir. Mesela
2+2=5; iki elde 11 parmak olması; haftada 8 gün olması gibi.
Bedensel semptomlar hem motor hem de duyusal sistemlerde
görülür.
Ataksi ve denge bozukluğuna rastlanılmaktadır.
Hallüsinasyonlar bulunuyorsa bunlar daha çok görsel ve işitsel
formlardadır. En çok hapishanelerde yatan mahkûmlarda
görülür ve havasızlığın, kötü beslenmenin, havadaki CO2’nin
artmasının bu tabloya açtığı bildirilmiştir
E-Couvade Sendromu: Semptomlar hamileliğin 3. ayına
yakın herhangi bir dönemde ortaya çıkar. Daha çok ilkel
toplumlarda görülür.
Bebek bekleyen baba eşinin gebeliği boyunca boyunca aynı
onun gibi yatar, aş erer, doğum sancıları çeker.
Bu tür hastaları çok gördüm; en ilginç vak’a örneği DSM-V kitabından:
Beyaz bir adam olan ve bekâr olan John bulunduğu Afrika ülkesindeki bir cadı doktoruna gider. Hamile olduğunu düşünmektedir.
Cadı doktor(!) muayene ettiğinde linea nigra ve kloazma dediğimiz hamilelik belirtilerini görür.
Kendisine 200 mg thioridazin (Melleril) verir (bu ilaç hâlen piyasadan kalpteki QTC aralığını uzattığı gerekçesiyle piyasadan çekildi; hâlbuki eskiden 800 mg’a kadar verirdik ve göz dibinde pigment birikimi yapmadıkça da rahatlıkla yazardık) ve ishal olan John “çocuk düştü” der ama bunun suçlusu olarak Cadı Doktoru katleder.
Peki, ceza alır mı?
Hayır, çünkü o Afrika ülkesinde bu arızî (geçici) bir delilik olarak görüldüğünden dolayı, tedavisinden sonra salıverilir.
***
Yakında o yörelere gideceğiz ya, eğer hastalanırsak mutlaka iyi bir tıp doktoruna gideceğiz; manevi şifacılara asla uğramayacağız.
Bilimle, sevgi, dayanışma ve dirlikle kalın.
Bu arada, Evrimsel Psikiyatri ve Psikoloji kitaplarını yazmaya devam ediyorum.
Mehmet Kerem Doksat – Tarabya - 03 Ağustos 2017