M. Kerem Doksat | 25 Temmuz 2012 Çarşamba | 13399 |
SOYKIRIM (JENOSİT), ırk, din, dil ve kültür gibi belli özelliklere sâhip toplulukların veya grupların açık biçimde yok edilmesidir. Çeşitli biçimleri vardır.
Bunlar:
1. Fiziksel jenosit: İnsan vücudunun yok edilmesidir. Son asırda toplulukların toptan yok edilmesi biçiminde görülmüştür. 1945 yılında kurulan uluslararası Nurenberg Mahkemesi Alman savaş suçlularına jenosit suçuyla yargılayıp, mahkûm etmiştir.
2. Biyolojik jenosit: Zorla kısırlaştırma yoluyla bir ırkın çoğalmasını önlemek, âileleri parçalamak, belli grup üyelerinin birbirleriyle evlenmelerini önlemektir.
3. Kültürel jenosit: Düşünce adamlarını elimine etmek, okul, müze, kütüphâne, kulüp, tapınak ve benzeri kurumları yok etmektir.
Amerika'yı istilâ etmek için giden müstevlîler kıt'anın esas sâhibi olan "Kızılderililer'i" hem savaşlarla öldürüp, hem de tek hayat kaynakları olan bufaloları (bizonları) büyük sürüler hâlinde uçurumlardan aşağı yuvarlatıp soylarını tüketerek 20.000.000 (yirmi milyon) kişiyi katletmişlerdir. Günümüzdeki sayıları çok düşüktür.
Bufalo, Kızılderili'nin etiyle, derisiyle, boynuzuyla. her şeyiyle tek yaşama kaynağı idi. Bugün hayatta kalan pek az gerçek Amerikan Kızılderilileri'nde ise %100'e varan depresyon, alkolizm ve bunlara bağlı ölümler söz konusudur.
Yâni günümüzde Dünyâ'ya demokrasi getirmekle (!) meşgûl olan Bush ve çetesinin dedelerinin yazdığı tarih bütün jenosit türlerini muhtevî, hâttâ aşan bir mâhiyet taşımaktadır.
Günümüzde ise Türkiye'de her üçü artarak Türk'lere karşı uygulanmaktadır.
Doğum kontrolü sâdece Türk bölgelerinde yapılmakta, Kürtler''in çoğalması ise teşvik edilmektedir.
Terör hâdiselerinde on binlerce insanımız vefat etmiştir. Türk kültürü ise alenen Kürtleştirilmektedir. Sürekli pompalanan ve bütün televizyonlarda devamlı program yapan sözüm ona san'atçıların alayı Kürt'tür. Büyük Ortadoğu Projesi''nin ilk büyük amacı Büyük Kürdistan'ın kurulmasıdır. Bunu anlamak için biraz gazete televizyon seyretmek, biraz olup bitene bakmak kifâyet eder; fazla zekâya gerek yok!
Yapan kim?
Türk'leri ve mensup oldukları İslâm'ı en büyük belâ olarak gören bütün Batı âlemi.
Diğer İslâm ülkeleri (İran hâriç) zâten kucaklarında olduğu için, bütün plânlar bizim üzerimize müteveccihtir; İran için de bizi kullanmak istemektedirler. Bu arada bütün millî servetimiz "Küreselleşme" ve "AB'ye girme" yutturmacalarıyla tarihî düşmanlarımızın eline verilmektedir. Bu komplo teorisi filân değildir. Adamlar artık çok alenî oynuyorlar oyunlarını; bir anda müthiş bir Kürdofili ile akın akın Güneydoğu'ya gelmekteler. Kör bile görür, yeter ki görmek istesin.
Millî reflekslerimiz söndürülüyor.
Büyük medya beyinleri dehşet, vahşet ve paparazzilerle afyonluyor. Türk askerinin kafasına geçirilen çuvalı unutturmak için dev bir bütçe ve uluslararası katılımla alelacele çekilen hayâlî bir "Kurtlar Vâdisi-Irak" filmiyle sanki gerçekmişçesine intikam aldığımız zannettirilmek isteniyor. O kadar trajikomik ki, gala gecesinde dâvetlileri Amerikan Askeri kılığında adamlar karşılıyor. Bu hazin senaryodan bizim cenahta nem'alanan da -ne hazindir ki- bir Türk holding patronudur.
Peki, benim sevgili Kürt kardeşlerim sanıyorlar mı ki bu toprakları onlara bırakırlar?
Tabii ki hayır! Henüz feodal kabileler topluluğu aşamasını aşamamış, tek bir lisana bile sâhip olmayan Kürt'leri kullanıp Türk belâsından(!) kurtulduktan sonra, onları kukla gibi kullanıp, işleri bitince de posayı atar gibi harcarlar. Tıpkı Kızılderili'lere yaptıkları gibi!
Ne hazin ki, artık zafer süngünün de ucunda değil; bilgi, bilim ve teknolojide.
Kardeşlerim, uyanık ve dikkatli olalım.
Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk'ün sâyesinde kurulan son hür ve bağımsız Türk devletini kurda kuşa yem ettirmeyelim. Gün o gündür. Askerliğe, mesleğimize intisap ederken ettiğimiz yemini hatırlayalım. Sağcımızla, solcumuzla, Kürtlük de dâhil her türlü etnik mensubiyetimizle, Büyük Önder'in söylediği "kültürel milliyetçilik" düsturu altında toplanalım.
Neydi o?
"Ne mutlu Türk'üm diyene".
Anneannesi Çerkez, soyadı Rumca ama öz be öz Türk olan Mehmet Kerem Doksat