M. Kerem Doksat | 16 Mayıs 2016 Pazartesi | 3540 |
Geçenlerde Çeşme’mizin özellikle son yıllarda daha da popüler olan bir beldesine gittik. Adı bende saklı, o popüler mahallemizin, popüler sokaklarından birindeki kafeye oturduk. İşletme biraz sâkindi. Gelen afili garson kardeş, son moda kestirdiği saçlarını savura savura menüyü önümüze koyma lütfunda bulundu. Dostlarım menüyü incelerken, garsona hitaben: “kardeşim bana şöyle okkalısından bir sâde kahve yaptırıver” ricasında bulundum. Çocuk yüzüme şöyle “zavallı” dercesine, acıyarak baktı.
Şaşırdım. “Hayrola” deme cesaretini gösterdim. Çocuk bilgiç bilgiç:
“Beyefendi bizde Türk Kahvesi bulunmaz” demez mi?
Şaşkınlıktan yerimde şöyle bir kıpırdandım.
“Anlayamadım, Türkiye’de yaşayan bizler, ülkemizin tanınmış yörelerinden birindeki kafede, “Türk Kahvesi” bulamıyoruz öyle mi? Peki sizde ne var?”
“Efendim müessesemizde, menü listemizde de gördüğünüz gibi her türlü kahve çeşidimiz mevcut. Mocha, Espresso macchiato, espresso affogato, espresso freddo, espresso doppio, espresso restresso…
İtalyan kahvelerinden hoşlanmıyorsanız size Brezilya, Kolombiya, Bolivya, Etiyopya gibi daha birçok ülkenin arabica, robusta kahvelerini önerebilirim. Hatta geçen hafta Papua Yeni Gine’den bir arabica geldi, hmmmm! ağzınıza damağınıza lâyık. Daha saymakla bitmeyen filtre kafe çeşitlerimiz beğenilerinizi bekliyor.”
***
“Sevgili kardeşim, ben kendi ülkemde, doğup büyüdüğüm şehrimin bu güzel yöresinde, şöyle damağımı şaplata şaplata bir sâde Türk kahvesi içmek istiyorum. İşletmenizde neden bu alıştığımız, ana babamızın, atalarımızın içtikleri kahveyi satmıyorsunuz?”
"Soruma verdiği yanıt çok ilginç, çok çarpıcı, çok da düşündürücü idi:
“Beyefendi Türk Kahvesi diye bir kahve var mı ki, size onun servisini yapalım?”
Buyurun bakalım! Sinirlerime hâkim olmaya çalışarak yanıt verdim: ”Tamam kabul ediyorum, ülkemizde kahve yetişmiyor ama “Türk Kahvesi”, tarihte ilk kez biz Türkler tarafından bulunan bir kahve hazırlama ve pişirme metodunun adı. Kahvemizin kendine has tadı, köpüğü, kokusu, hatta bir sunuluş biçimi var. Bu kahvemizin kendine özgün, dünyaca tanınan kimliğini siz nasıl yok sayarsınız?”
Karşımdaki, hâlâ daha tezini bilgiç pozlarda savunmaya devam ederken bendeniz, siparişlerini vermeye hazırlanan dostlarıma masadan kalkmalarını işaret edip son cümlemi kullandım ve hep birlikte işletmeden ayrıldık:
“Komşu işletmeler müşteri ile kaynıyorken, sizin bir iki masa ile idare etmenizi anlıyor gibiyim. Dilerim ve umarım bu mekânda, işletme sahibi başta olmak üzere, senin tutum ve davranışlarını hoş görmeyenler bulunur…”